İttihad gazetesi ilk kurulurken aktif olarak birçok işte yer alan Gündoğan Üçer ile İttihad’ı konuştuk. Röportajı Fatih’te güzel bir mekânda gerçekleştirdik. İçeri girip röportaja başlamadan önce çaylarımızı yudumlarken hal hatır sorma faslındayız. “Nasılsınız?” soruma şu şekilde cevap verdi Üçer: “İnsan her yaşta herkesten bir şey öğreniyor. Bir gün İttihad’ın temel direklerinden Gürbüz Ağabeye ‘Nasılsınız ağabey?’ dedim. ‘Bilmiyor musun?’ dedi, ‘Edeben, örf olarak küçükler büyüklere nasılsın diyemez. Neden biliyor musun? Kelâm noktasındaki ifadeler de mesuliyet yüklüdür.
Bu mesuliyeti insan kavradığı zaman o kelâmları kullanma noktasında da hayatiyet verdirir, ruh verdirir, estetik verdirir. Onun için bizim örfümüzde küçükler büyüklere nasılsın diye sormaz. Sadece karşılaştıklarında duâ babında ‘Selâmünaleyküm, sağlık afiyettesiniz inşaallah?” derler.”
Röportaja başlamadan önce bu nükteyi sizlerle paylaşmak istedim.
İttihad gazetesi nasıl ve ne şekilde yayın hayatına başladı?
Risale-i Nur hizmetinin gelişmesiyle birlikte, bu esasa bağlı kalarak neşriyat hizmetleri de yürüyordu. Muhtelif denemeler yapılmıştı. Risale-i Nur’dan ilham alınarak Şule gibi kısa ömürlü mecmualar bunlardandı. Rahmetli Zübeyir Ağabey, Polat, Fırıncı, Kutlular, Sungur, Bekir Berk Ağabeyler daha ziyade İstanbul’da basın yayın kültürünü almış, bu kanalda da Risale-i Nur’a yan hizmet olarak, daha geniş dairelere olayı sunma noktasında bir gayret içinde oldular. İstanbul ekolü bu konuda ağırlıklı oldu. İlk olarak Cağaloğlu’nda Şeref Efendi Sokakta başladık. Orada bir yer tutularak ilk Yazı İşleri Müdürü Altan Deliorman ile Bismillah dedik. Geniş daireye hizmette medyatik üslûp olarak da gelişti. İsmini kim koydu hatırlamıyorum. Ama İttihad olarak genelde birlik beraberliği sağlayıcı, ittihad-ı İslâm konuları işlendi.
BİZ 10 METREYİ GÖRÜYORUZ, ONLAR 10 BİN METREYİ
Sizin gazetedeki göreviniz neydi ve ne kadar devam etti?
Çaycılıktan tut üst seviyelere kadar her işte bulundum. Nur Dağıtım’ı kurdum. Çaycılık da yapardım, temizlik de yapardım. İstanbul’a gazete dağıtımı yapardım. Türkiye dağıtımını da ben takip ederdim. Reklâm konusuna da ben bakardım. Elhamdülillah her görevde bulundum. Bu, şahs-ı manevî meselesindeki bir derinlik. Zübeyir Ağabeyden Allah razı olsun, bu konuda da onun hizmet mantalitesinden geçtim. Onun için bu işin hasbîliği çok farklı bir boyut. Onların manevî bakış açıları farklı. Biz 10 metreyi görüyoruz, onlar 10 bin metreyi. Üstad Hazretlerinin tasarrufundaki bir hadiseyle gelişiyor bu işler.
İki yıl oradaydım ben. Sonra hapse girdim. Yıldırım olaylarıyla içeri düştüm. Deniz Gezmiş’lerle kapıştık. Birer sene yattık. Kader bizi istihdam etti, buralara geldik. İlk dershane Zeytinburnu. Dershaneye Kutlular Ağabeyler, Sungur Ağabeyler gelirdi. Allah uzun ömürler versin onlara. Risale-i Nur’u onlarla sevdik, Bekir Berk, Zübeyir Ağabeylerle sevdik. Biz de öyle geldik, hasbîce bu işin içinde bulunduk.
Gazete o dönemde nasıl bir misyon ifa etti?
Cemaat içerisindeki diyalog noktasında çok pozitif değerleri vardı. Tabiî muhalefet eden de vardı. İttihad çok güzel bir şekilde bugünkü Yeni Asya’nın umdesi olmuştur.
Biraz hatıralardan bahsedelim. İki sene kaldınız, anlatacak ilginç hatıralarınız vardır mutlaka...
Kunta Kinte’yiz biz, hep dâvâ için. Dâvâya hizmet ediyoruz. Günde 10-15 tane gazete satıyordum. Cuma’ya gitmişken meselâ işi oradan götürelim diyordum. Maksat gazete de satmak. O zamanlar bu işin çok çilesini çektik. İttihad’ı bize dağıttırmıyorlardı. Hürriyet’in inisiyatifindeydi. Dağıtım en büyük handikaptı. Şimdi bütün bunlar aşıldı elhamdülillah.
Şimdi ne yapıyorsunuz?
Madencilik yapıyorum. Şifalı taşlarım var, şifalı psikoterapi yapıyorum, şifalı otlarımız var. Cilt için en lâzım olan pudra. Onunla ilgili faaliyete gireceğim.
Röportaj:
fatma yılmaz