"Gerçekten" haber verir 04 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Hüseyin GÜLTEKİN

Bazen kenarda durmak veya susmak da hizmettir



Şeytan, kendisine kolayca tâbî olanlarla fazla uğraşmaz, onlar için hile veya desiselere çok fazla başvurmaz. Gönüllü olarak peşinden giden, onun her dediğini yerine getiren insanlarla şeytan ne diye uğraşsın ki?

Onun çokça tuzak kurduğu, hile ve desiselerle yoldan çıkarmaya çabaladığı insanlar, Kur’ân’ı ve Sünnet-i Seniyeyi rehber edinen, iman-Kur’ân dâvâsını dâvâ edinen, halis, muhlis, müttakî mü’minlerdir.

Ve işte böyle sağlam iman ve Kur’ân hadimlerini, ulvî hedeflerinden alıkoymak için aklın alamayacağı hile ve desiseleri istimal eder şeytan. İtikadı kavî, inancı metîn böylesi hizmet erbabının ayağını kaydırmak için, bildiğimiz hile ve tuzaklardan farklı olarak, çoğu zaman sağdan yanaşmaya çabalar. Bir de mü’minin, başkalarında bulunmayan bir takım özellik, güzellik ve kabiliyetleri varsa, şeytan mü’minin bu özelliklerini nazara vererek aklını çelmeye, ayağını kaydırmaya çalışır. Bu konumdaki bir insan, yüce Allah’ın kendisine bir ikram olarak bahşettiği bu istidat ve kabiliyetlerini, kendi akıl veya zekâsının bir ürünü olarak vehmeder, âmiyâne tâbirle havalara girerse, işte tehlike o zaman başlamış demektir. Bu gibi vartalara giren insanlar, çevresindeki insanlardan hep ilgi alâka bekler; her zaman herkesten bir imtiyaz beklentisine girer. Çoğu zaman beklentilerini bulamayınca da, problem haline gelmiş olur. Zaten şeytanın istediği de budur.

Bahsini ettiğimiz bu tehlike, âhir ömre kadar devam eder. Gerekli tedbirler alınmazsa, lâzım olan çareler devreye sokulmazsa, ahirete yönelik yaptığımız hizmetler ve bu yolda sarf ettiğimiz emekler ve zahmetler—Allah muhafaza—boşa gidebilir.

Her tehlikenin, her derdin çâresi olduğu gibi, ehl-i dinin hizmetlerini akamete uğratacak, emeklerini boşa çıkartacak bu gibi şeytânî desiselerden emin olmanın çaresi de elbette vardır. O da, Bediüzzaman’ın “İhlâs Risâlesinde” belirttiği düsturlara harfiyyen uymak, onları yaşantımıza geçirmenin gayretinde olmaktır. Ve ölünceye kadar da, oradaki düstur ve esasların hayatımızın vazgeçilmezleri olduğunu bilmektir. Ve Nur hâdimlerinin can damarı mesâbesinde olan ihlâs düsturlarını zedeleyecek söz, hâl ve hareketlerden, Üstadın ifadesiyle “yılan ve akrepten” çekindiğimiz gibi çekinmektir.

Konu ile alâkalı olarak Bediüzzaman, basit gibi görünen fakat önemle dikkate almamız gereken bir misâl veriyor: “En lâtif ve güzel bir hakikat-ı imaniyeyi muhtaç bir mü’mine bildirmek ki, en masumâne, zararsız bir menfaattir; mümkünse, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaş ile yaptırması hoşunuza gitsin.”

Üstadın bu ince ve derin tavsiyesi, hiç değilse yakın dostlar arasında istimâl edilse; başta kendi nefsimizi benlik, gurur ve kıskançlıktan uzak tutmuş, istemeyen arkadaşlarımızın sevap kazanmalarına vesile olmuş ve dolayısıyla dâvâ arkadaşlarımızın kazandıkları sevaba ortak olmuş oluruz. Aramızdaki uhuvvet, sevgi ve saygı da kuvvet bulmuş olur. Ayrıca, olması muhtemel haset, kıskançlık, çekememezlik gibi kötü huyların önüne set çekmiş oluruz. Hepimizin riâyet etmesi farz olan ihlâs sırrı, zarar görmemiş olur.

Rehber olarak ittihaz ettiğimiz Bediüzzaman da öyle yapmamış mı? O kahraman-ı dînin, onca ilmine, onca hizmetine, onca feyzine, faziletine rağmen, nâil olduğu şerefi, mânevî makamları, kazandığı sevap ve hasenâtları, içinde bulunduğu cemaatle paylaştığını, onlarla beraber hareket ettiğini söz, hâl ve davranışlarından öğreniyoruz. O, “Ben bir kuru çubuk hükmündeyim”, “Ben de sizin bu ders-i Kur’âniyede bir ders arkadaşınızım”, “Ben makam sahibi değilim”, “Nurdaki ihlâsı bozmamak için, uhrevî makâmât dahi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur biliyorum” gibi ifadeleriyle, yüklendiğimiz ulvî hizmetin hatırı ve selâmeti için, hem benlik ve enaniyetin tehlikelerinden kurtuluşun, hem de ihlâsı kazanıp korumanın yolunu göstermiştir.

04.01.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (28.12.2008) - Toplumdaki yozlaşma

  (22.12.2008) - Tahkik ehli olmak

  (14.12.2008) - Risâle-i Nur’u doğru anlamak

  (07.12.2008) - Ülfetler gafletlere dönüşmesin

  (30.11.2008) - Sıradan bir nefer olduğumuzu kabullenmek

  (23.11.2008) - Evlilikteki yanlış kararların bedeli

  (16.11.2008) - Bediüzzaman’ın saff-ı evvel hizmet ehline yaklaşımı

  (09.11.2008) - Önce dahildeki kardeşlik

  (02.11.2008) - Başkalarına nokta-i istinad olmak

  (30.10.2008) - Kudsî dâvâmızın hatırı için

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır