Herhalde çevrenin de etkisiyle çocukluktan beri “futbol müsabakaları”nı izlemek, takip ile merak edip araştırmaktan uzak kaldık!
İzlemektense oynamayı tercih ederdik! Gençlikte-çevremdekilerin etkisiyle olsa gerek -başka bir futbol takımı, 1975-76 ve 1979-1981 dönemlerinde üst üste şampiyon olduğu yıllarda çok zayıf, belki hemşeri-cibilli-olarak Trabzonspor taraftarı olduk! Onun da maçlarını izlemedik!
Çocuklar geldiklerinde -maç varsa- şu şekilde izleriz: “Riyâ olmasın; doksan dokuzluk tespih ile bir taraftan ezber bildiğimiz kısa âyet ve hadis dualarından bazılarını 100’er sefer okumaya çalışırız! Bunu zikretmemiz riya olmadı inşaallah. Zikir ise, “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Azab Suresi, 41., 35.) meâlindeki âyetlerle farz!
Zikir iki boyutludur: Allah’ı Esma-i Hüsnasıyla düşünmek, tefekkür etmek, öğrenmek, kısaca mâ’rifetullah. İkincisi, Esma-i Hüsnâ veya âyetler okuyup dil ile anmak!
Üsküdar/Bağlarbaşı İlahiyatta okurken de, oturduğumuz İcadiye Mahallesi gençlerinden futbol takımı kurmuştuk hizmet için! -Bu nefsin bir oyunu olabilir!- Önce ders okur, okunacakları kitapları dağıtır, sonra maç! Gençlere, “Kardeşim futbolu da cemaat şuuruyla oynayalım, riyakârane çalım atmayalım ve devamlı paslaşalım!” derdik şaka yollu!
Şimdi düşünelim: Futbolseverler olarak hizmetleri de futbol şuur ve ihlâsıyla yaparsak ne büyük merhaleler alırız! Ya bilet bulmak için çırpınan, gece yarısı kuyruğa giren, battaniye ile çimlerde yatan, sahaya girmek için yüksek duvarlara tırmananların ihlâs, fena-fil-futbol olmaları ve samimiyetlerinin az bir kısmı bizde olsa; hizmet için sarp dağı taşı aşardık!
Bu faslı geçmeden önce nakledelim: Her şeyde en önemli itici güç, samimiyet, yani, ihlâstır. “Hattâ, meslekleri dalâlet ise de, yine ittifakı muhafaza ederler. Adeta o haksızlıkta bir hakperestlik, o dalâlette bir ihlâs, o dinsizlikte dinsizdârâne bir taassup ve o nifakta bir vifak yaparlar, muvaffak olurlar. Çünkü samimî bir ihlâs, şerde dahi olsa neticesiz kalmaz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir.” (Lem’aler, s. 154.)
Biz de deriz: “Samimi bir ihlâs, futbolda dahi, hizmette dahi, meslekte dahi, işlerde dahi, eğitimde dahi olsa neticesiz kalmaz!”