Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Temmuz 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Murat ÇİFTKAYA

Neden yoksulluk var?



Kimsesiz bir kız çocuğu her zamanki gibi caddenin köşesinde durmuş dileniyordu. Üzerinde yırtık pırtık elbiseler vardı. Yüzü gözü kir ve pasaktan zor seçiliyordu. Görenin yüreğini burkacak kadar sefalet içindeydi.

Zengin adam her zamanki gibi o caddeden geçiyordu. Kızı gördü, ama dönüp bir daha bakmadı. Köşedeki gazeteciden gazetesini satın aldı. Sonra da, saray yavrusu evine, mutlu ve sıcak ailesine döndü. Mükellef yemeklerle donatılmış masaya oturduğunda, nedendir bilinmez, o dilenci kızı hatırladı. Onun bu sefaletine göz yumduğu için ruhunda Allah’a karşı bir sitem duygusu uyandı.

Bu duyguyla kendi kendisine düşündü:

“Nasıl olur da Allah bu kadar küçük bir kızın böylesi bir fakirlik içinde yaşamasına izin verir? Neden o kıza yardım etmek için birşeyler yapmaz?”

Tam bu sırada, kalbinin derinliklerinden kopup gelen bir ses ruhunu titretti:

“Yaptı! Seni yarattı ve bir kısmını muhtaçlara dağıtman için sana zenginlik verdi!”

***

Ne güzel olurdu, diye düşünür insan bazen, dünyada hiç kötülük olmasaydı, hiç fakirlik ve açlık çekilmeseydi! İlk bakışta hoş, ama boş bir hayaldir oysa bu. Dünya zıtların birbirine karıştığı bir imtihan meydanıdır çünkü. Güzelliklerin ve iyiliklerin görünebilmesi için az da olsa çirkinliğe ve kötülüğe ihtiyaç vardır. Tıpkı hiç karanlık görmemiş birisinin ışığı fark edememesi gibi, insanın insan olabilmesi için, melekten farklı ve belki daha üstün olabilmesi için bu zıtlıklarla yüzleşmesi şarttır.

Bilirsiniz, kömür ve elmasın maddesi aynıdır: Karbon. Ama elmas görüntüsü, hem de değeri açısından kömürden kat kat üstündür. Kömürün ise işe yarayabileceği tek şey yanmaktır! İşte maddesi aynı olsa da, ruhlarında birbirlerinden fersah fersah farklı olan insanların birbirinden ayrışması için gereklidir, dünyanın bir imtihan meydanı olması. Elmasların kömürlerle aynı dereceye düşmemesi için gereklidir bu. Düşünsenize, çalışkan-tembel her öğrencinin en yüksek notu alabildiği bir sınav ne derece adil sayılabilir? Çalışkan öğrenciyle tembel öğrencinin ne farkı kalır?

İşte dünya yüzünde görünen kötülükler, olumsuzlukların her biri sınav sorularındaki yanlış şıklar gibi durur önümüzde. Bu dünyayı içindekilerle birlikte bize sunan Yaratıcı öyle merhametlidir ki, öyle dörder veya beşer tane cevap şıkkının içinde kafamızın karışmasını istemez.

Önümüzde kocaman harflerle yazılmış, hatta yanına “Hadi bunu işaretle!” notu düşülmüş doğru tercih durur. Ve yanlış şık, bu doğru şıkkı işaretlememektir.

Ve dikkat edin, dünyada kötülüklerin olduğundan en çok dem vuranlar, faturayı hemen Yaratıcı’ya çıkarıverirler! Bu insanların aynı zamanda dünyanın bir imtihan alanı olduğunu reddeden, Yaratıcılarıyla arası açık insanlar olması manidar değil midir? Böyleleri, O’nun neden böyle şeylere izin verdiğini sorgulamaya kalkarlar. Kötü ve çirkin görünen şeylerden kat kat fazla olan iyiliklerin ve güzelliklerin kaynağının O olduğunu düşünmezler! Bunu düşünmedikleri için cüz’î miktardaki kötülüklerin ve çirkinliklerin hikmetini anlamaya yanaşmazlar.

Dünyada görülen kötülüklerin büyük kısmı insanın insana reva gördüğü zulümlerdir halbuki. Bazı insanlar çok fakirse, bu, Yaratıcı istediği için değil, ellerindeki serveti Onun namına paylaşmaya yanaşmayan zalim zenginler yüzündendir. Dünyanın dört bir yanında zulümler ve savaşlar varsa, toprağın üstündeki ve altındaki zenginlikleri paylaşma kavgasına tutuşan zalim güçlüler yüzündendir.

Merhametli Yaratıcımız, zenginlik verdiği insanlara aynı zamanda “Paylaşın!” emrini de verir. Güç bahşettiği insanlara “Adil davranın!” emrini verdiği gibi.

Ama biz, bize verilen nimetleri düşünmeden sahipleniveririz çoğunlukla. Verildiklerini unuttuğumuz ölçüde onları vermek ve paylaşmak zor gelir. Veya gücümüz gözümüzü öyle körleştirir ki, kendimize göre bir “adalet” anlayışı geliştirir ve haksızlıklarımıza haklılık kılıfı giydirmeye çalışırız.

Ama nafile bir çabadır bu. Bu dünyada değilse bile âhirette, boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkının sorulacağı o günde, bu çabanın nafileliği daha iyi anlaşılacaktır.

www.muratciftkaya.com

09.07.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (06.07.2006) - Bir röntgencilik ve teşhircilik aracı olarak televizyon

  (04.07.2006) - Var olmak görünmektir

  (02.07.2006) - Küçük ev

  (29.06.2006) - Babalar ve oğullar

  (27.06.2006) - Said Nursî nerede yatıyor?

  (25.06.2006) - Ağaç gölgesindeki yolcular

  (22.06.2006) - Laik, ama kutsal

  (20.06.2006) - Müslüman ve para

  (15.06.2006) - İnsan dinsiz yaşayabilir mi?

  (13.06.2006) - Avrupa’nın varoluşsal sıkıntıları

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004