"Gerçekten" haber verir 25 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Suna DURMAZ

Hz. Yunus ve Gazze



İsrail üç hafta boyunca karadan, denizden ve havadan olmak üzere Gazzelilere ateş yağdırdı. Üç ateş arasında kalan zavallı Gazzelilerin sığınacak bir yerleri yoktu. Kurtuluş için umut bağladıkları Arap Birliği Teşkilâtı, İslâm Konferansı Teşkilâtı, Birleşmiş Milletler gibi teşkilâtların hiçbiri, ateş kusan İsrail’i durduramadı maalesef. Çaresiz insanlara karşı açılan bu ahlâksız harbin neticesinde, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere bin üç yüzün üzerinde insan öldü. Binlercesi de yaralı. Enkaz kaldırıldıkça ölü sayısı artmaya devam ediyor ne yazık ki.

Mâbedlere saldırılmaz diye düşünen zavallı Gazzeliler camilere sığındılar; camiler bombalandı!

Birleşmiş Milletler’e bağlı olan UNRWA’nın okuluna saldırılmaz diye düşünüp okula sığındılar; okul bombalandı!

Gazzeliler için ateş kusan canavarın elinden kurtulabilmenin tek çaresi kalmıştı:

O da diri diri toprak altına girmek!

İsrail’in gütmüş olduğu ırkçı politikaları eleştirdiğinden dolayı kendisine “İsrail’in böğründeki diken” diye ad takılan Gideon Levy, 10.1.2009 tarihli Haaretz gazetesinde yayınladığı makalesinde İsrail vahşetini eleştirdi: ” Bu savaş İsrail toplumunun maskesini düşürdü. Irkçılık, nefret, intikam alma hırsı ve kana susamışlık kafalarında şaha kalkmış durumda” diyen Levy, vahşi bir saldırganlıkla hareket eden İsrail askerlerinin, ne kadar çok Filistinli öldürebilirlerse onu kâr saydıklarını, ölen her bir İsrailliye karşılık 100 Filistinli öldürüldüğünü, bu durumun da İsraillilerin nazarında bir Filistinlinin kan değerinin Yahudi kanından yüz kat daha aşağı değere sahip olduğunu gösterdiğini belirtti.

Ölü bilânçosunu değerlendiren Gideon Levy, bilânçonun İsraillilerin özlerinde bulunan ırkçılığı açığa vurduğunu itiraf etmekten kendini alıkoyamadı.

Ve ” Çaresizlik içinde olan bir topluma, hele de kaçacak bir yeri bulunmayan ve dünyada eşi benzeri bulunmaz bir çaresizlik içinde olan bir topluma karşı açılmış olan bu savaş, gaddarlıktır, âdiliktir” dedi.

Özelde Gazzelilerin durumu, genelde de İslâm ümmetinin içine düşmüş olduğu bu acı durum, her mü'min gibi benim de ciğerimi dağladı.

Kendi kendime ”Bu acıya nasıl dayanılır Rabbim!” derken, birden Yunus Aleyhisselâmın kıssasını hatırladım. Risâle-i Nur Külliyatından Lem’alar adlı eserin 1. Lem’asında gayet tesirli bir şekilde ele alınan Hz. Yunus'un (a.s.) kıssasını tekrar tekrar okudum. Ve bu kıssada ümmetin kurtuluş çekirdeğini gördüm.

Lem’alar’da anlatılan kıssa özetle şu şekilde gelişiyor:

Denize atıldıktan sonra büyük bir balık tarafından yutulan Hz. Yunus (a.s.), birden kendini karanlıklar içinde bulmuştu. Aynen Gazzeliler olduğu gibi, o da üç taraftan sarılmıştı. Onun aleyhine gece, deniz ve hût ittifak etmişlerdi. Kendisini gecenin, denizin ve balığın karanlığından kim kurtarabilirdi ki?

Esbab külliyen sukut etmiş olduğundan kurtuluş ümitleri tükenmişti. Böyle bir çaresizlik içinde kalan Hz. Yunus (a.s.), tevhid nuruyla Müsebbibü’l Esbabdan başka sığınılacak yer olmadığını aynel-yakin görmüştü.

Müsebbibü’l Esbab öyle bir Zât idi ki, bütün kâinat dest-i kudretindeydi. Sözü aynı anda hem geceye, hem denize, hem de balığa geçerdi. İhlâsla ona sığınmak lâzım diye düşünen Hz. Yunus (a.s.), kalbine doğan bir ilhamla Rabbine yanık bir şekilde duâ etmişti.

“Lâ İlâhe İllâ Ente Subhaneke. İnnî küntü minezzâlimûn/ Senden başka İlâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” (Enbiya Sûresi, 87. âyet)

Tevhid nuruyla dolu olan bir kalpten ısrarla yapılan bu münâcât neticesinde inkişaf eden Ehadiyyet sırrı, Yunus Aleyhisselâmın aleyhine olan şartları birden lehine çevirdi. Karanlıklı gece seyrine doyum olmayan mehtapla aydınlanırken, koca koca dalgalarla insanı korkutup ürperten deniz sakinleşti. Ve karnında bulunduğu o koskoca balık ise bir denizaltı hükmüne geçti.

Cenâb-ı Hak aynı âyetin sonunda “Ve kezâlike nünci’l mü’minîn / Mü’minleri de böyle kurtarırız” diye buyuruyor. Âyeti kısa fehmimizle açıklayacak olursak: “Ey kullarım! Bilerek veya bilmeyerek işlemiş olduğunuz günahlarınızdan dolayı başınıza gelen mûsibetlere karşılık bıkıp usanmadan ihlâsla tevbe istiğfar ederseniz, kurtuluş mutlaktır.”

Rum Sûresi 6. âyette ” Allah vaadinden caymaz” diye buyruluyor. Evet, Rabbimiz vaad ettiğine göre ve “Külli âtin karîb” olduğuna göre bu kurtuluş pek yakındır İnşaallah.

Sâffat Sûresi 143-144. âyetleri Yunus Aleyhisselâmın necatının sebebini onun tesbih ve istiğfara devam etmesi olarak gösteriyor.

“Eğer o, Allah’ı tesbih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.”

Yunus Aleyhisselâmın münâcâtını dilimizde vird yapmamız lâzım; özellikle de İslâm ümmetinin düçar olduğu şu zor günlerde. Dilde dolaşan vird, zamanla fiile tesir edecek ve bizi nefis muhasebesine sevk edecektir İnşaallah.

Şûrâ Sûresi 30. âyette de şöyle buyuruluyor:

“Başınıza her ne mûsibet gelirse, kendi yaptıklarınızdan dolayıdır. O yine de çoğunu affeder.”

Tefsir âlimleri, âyette Mekkeli müşriklerin kastedildiğini, mûsibetlerin onlar için bir ceza olduğunu, Müslümanlar üzerine gelen felâketlerin ise keffâretüzzünûb veya imtihan olduğunu söylüyorlar. Keffaretüzzünûb veya imtihan. İslâm ümmetinin başına gelen mûsibetlerde, dini doğru anlayıp hayata aksettirmeyen Müslümanların payı vardır kuşkusuz.

Üstadın da belirttiği gibi, nefislerimiz bizi yutmuş durumda. "İnnâ lillâh innâ ileyhi râciûn” deyip yüzümüzü Allah’a dönmediğimiz sürece mûsibetlerden kurtulmamız imkânsız. Onun emrettiklerini yapıp yasakladıklarından uzaklaşmadığımız sürece, ağyarın ayaklar altına aldığı izzet ve şerefimizi kurtarmamız imkânsız.

Cihad önce ileri cepheden değil, merkezi, yani kalbi temizlemekten başlar ve bu da kolay birşey değildir. İşte bu yüzdendir ki, Resulullah Efendimiz nefis terbiyesini “büyük cihad” olarak tanımlamıştır.

Bizi enaniyete düşürüp vahdet zırhımızı kıran; tembelliği başımıza musallat edip ilim irfandan geri bırakan; israfa alıştırıp helâl-haram demeden yiyip-içip eğlenmeyi ilkemiz haline getiren; örf ve âdetlerimizden uzaklaştırıp kültürel yozlaşmaya sevk eden nefislerimiz terbiye edilmeden, değil cihada gitmek, bir parmak dahi kaldıramayız!

25.01.2009

E-Posta: [email protected]@hotmail.com


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.01.2009) - Minber’in hazin dönüşü

  (20.01.2009) - Batının ileri karakolu

  (19.01.2009) - Osmanlı zırhını atan Müslümanlar kolay lokma oldu

  (18.01.2009) - Kudüs kuşatması

  (17.01.2009) - Haçlıların hezimeti

  (16.01.2009) - Şanlı fetihe doğru...

  (15.01.2009) - Minber

  (11.01.2009) - Holocaust

  (04.01.2009) - Hurma (4)

  (28.12.2008) - Hurma (3)

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır