“Eûzü billahi mine’ş-şeytani’r-racîm” sırrına dairdir.
“De ki: Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım.” (Mü’minun Suresi: 97) “Onların yanımda bulunmalarından da, yâ Rabbî, Sana sığınırım.” (Mü’minun Suresi: 98)
Şeytandan istiaze sırrına dairdir. On Üç İşaret yazılacak. O işaretlerin bir kısmı müteferrik bir surette Yirmi Altıncı Söz gibi bir kısım risalelerde beyan ve ispat edildiğinden, burada yalnız icmalen bahsedilecek.
BİRİNCİ İŞARET
Sual: Şeytanların kâinatta icad cihetinde hiçbir medhalleri olmadığı, hem Cenab-ı Hak rahmet ve inayetiyle ehl-i hakka taraftar olduğu, hem hak ve hakikatin cazibedar güzellikleri ve mehasinleri ehl-i hakka müeyyid ve müşevvik bulunduğu, hem dalâletin müstekreh çirkinlikleri ehl-i dalâleti tenfir ettikleri halde, hizbü’ş-şeytanın çok defa galebe etmesinin hikmeti nedir? Ve ehl-i hak, her vakit şeytanın şerrinden Cenab-ı Hakka sığınmasının sırrı nedir?
Elcevap: Hikmeti ve sırrı şudur ki: Ekseriyet-i mutlaka ile dalâlet ve şer, menfîdir ve tahriptir ve ademîdir ve bozmaktır. Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidayet ve hayır, müsbettir ve vücudîdir ve imar ve tamirdir. Herkesçe malûmdur ki yirmi adamın yirmi günde yaptığı bir binayı, bir adam bir günde tahrip eder. Evet, bütün aza-i esasiyenin ve şerâit-i hayatiyenin vücuduyla vücudu devam eden hayat-ı insan, Hâlık-ı Zülcelâl’in kudretine mahsus olduğu halde bir zalim, bir uzvu kesmesiyle,hayata nisbeten ademî olan mevte o insanı mazhar eder. Onun için “Tahrip çok kolaydır.” durûb-u emsal hükmüne geçmiş.
İşte bu sırdandır ki ehl-i dalâlet, hakikaten zayıf bir kuvvetle pek kuvvetli ehl-i hakka bazen galip oluyor. Fakat ehl-i hakkın öyle muhkem bir kalesi var ki onda tahassun ettikleri vakit, o müthiş düşmanlar yanaşamazlar, bir halt edemezler. Eğer muvakkat bir zarar verseler, “Vel âkıbetü lil-müttakîn” [Akıbet, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlarındır. (A’raf Suresi: 128)] sırrıyla, ebedî bir sevap ve menfaatle o zarar telâfi edilir. O kal’a-i metin, o hısn-ı hasin ise, Şeriat-ı Muhammediye (asm) ve Sünnet-i Ahmediyedir (asm).
Lem’alar, s. 152
LÛGATÇE:
ademî: yokluğa ait.
durûb-u emsal: darb-ı meseller, atasözleri.
hısn-ı hasin: sağlam kale.
hizbü’ş-şeytan: şeytanın taraftarları.
inayet: gözetim, himaye, ihsan, ihtimam.
istiaze: şeytandan Allah’a sığınma.
kal’a-i metin: sağlam kale.
medhal: katkı, etki, karışma.
mehasin: güzellikler, iyilikler.
müteferrik: ayrı ayrı, dağınık.
şerâit-i hayatiye: hayat şartları.
tahassun etmek: sığınmak.