Bediüzzaman Said Nursî’yi vefatının 62. yıldönümünde rahmetle yad ediyoruz...
Prof. Dr. Nilüfer Göle:
Bediüzzaman’ın kimliği, modern bilimin doğuşundan itibaren yeni bir düşünme şekline dönüşüyor. Diğer dinî yorumcularla Bediüzzaman’ın yaklaşımı arasında önemli bir farkın olduğu, Şerif Mardin’in gözlemlerinden anlaşılıyor. Bir kere Türkiye’de dinin unutturulması ve unutulması projesine karşı belki de en önemli bir hatırlatma ve yaşatma projesi olarak görüyorum doğrusu.
Bediüzzaman hareketinin ve düşüncesinin çok önemli bir -siyasî değil- fakat paradigma diyebileceğimiz farklı bir düşünce sistemine paralel olarak sürdürdüğünü düşünüyorum. Yani onu sadece siyasî bir hareketle kısıtlayamayız, bir siyasî harekete indirgeyemeyiz. İnanç sistemini çok daha farklı bir insan tanımı olarak var ediyor. Bu anlamda çok önemli. Sadece bilim ve dinle ilişkisi değil, dinin yaşamaya devam etmesi açısından bakıldığında da çok önemli bir hizmet. Cumhuriyet biraz düz bir satıhta, bir anlamda çok önemli bir gerçeği ortaya çıkarıyor. Ama çok önemli bir unutma arzusunun üzerinde yükseliyor.
Dini, Osmanlıyı, diğer azınlıkları, Hıristiyan azınlıkları, kendi içindeki Müslümanlıkta da Sünnî Müslümanlar haricindeki toplulukları neredeyse yok sayıyor. Diğer yandan çoğulculuk anlamında aslında çok ulusallaştırıldığı için, bir de çok yenilikler yaşanıyor. Onun için geçmişten kopma şeklinde yaşanan bir gerçekle karşı karşıyayız. Bu noktada Bediüzzaman hareketinin geçmişten kopmaya karşı da çok önemli bir hareket olduğunu düşünüyorum, bir anlamda o geçmişin devamlılığını da sağlıyor. Sanki toprak altında yaşayan ve toprakla birlikte onda yaşayan bitkilerin köklerini sürekli besleyen bir gıda gibi, insanların mazilerinden gelen ruh dünyasını ve akıl dünyasını farklı bir biçimde beslemeye devam ettiğini görüyoruz.