Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 16 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İsmail BERK

Hariçteki birliği içeride yaşayalım



1997 yılında Moskova’da 119 No’lu hastahanede refakatçi olarak bulunurken, sonra rahmetli olan Namık Albay da böbrek yetmezliğinden bir ay kadar tedavi için gelmişti.

Rusların tuvalette su bulundurma adetleri olmadığından bizler tedbirimizi alıyorduk. Haliyle onların bilmediği taharet adabı dolayısıyla, bazen tuvalette bıraktığımız su matarasını atarlardı. Hafiften de tepki verirlerdi.

Rahmetli Namık albay, hasta haliyle dirilircesine ve benim hassasiyetime olan itinasıyla, “Biz Müslümanız. Kültür ve inancımıza göre yaşarız” diyerek, hastahane ortamına bizimle beraber tepki verirdi.

Bu hatırayı şunun için anlattım: Çok eminim ki, rahmetli Namık Albay, sohbet zemininde ve hasta döşeğinde yaptığımız konuşmaları ve kendisine takdim ettiğim kitaplarıma gösterdiği nezaketi, görev esnasında ve resmî söylemlerinde asla gösteremezdi.

Neden yapamazdı? Yeterli donanıma sahip olamadığından mı? Bilmediğinden mi? Hayır.

Demokratik bir zemin ve kendini ifade etme güvenliği olmadığından. Askerî disiplinin görev emri ve uygulamaları zaten konumuz dışı.

Ancak, neden bir subay görev çıkışı resmî elbisesiyle camiye gitmesin? Gidebilmeli. İç dünyasında tatmak istediği manevî iklimle buluşmalı. Özellikle bu mübarek günlerde.

Sonra bir çok astsubay veya subayın annesi, ablası ve diğer aile büyüklerinden birileri başörtülü olduğu halde, neden askeri lojmanlara bu örtüsüyle gidemesin? Bunun askerî ve stratejik sonuçlarla ne alâkası var?

Ayrıca toplum ortalamasının dışında bir sosyal izolasyon denebilecek tek boyutlu hayat standardında diğer manevî unsurları arka plana atmak, savaşa hazırlanan bir kurumun mensupları için ne kadar motivasyon sağlar?

Şehit olan askerin aldığı “yeni rütbe” manevî ve dinî değil mi? Kutsî bir inançla ve şehadet mertebesi ile öldüğüne inanmıyor muyuz? Peki bu dinî argümanı nasıl ayıracağız günlük uygulamalardan? Bu çok zor bir ayrışma açmazı değil mi? Hakikat-ı halde bu mümkün mü?

Öyleyse, daha yumuşak ve birbirini anlamaya dönük, katılaşmamış ve tek tipleşmemiş geniş açılımlı ve seçenekli bir hayat tarzlarının kişiye ait boyutuyla yaşanabilmeli. Kurumların görev ve sorumluluk önceliklerini ayrı tutarsak, onun dışında iç dünyasını yansıtma huzuru herkesin vazgeçilmez bir hakkı olarak önümüzde duruyor.

Endişe ve korku gerekçesiyle güvenliğin demokrasiye müdahalesi veya bireyin kurumsal alan dışında evinde bile her türlü figür ve serbestliği sınırlaması, zihinlerimizi ne kadar özgürleştirir?

Resmî rollerle gerçek hayat rollerinin birbirine yakın olduğu nispette demokratik standardın yükseldiğinden bahsedilebilir. Uçlarda ve birbirinden bağımsız iki ayrı dünyanın aynı toprak parçasında böylesi zıtları temsil etme halleri, çok sağlıklı ve kalıcı değildir.

Anadolu’nun medeniyetler beşiği kültürü, müsamahası ve birbirini anlamaya matuf insanî sıcaklığına karşılık gerginleştirilen ortamlar birbirine uymuyor.

Bir tuhaflığın farkında olmanın zamanı geldi. Bir gariplik var ortada. Temcit pilavına dönen kronik ve ironik konuların ötekiyi hedefe oturtan dışlayıcılığından hepimizin kurtulması gerekir.

İçinde bulunduğumuz rahmet mevsimi, bereket ayı ve gufran dönemi; hepimize yeni fırsatlar sunuyor. Kendi adıma freni ve gazı dengeleyecek bir açılıma ve beraberliğin yükselen kalitesinde buluşmaya her an kalbimizi ve ruhumuzu açık tutmak gerektiğine inanıyorum. Bu konuda Allah’tan sağduyu vermesini diliyorum.

Birbirimize muhtacız ve aynı gemideyiz. Muhabbeti tesis eden kazanacak. Birliği teşvik eden muvaffak olacak. Diğerini “Allah ıslâh etsin” duâsıyla karşılayacağız ve tebessüm edeceğiz.

Allah’ım! Bunu bize lütfet.

16.10.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (15.10.2006) - Çeşitliliğin ahengi

  (12.10.2006) - Askerî vesayetten kurtulma vakti

  (11.10.2006) - Demokratik cesaret ve Ağar

  (10.10.2006) - Engellilerle

  (09.10.2006) - Hükümet neden tavsıyor/savıyor?

  (08.10.2006) - Müjdelemek ve cevaplaşmak

  (05.10.2006) - Cemaatleşme zaruridir

  (04.10.2006) - Hoş geldin Olli!

  (03.10.2006) - Büyükanıt’ın konuşması

  (02.10.2006) - Cemaat olmak

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004