Balıkçı rumuzlu okuyucumuz: “Ben lise öğrencisiyim. Son günlerde içimden bir ses hâşâ Allah’a küfretmemi istiyordu. Ben kendimi tutamayıp durduk yere söylüyordum (ama içimden). Benim imanım gitmiş midir? Bunu kendi isteğimle yapsaydım (hiçbir zorlama olmadan); evet çok günah olurdu, ama dinden çıkar mıydım? Bana lütfen yardımcı olun. Beni çok büyük dertten kurtarırsınız. Hocalar diyorlar ki, Allah’a küfretmek dinden çıkarır. Ben Allah’a inanıyorum.”
“Hâşâ” Kolay Söylenmez!
Başımızda içimize vesvese atan bir şeytan var. Onu dinleyen ve vesveseyi desiseye çeviren bir nefis var. Şeytanın ve nefsimizin desiselerini felsefesiyle şüpheye dönüştürmeye çalışan bir helâket asrı var. Bu helâket asrının süflî sefahatini hayata indirgeyen bir deniyet algısı var. Bu deniyet algısıyla yoğrulmuş ve zındıka komitelerinin mal bulmuş mağribî gibi sarıldığı bir medeniyet kalıbı var. Ve bu münkir ve agnostik medeniyet kalıbı içinde dinini bulmaya çalışan bir Müslüman gençliği var.
Bu kalıp yirmi dört saat Müslüman gençliğimize imansızlık pompalıyor, şüphecilik pompalıyor. Bu kalıp içinde bir Müslüman genç, “İçimden bir ses Allah’a küfretmemi istiyor.” derken “hâşâ” korku ifadesini de ihmal etmiyor. “Benim imanım gitmiş midir? Ben Allah a inanıyorum.” diyor.
Söyler misiniz: Dinden çıkan birisi şu ifadeleri kullanabilir mi? “Hâşâ” demesi bile kalbinden gelen bir korkunun ve iman sahibi bulunduğunun alâmetidir.
Gerisi sırf vesvesedir!
Vesvesenin İşi
Vesvesenin işi, kalpte iman varken, ameldeki kusurlara bakıp kalbi imansızlık cenderesine atmaktır. Vesvesenin işi, ameldeki kusurlara bakıp rahmetten ve mağfiretten ümidini kestirmektir.
Vesvesenin işi kişiyi küfür etrafında döndürüp, imanda mıyım, küfürde miyim sorularıyla zihni taciz etmek ve kişiyi dinden çıkarıncaya kadar sıkıştırmaktır.
Vesvesenin işi, kişi ibadetteyse ibadetini ifsad etmek, kişi salih ameldeyse salih amelini battal etmek, kişi tefekkür halindeyse dinsiz olduğu korkularıyla zihnini müşevveş kılmaktır. Vesveseye teslim mi olacağız?
Bediüzzaman şu çağrıyı yapıyor: “Bak ey bîçare vesveseli adam! Telâş etme. Çünkü senin hatırına gelen şetim değil, belki tahayyüldür. Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi; tahayyül-ü şetim dahi, şetim değildir. Zira mantıkça tahayyül, hüküm değildir. Şetim ise, hükümdür.” 1
Demek, senin hatırına gelen şey küfür değil, sövmek değil; hayalden ibarettir! Küfrü hayal etmek küfür olmadığı gibi, sövmeyi hayal etmek de sövmek değildir. Çünkü hayal hüküm değildir! Hayalde kalmayan, dilinden fırlayan bir sövgü ise, hükümdür. Ama dinden çıkarmaz, sadece günah kazandırır!
Korkma!
Evet, günah kazanmak küçümsenecek şey değildir. Ama imansızlığa göre elbette hafif kalır. Günahına sahip ol! Tövbe et! Vesvese etme! Şeytanı güldürme! Rahmeti sevindir! Rahmetten ümidini kesme! Cenab-ı Hakk’ın bağışlamayacağı hiçbir günah yoktur! Şeytanın vesvesesini Allah’ın rahmetiyle yen!
Bediüzzaman sözünün devamında diyor ki: “O çirkin sözler, senin kalbinin sözleri değil. Çünkü senin kalbin ondan müteessir ve müteessiftir. Belki kalbe yakın olan lümme-i şeytanîden geliyor. Vesvesenin zararı, tevehhüm-ü zarardır. Yani onu zararlı tevehhüm etmekle, kalben mutazarrır olmaktır. Çünkü hükümsüz bir tahayyülü hakikat tevehhüm eder. Hem şeytanın işini kendi kalbine mal eder. Onun sözünü, ondan zanneder. Zarar anlar, zarara düşer. Zaten şeytanın da istediği odur.”
Demek, o çirkin sözler senin kalbinden gelmiyor. Korkma! Çünkü senin kalbin bu çirkin sözlerden üzülüyor! Dinsizin kalbi üzülür mü? Şeytan kalbinden imanı çalmak istiyor. Çünkü hükümsüz bir hayalden hüküm çıkarmak istiyor. Kendi necis sözünü, senin temiz kalbinden zannettiriyor.
O halde telâş yok! Kaygı yok! Hiç vesvese edecek bir durum yok!
Çünkü tövbe var! Rahmet var! Mağfiret var! Allah var!
Dipnot:
1- Sözler, s. 307.