"Gerçekten" haber verir 27 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Ali FERŞADOĞLU

Mizahta ölçü



Mizâh, günlük hayatımızla ilgilidir; ciddî bir iştir ve şakaya gelmez! Çeşitli duygu ve lâtifelerle donatılarak tam kıvamda yaratılışımızı, yâni, mükemmelliğimizi bediî duygularımızı tamamlar. Düşünmek, bağlanmak, ibâdet etmek istediğimiz gibi, neşelenmek, gülmek ve ağlamak da isteriz. Yeme, içme, görme, işitmeye muhtaç olduğumuz gibi, keyifli hevesata, lâtife, nükte, şaka, yâni mizâha da muhtacız.

Gülmek, neşelenmek bizde var olan bir duygudur. Fakat, ifrat ve tefrite varan gülme; başkalarının zaaflarını ortaya çıkararak birilerini güldürmek, kalben ağlatmak insana yakışmaz. Öyle ise, çirkin, kerih, müstehcen konuşmalardan sakınınız!

Dilimizi güzel nükte ve sözlerle, yaşantımızı güzel ahlâkla süslemeliyiz. Nükte ve söz güzeli, güzel ahlâktan çıkar. Şöyle denmiştir: “Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen güzel levhalar görür. Fenâ ahlâklı fenâ düşündüğünden, fenâ levhaları görür.” 1

Söylenen her söz, zihinde iz bırakır; hâfızalarda kodlanır. Dolayısıyla, zihin tarlamızı güzel kelimelerle süslersek, üretimi de güzel ve lâtif olacaktır.

Mizâhta “denge”yi sağlamak, Kur’ân ve Sünnet’in yüksek ahlâk ve değerleriyle örülen mizâh kültür mirası çerçevesinde kalmakla mümkündür.

Nükte ve şaka yapalım derken, alay mı ediyoruz? Eleştirirken insanların duygularını rencide mi ediyoruz? Lâtife boyutunda kalmayan şakalarımız kalp mi kırıyor? Güldürürken, onlarla sonsuz gerçekler arasına bir perde mi çekiyoruz? İnsanların zaaflarını komiklik olsun diye kendi hasis çıkarlarımıza âlet mi ediyoruz? Lâtife yaparken hakikate mi dayanıyoruz, yoksa yalanlara mı dolanıyoruz? Acaba dimağımızdan tatlı, eğitici, ders verici, uyarıcı lâtifeler mi damlıyor, zehirli sözcükler mi? Mizâhta ölçümüz, şakada terazimiz, lâtifede rehberimiz, espride endazemiz nedir, kimdir? Mizâhı bir san'at, san'atı da bir silâh olarak mı kullanıyoruz? Mizâh, nükte eğer “ahlâk ve edep” çerçevesinde kalır, iyiye, güzele hizmet ederse bir san'at; aksi halde zararlı bir şenaet olmaz mı? Tıpkı, ateşin olumlu veya olumsuz işlerde kullanılması gibi.

Nükte yapmalı, şakalaşmalı, lâtîfeleşmeliyiz. Ancak, ölçü ve sınırı taşmamak şartıyla... Her meseleye olduğu gibi, mizâha da Esmâ-i Hüsnâ (Allah’ın isimleri ve sıfatları) perspektifinden bakmalıyız. Bildiğiniz gibi; insan, Allah’ın bütün isim ve sıfatlarına toplu bir aynadır, yani onları yansıtma potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla yumuşak, mülâyim, nâzik, güzel, şirin ve hoşa giden anlamında “Halîm”; arzusunu sana rıfkla, yumuşakça, dostça ulaştıran, mahiyeti idrak edilmeyecek kadar lâtîf mânâsında “Lâtîf” isimleri de tecelli edip yansımalıdır.

Çok hassas olan insan kalbini kazanmak ve kırık kalpleri tamir etmek için gönderilen Kur’ân’da “Hak ile bâtılı ayıran bir sözdür. O, asla bir şaka değildir”2 buyurulur. Onun letâfetini sözleri ve fiilleriyle yorumlayıp yaşayan en lâtif insan Peygamberimizdir (asm). Onun her zaman mütebessim bir çehreye sahip olduğunu3 ve çevresindeki insanlara lâtîf lâtifeler, şakalar, nükteler yaptığını biliyoruz.

Şakalaşıp lâtifeleşir; gülüp güldürürken, eleştirip hicvederken muhataplarımızı kıramayız. Çünkü, başkasının bize acı ve ağır şakalar yapmasını istemeyiz. Öyle ise, nüktelerimiz/esprilerimiz alaya kaçmamalı, rencide etmemeli. Lâtife yaparken hakikati dillendirmeli, asla yalana kaçmamalıyız. Yüzümüz sirke değil bal satmalı.

Edipler ve mizahçılar edepli olmalı, hem de İslâm edebiyle müteeddip olmalıdırlar. Empati ile, muhatabımızı kendi yerimize koyarak hareket edebilmeliyiz.

Mizâhta ölçümüz, şakada terazimiz, lâtifede rehberimiz; en yüksek nüktedan, en ahlâklı, en terbiyeli, en nazik ve en nazenin insan Hz. Muhammed (asm), sair peygamberler ve onların varisleri Mevlânâlar, Nasreddin Hocalar, İncili Çavuşlar ve Bediüzzamanlar olmalı.

Dipnotlar:

1- Mektûbât, s. 381.;

2- Kur’ân, Tarık, 13-14.;

3-Sahih-i Buhâri Muhtasarı 10. cild,1736.

27.01.2009

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.01.2009) - Nimetin kıymetini takdir edebilmek

  (25.01.2009) - İslâmda emek/ çalışma/üretim ahlâkı

  (24.01.2009) - Petrol savaşları, nimeti ve imtihanı

  (23.01.2009) - İnançsız, filozof da olsa, cahildir!

  (22.01.2009) - Ele geçirememek nasıl inkâra sebep olur?

  (20.01.2009) - İnkârcı filozofların iddiâları delil olamaz!

  (19.01.2009) - İnkâr / yokluk ispat edilebilir mi?

  (18.01.2009) - İnkâr ve inkâr otobüsü

  (17.01.2009) - Ortadoğu’daki elim olaylarda payımız!

  (15.01.2009) - Mülk sahibi, misafir ve tüketim

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır