Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Turkuaz'ın siyasî rengi



Turkuaz'ın renk olarak tarifini yapmak mümkün.

Ama, aynı isimle ortaya çıkan siyasî hareketin tarifini yapmak ve nasıl bir misyonu yüklendiğini anlatmak–en azından şimdilik–pek kolay görünmüyor.

Ortaya henüz net bir şekil–şema çıkmadı. Hatta, hareketin "parti ismini belirleme" safhasına dahi henüz gelinmiş değil.

Hareketin lideri Ali Müfit Gürtuna'nın dünkü Sabah'ta çıkan röportajında ise, bu hareketin içindeki tuhaf ilişkiler ağının bazı ipuçlarına rastlanıldı.

Gürtuna, yakın temas kurduğu meşhûr olmuş birçok isimden bahsediyor.

Onlardan biri de, CHP'de Baykal'ın rakibi olarak boy gösteren Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül.

Diğer isimlerin ne diyeceklerini bekleye duralım. Sarıgül ise, hiç zaman kaybetmeden Gürtuna'ya kesin ve net bir cevap verdi: "Bizi istismar ediyorsun. Bir çok saygın kişi üzerinden siyaset yapıyorsun. Bu yaptığını siyasî etik (ahlâk) açısından doğru bulmuyorum."

Basın toplantısı düzenleyen Sarıgül, konuşmasında hayli dikkat çekici bulduğumuz daha başka ifadeleri de kullandı. Bir kısmını özetleyerek verelim:

"Ben, her vesileyle sosyal demokrat olduğumu söylüyorum."

"Halkımz, Mustafa Sarıgül’ün kişiliği, kimliği ve siyasî doğrultusunun ne olduğunu iyi biliyor."

"Gürtuna'yla aramızda bir siyasî işbirliği söz konusu değildir."

"Turkuaz hareketini, ben sağı karıştırmak için düzenlenen bir girişim olarak görüyordum. Oysa, bu hareket solu da karıştırmak amacı taşıyor."

Ne dersiniz?

Sahi, şu "Turkuaz hareketi", geçen seçimde köklü partileri baraj altına çekmek için kurgulanan Cem Uzan hareketinin yeni bir versiyonu olmasın...

Libya'lı kuzenin hasreti:

Ayasofya'da namaz

Türk medyasında, geçtiğimiz hafta sonu devlet mezarlığına defnedilen eski başbakanlardan Bülent Ecevit'le ilgili yayınlanan yazıların, resimlerin, hatıraların haddi hesabı yok.

Bunların bir çoğu bilinen ve hep tekrar edilen şeyler. Üzerinde durmaya hiç gerek yok. Ancak, Pazar günkü (12.11.2006) Hürriyet'te üstelik ikinci kez çıkan bir hatıra notu vardır ki, bize göre son derece dikkate değer.

Hatırayı yayına yeniden hazırlayan kişi, bu gazetenin tarihçisi olarak da tanınan Murat Bardakçı.

1979'da başbakan olan Bülent Ecevit'in, Libya'dan gelen kuzeninin "Ayasofya'da bir kerecik namaz kılma" isteğini reddettiğini belirten Bardakçı, bu konuya aynen şu sözlerle giriş yapıyor: "Bülent Ecevit ile aile tarihini konu alan geniş kapsamlı son röportajlardan birini, geçen senenin Temmuz ayında ben yapmıştım."

Sizlerin de bilgisine sunmak istediğimiz Bardakçı'nın yazısındaki konuyla ilgili diğer bazı ifadeleri de şöyle: "Anne tarafından Libya ile akrabalık bağları bulunan Ecevit, bu görüşmemizde Libya’da 1969’daki ihtilálin káğıt üzerindeki lideri Albay Sadeddin Buşveyr ile kuzen olduklarını, ihtilálin gerçek lideri Albay Muammer el Kaddafi’nin Buşveyr’i daha sonra Türkiye’ye büyükelçi olarak gönderdiğini anlatmıştı. Sadeddin Buşveyr, Ayasofya’da bir defa olsun namaz kılabilmek için, 1970’lerin sonunda Bülent Ecevit’ten ricada bulunmuş ama Ecevit kuzenine bile namaz izni vermemişti."

Bardakçı, söz konusu röportajında, aynı hatırayı bizzat Ecevit'in ağzından şu sözlerle naklediyor: "Sadeddin Abuşvereb, bizde bu şekilde büyükelçilik yaptı. Sonra bildiğim kadar, burada bir de ev yaptırdı ama ona erişemedim. Çünki, araya 12 Eylül dönemi girdi. Ben, başbakanlıktan ayrılmadan iki yıl önce, Abuşvereb bana bir mesaj gönderdi. 'Bir günlüğüne Ayasofya'yı açın, ben gelip namaz kılacağım' dedi. Ben tabii 'Olmaz' dedim, ondan sonra bir daha görüşemedik."

Büyükelçi Sadeddin'in Ayasofya'da namaz kılma arzusunun bu dünyada tahakkuk edip etmediğini bilemiyoruz.

Anlaşılan o k, zamanın Başbakanı Ecevit'in izniyle, bu derin hasretini bir derece dindirebilirdi; ama, olmadı...

Günün Tarihi

14 Kasım'da "14'ler"in tasfiyesi

14 Kasım 1960: 27 Mayıs darbecileri, kendi içinde bir darbe daha yaptı. 38 üyeli Millî Birlik Komitesi, DP iktidarına karşı birlikte darbe yaptığı 14 kişilik "Türkçü" subayı tasfiye ederek emekliliğe sevk etti.

Aralarında grubun lideri olarak kabul edilen Alparslan Türkeş, Dündar Taşer, Muzaffer Özdağ (19 Kasım'daki kongrede MHP genel başkan adayı Prof. Ümit Özdağ'ın babası) gibi önemli asker–siyasetçi şahısların da bulunduğu bu 14 kişi, galip grup tarafından sakıncalı görünerek birer "hariciyeci" olarak yurt dışına gönderildiler. Emeklilikten sonraki vazifeleri "askerî ateşe" sıfatıyla büyükelçi müşaviri olarak isimlendirildi.

Ayrıca, bu 14 kişinin iki yıl müddetle Türkiye'ye gelmelerine de yasak getirildi. Tâ ki, dizginleri tümüyle ele geçiren "solcu kanat", kendilerini hem güvende hissetsinler, hem de diledikleri gibi icraatta bulunsunlar.

Neticede, Türkeş Hindistan'a (Yenidelhi), Özdağ da Japonya'ya (Tokyo) gönderildi. (Ümit Özdağ, bir yıl sonra burada dünyaya geldi.)

Nazikçe sözlerin

arkasındaki kaba kuvvet

Türkeş ve arkadaşlarının komiteden nasıl tasfiye edileceği hususu, muhalif grubun üyeleri arasında gizlice uzun uzadıya müzakere edilir.

Hatta, bir ara bu Türkçü grubunun ortadan kaldırılması dahi konuşulur.

Ancak, bunların ordu içindeki kuvveti ve taraftar kitlesinin hiddeti nazara alınarak, bu yöntemden vazgeçilir.

Netice itibariyle, bunların sürgüne gönderilmelerinin en kestirme ceza ve en rahat çıkış yolu olduğu kanaatine varılır. (Yaklaşık iki buçuk yıl Hindistan'da kalan Türkeş, 1963 yılında Türkiye'ye döner ve aynı yıl içinde siyasete atılır.)

* * *

Bu arada, zoraki tasfiyeden sonra sürgün edilen "On dörtler" için Emekli Sandığı Kànununa eklenen bir madde yayınlanır ki, evlere şenlik cinsinden. İhtilal Komitesi tarafından emekliliğe sevk edilerek sürgün cezasına çarptırılan "On dörtler" için çıkartılan 126 sayılı geçici kânun maddesinin metninde, aynen şu ifade yer alır: "Vazifeden affına dair..." (M. Gökmen, 50 Yılın Tutanağı, s. 192)

Kullanılan ifade ne kadar da nazikçe, değil mi? Ama, siz bir de uygulamadaki kabalığı düşünün ve ihtilâl mantığının nemenem bir şey olduğunu tasavvur etmeye çalışın.

14.11.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (13.11.2006) - Başkent'e Kasım yolculuğu

  (11.11.2006) - "Bir buçuk" hikâyesi

  (10.11.2006) - Zıt yönlü mesajlar

  (09.11.2006) - Öyle bir vahşet ki, canavar bile mâsum kalır

  (08.11.2006) - Eserine bakalım

  (07.11.2006) - "Dördüncü Mustafa"nın ölümü

  (06.11.2006) - Fikriye Hanımın sır ölümü

  (04.11.2006) - Vatandaşın acısıyla dalga geçme Hürriyet'i

  (03.11.2006) - Hazine değerindeki resimler

  (02.11.2006) - Depremin eli kulağında mı?

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004