"Gerçekten" haber verir 01 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Ahmet ÖZDEMİR

Risâle-i Nurlar usandırmaz



Risâle-i Nurları okuyanlar “Refet Bey” ismine yabancı değillerdir. Üstad Bediüzzaman Said Nursî risâlelerde, ince ruhlu, nur yüzlü ve eskilerin tabiriyle tam bir “İstanbul beyefendisi” olan bu talebesine genellikle “Refet Bey” diye hitap etmiştir.

Risâlelerde o, ince ve derin sorularıyla daha çok dikkatimizi çekmektedir. Daha önce muhtelif yazılarımda onunla ilgili bazı özel hatıralarımı paylaşmıştım.

Hayatını kısaca hatırlayalım: Bediüzzaman Said Nursî’nin talebelerinden olan Refet Bey (Barutçu), 1886’da İstanbul/Beykoz’da dünyaya geldi. Yüzbaşılığa kadar yükseldikten sonra ordudan emekli oldu. Emekli iken boş durmayarak Beşiktaş Vişnezade Camii’nde imamlık yaptı. Hayatını iman ve Kur’ân hizmetine adayan Refet Bey, Bediüzzaman’ın duâlarına mazhar oldu. Bediüzzaman, ona yakınlığını, mektuplarını aldığı zaman söylediği “rahatsızlıklarıma, hastalığıma şifa oldu” cümleleriyle ifade etmiştir.

Risâle-i Nur’la tanıştıktan sonra, bir taraftan Kur’ân-ı Kerim’i okumayı öğretirken, diğer taraftan Kur’ân’ın mükemmel bir tefsiri olan Risâle-i Nurların yazılması ve yayılması için çalıştı. 2 Şubat 1975 tarihinde Ankara’da Hakk’ın rahmetine kavuştu. Kabri Ankara/ Karşıyaka mezarlığındadır.

Refet Bey’in Nur’lar ve Müellifi hakkında bilgi sahibi olması, İstanbul Sahaflar Çarşısında, Abdurrahman Nursî tarafından kaleme alınan, küçük bir kitapçığı (Tarihçe-i Hayatı) alıp okumasıyla başlar (1921). Daha sonra namaz kılmak için gittiği Bayezid Camii’nde Bediüzzaman Hazretlerini, okunan Kur’ân-ı Kerim’i huşu içinde ve iki dizi üstünde dinlerken görür. Cami çıkışında ise uzaktan birbirlerini görürler.

Isparta’da eniştesinin yanında bulunduğu sıralarda her gün kütüphaneye giden Refet Bey, burada âlimlerle ilgili yaptıkları bir sohbette sözü Bediüzzaman’a getirip onu methedince kütüphanedeki memur, Bediüzzaman Hazretlerinin Barla’da bulunduğunu söyler. Bunun üzerine, ziyaretine gitmeye karar verir. Ziyaretinin sakıncalı olabileceği, bundan zarar göreceğinin söylenmesine rağmen, kararından vazgeçmez. Barla’ya giderek Bediüzzaman Hazretleri ile görüşür.

Bu ziyaretten bir yıl sonra gönderdiği mektubunda, ilk defa kendisini Bayezid’de uzaktan gördüğünü yazan Refet Bey’e Bediüzzaman; “Kardaşım ben sizi daha o zaman talebeliğe kabul etmiştim” karşılığını verir.

Nurlara büyük bir sadakatle bağlanan Refet Bey’in mektubundaki, “Risâle-i Nur’un en bariz hâsiyeti, usandırmamak; yüz defa okunsa, yüz birinci defa yine zevkle okunabilir” şeklindeki sözlerine Bediüzzaman, “pek doğru demiş” diyerek karşılık veriyordu.1

Bediüzzaman’ın bazen, “Nur Kumandanı”, bazen “Kur’ân Âşığı” diyerek hitap ettiği Refet Bey, birinci ziyaretinden sonra bir kez daha Bediüzzaman’ı Barla’da ziyaret etti. Bu ziyaretlerin dışında sıkı bir mektuplaşma da yaşandı. Birbirlerine çok sayıda özel mektuplar yazdılar. Çok sayıda yazılan müstakil veya arkadaş grubu mektuplarına karşılık Bediüzzaman Hazretleri de Refet Bey’e yirmi ikisi özel olmak üzere toplam yirmi yedi tane mektup yazdı.

***

Risâle-i Nur Külliyatı’nın önemli bir bölümü talebelerinin Bediüzzaman’a sordukları suâller ve o suallere verilen cevaplardan oluşmaktadır.

Refet Beyin de en önemli özelliklerinin başında soru sormak gelirdi. Sorularla dolu mektupları ve Bediüzzaman’ın verdiği cevaplar, başta Barla Lâhikası olmak üzere Lâhikalarda ve Lem’alar’da önemli bir yer tutmaktadır. Refet Bey, adeta hazinenin kapısını açan anahtar vazifesini ifa etmiştir. Onun sorduğu sorular neticesinde çok önemli cevapların verilmiş olduğunu görmekteyiz.

Refet Beyin sorduğu sorulara özel önem veren Bediüzzaman şu ifadelere yer verir: “...Senin âlimâne suâllerin Risâle-i Nur’un Mektûbât kısmında çok ehemmiyetli hakikatlerin anahtarları olmasından, senin suâllerine karşı lâkayt kalamıyorum.”2

“Refet kardeş, sen de çok safalar geldin ve Risâle-i Nur yazısıyla meşguliyetin beni cidden sevindirdi. Hulusi ve Sabri gibi senin de suâllerinin Risale-i Nur’da ehemmiyetli neticeleri ve tatlı meyveleri var. Senin yanında bulunan ve Risâlelerde kaydedilmeyen ilmi parçaları münasip yerlerde veya Lâhikada yazarsınız.”3

Risâle-i Nur’da yer alan şu soruları Refet Bey sormuştur:

1. “Hocalar diyorlar: Arz öküz ve balık üstünde duruyor. Hâlbuki arz, muallâkta bir yıldız gibi gezdiğini coğrafya görüyor. Ne öküz var, ne de balık!”4

2. On altıncı Lem’a’nın Hatimesine konu olan Peygamber Efendimizin (asm) muhtelif yerlerde bulunan ve ziyaret edilen Sakal-ı Şerifleri ile ilgili soru.5

3. Yahudi Milletinin Araplara karşı galip gelmesinin sırrı ile ilgili soru.6

Refet Bey yukarıdaki örneklerin dışında daha pek çok soruyla değişik konuların Risâle-i Nur’da yer almasına vesile olmuştur.

Refet Bey ile Bediüzzaman Said Nursî arasındaki yazışmaların birisinde Bediüzzaman, kardeşler arasında vuku bulan bir küsme hadisesi üzerine şunları yazar:

“Aziz, sıddık kardeşim Refet Bey, Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın hürmetine ve alâka-i Kur’âniyenizin hakkına ve Nurlarla yirmi sene zarfında imana hizmetinizin şerefine, çabuk bu dehşetli, zâhiren küçücük, fakat vaziyetimizin nezaketine binâen, pek elîm ve feci ve bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yardım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz. Yoksa bir dirhem şahsî hak yüzünden bizlere ve hizmet-i Kur’âniyeye ve imaniyeye yüz batman zarar gelmesi—şimdilik—ihtimali pek kavîdir. Sizi kasemle temin ederim ki, biriniz bana en büyük bir hakaret yapsa ve şahsımın haysiyetini bütün bütün kırsa, fakat hizmet-i Kur’âniye ve imaniye ve Nuriyeden vazgeçmezse, ben onu helâl ederim, barışırım, gücenmemeye çalışırım. Madem cüz’î bir yabanîlikten düşmanlarımız istifadeye çalıştıklarını biliyorsunuz, çabuk barışınız. Mânâsız, çok zararlı nazlanmaktan vazgeçiniz. Yoksa bir kısmımız Şemsi, Şefik, Tevfik gibi, muarızlara sureten iltihak edip, hizmet-i imaniyemize büyük bir zarar ve noksaniyet olacak. Madem inâyet-i İlâhiye şimdiye kadar bir zayiata bedel çokları o sistemde vermiş. İnşaallah yine imdadımıza yetişir.”7

Bediüzzaman, Refet Bey’in evlenmesi üzerine kendisini tebrik ettikten sonra hem kendisine hem de eşine duâ eder; ve yeni hayatında da hizmetinin devamı dileğinde bulunur.8

Daha sonra, bir kız çocuğunun dünyaya gelmesi üzerine yine mektup yazar ve bu zamanda anne-babalar için kız evlâdın daha hayırlı olabileceğine işaret ederek, Refet Bey’in kızının adını bile belirler; “...Âsım Bey gibi senin de bir kız evlâdının dünyaya gelmesi, meşrebimizde en mühim esas şefkat olduğu cihetiyle ve şefkat kahramanları kızlar olduğundan ve en sevimli mahlûk bulunduğundan, daha ziyade tebrike şâyansınız. Zannederim, bu zamanda erkek çocukların tehlikesi daha çok. Cenâb-ı Hak onu sizlere medar-ı tesellî ve ünsiyet ve evinize küçük bir melâike hükmüne getirsin. ‘Rengigül’ ismi yerine ‘Zeyneb’ olsa, daha münasiptir.”9

Bu mektuptan alınacak pek çok dersler vardır. Asrımızda esen küfür fırtınalarına karşı özellikle şefkat kahramanları olan annelere büyük görevler düşmektedir. Bu imansızlık ve dinsizlik fırtınalarına karşı ne yapıyoruz? Bu yavrularımızı korumak için acaba hangi tedbirleri alıyoruz?

Bediüzzaman’ın, kendi elleriyle yaptığı çayı ikram ettiği, Risâleleri elle yazmak sûretiyle çoğaltan talebeleri arasında Refet Bey de bulunmaktadır. Bediüzzaman ve Refet Bey, Eskişehir (1935), Denizli (1943) ve Afyon (1948) hapishanelerinde birlikte bulunarak birçok sıkıntıyı birlikte yaşadılar. Başka yazılarımda onun yazdığı mektuplardan bazılarını inşallah paylaşmak istiyorum.

Merhum Refet Ağabeyi bu vesile ile bir kere daha rahmetle anıyorum.

Dipnotlar:

1- Kastamonu Lâhikası, s. 166

2- Şuâlar, s. 265

3- Emirdağ Lâhikası, s. 116

4- Lem’alar, s. 93

5- Lem’alar, s. 109

6- Şuâlar, 435

7- Şuâlar, s. 439-440

8- Barla Lâhikası, s. 173

9- Barla Lâhikası, s. 187

01.01.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.12.2008) - Şeair-i İslâmiye toplumsal şuurdur

  (30.11.2008) - İslâm’ın sembolleri ve biz

  (18.11.2008) - Hac: Müslümanların kongresi

  (21.10.2008) - İktisat-israf ekseninde dönen insanlık

  (19.10.2008) - Hakta sebat edenler

  (15.10.2008) - Bir nur talebesinden mektup var

  (08.10.2008) - Nurlu hatıralar neler hatırlatır?

  (25.09.2008) - Bediüzzaman Said Nursî aramızda

  (21.09.2008) - HAYATIMIZDA RAMAZAN MANZARALARI

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır