Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hakan YALMAN

Buluşma camide olmuştur



Son zamanlarda yaşanan olaylar özellikle medeniyetler ve milletlerin birbirleri ile ilişkilerini yeniden değerlendirme ihtiyacını doğurdu. Ülkemizi ziyaret eden Papa’nın kimliğinde ve temsil ettiği konumda, özellikle dinler ve onların etrafında şekillenmiş medeniyetlerin nasıl bir bağlantı ve ilişki içinde olacakları daha ön planda gündeme geldi.

Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) insanlığa savaşlardan başka bir şey sunmadığı sığ yaklaşımının en güzel cevabı Papa’nın Sultanahmet Camiinde ettiği duâ ve Kâbe’ye yöneliş oldu. Bu bir anlamda bizzat Hazreti Muhammed’den (a.s.m.) özür dilemek ve onun (a.s.m.), varlığı nur-u Muhammedî ile kuşatan âlemlere rahmet olan mânâsına sığınma anlamına geliyordu. Rabbine, Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) insanlığa sunduğu en anlamlı barış mekânları olan ve kâinat mescidinin barış boyutunda temsil edildiği bir alanda, camide yöneliş bir tövbe ve bir mahcubiyet anlamına gelmelidir.

O zatın (a.s.m.) sonsuz sevgisi ve engin hoşgörüsü ile asrını saadete dönüştüren yaklaşımı, zaman ve mekân ötesinde de gerçekleşmiş ve temsil ettiği makama uygun olmayan edep dışı sözlerine rağmen Papa, barış ve güvenin en üst düzeyde hissedildiği mekâna kabul edilmiştir. Muhtemelen orada Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) insanlığa neler sunduğunu çok daha yakından hissetmiştir. Nur-u Mumammedi’nin (a.s.m.) sıcaklığı ve muhabbetinin atmosferinin farklılığını yaşayan bir fıtrat onun oluşturacağı duygulardan kurtulamayacaktır. Bu mânâ boyutuna yansıyan şekli ile yani ruhanî alanda, ruhanî liderin Hazret-i Muhammed’in ruhaniyetini ziyaret ve o huzurda mahcubiyetini dile getiriş ve o zatın büyüklüğünü kabul ediş olmalıdır. O büyüklük ve kucaklayıcı dergâh, herşeye rağmen Papa’yı kabul etmiş ve kucaklamıştır. Muhtemelen o Âlemlere Rahmet olan zatın (a.s.m.) üzerindeki Hazret-i İsa’nın (a.s) hatırının ve bu iki zatın buluşmasına yönelik kader hükmünün de bu kabulde etkisi olmuştur.

Ferdin, hayat serüveni sırasında tanımlamaya çalıştığı benlik, sosyal düzene topluluk kimliği şeklinde yansıyor. Irklar, kültürler, coğrafî farklılıklar birer sosyal benlik alanları şeklinde önümüze çıkıyor.

Farklılaşma, yaşadığımız âlemin fıtrî bir sürecidir. Vücut bulan her şeyde bir farklılaşma ve kimlik oluşturma süreci gözlenmektedir. Bu canlı ve cansız bütün varlılarda konumuyla bağlantılı bir şekilde hep vardır. Bütün varlıklar, fıtrî olarak bu farklılaşma sürecinin ardından bütünleşme ve organizasyon süreci yaşarlar. Mülk boyutunda; kâinatın yaratılışı, gezegenler ve yıldızlarla galaksilerin oluşumu, dünyanın oluşumu ve dünyadaki bütün canlı bedenlerin vücuda gelmesi hep farklılaşmayı takip eden bütünleşmeler ve organize oluşlar şeklinde yaratılmaktadır.

Dünya coğrafyasını oluşturan faklı ırklar, kültürler, millî kimlikler, coğrafyalar ve dinler bu farklılaşma sürecinin sosyal hayata yansıması olmalıdır. Aynı şekilde bu günlerde dünya gündeminin başlarında yer alan Avrupa Birliği ve küreselleşme gibi olaylar sosyal hayatta artık farklılaşma sürecinin yerini organize olma ve bütünleşme sürecine bıraktığının işaretleri olmalıdır.

Farklılaşma aslında bir tür kimlik oluşturmadır. Kimliğini sağlam bir şekilde oluşturmuş ve özgüven kazanmış fertler diyalog ve bütünleşmeye karşı olmayan, hatta bilâkis taraftar olan bir tavır sergilerken, kimliğini netleştiremeyen her unsur diyaloglara kapalı, muhafazacı ve marjinalleme eğiliminde bir tavır ortaya koyar. Diğer unsurlarla bir araya gelince kendi kimliğinin zarar göreceği veya kaybolacağı endişesi ile içe kapanmış ve kendi içinde tanımlanmış bir kimlik oluşturma eğilimindedir. Bu halin psikodinamik alt yapısını güvensizlik, kendinden emin olamama, benliğini zayıf görme gibi haller yatıyor olmalıdır. Oysa iyi tanımlanmış kimlikler bir bütünün ve organizasyonun parçası olmaya aday ve kendi kimlikleri ile bütünün içinde yer alabilecek kadar kimliklerini netleştirmiş, kaybolma, bütün içinde yok olma endişesi taşımayan bir haldedirler. Kısacası, kimliğini iyi ve sağlıklı tanımlamış her unsur artık diyalog ve bütünleşme şeklindeki fıtrî sürece adaydır. Bundan sonra, kaybolma ve yok olma endişeleri ile kendi alanını iyice belirginleştiren ve içe kapanan bir sürece girme ihtiyacı hissetmez, sağlam bir benlik oluşturmanın verdiği emniyet hali vardır.

Dünya açısından düşünüldüğünde de artık bütünlük ve organize olma zamanının geldiği hissedilmektedir. Aslında yeryüzünde yaşayan her ferdin aradığı huzur, mutluluk, barış ve refah içinde bir dünya. Bu Amerika’da, Afrika’da, Asya’da dünyanın her yerinde yaşayan fertlerin ortak arayışı. İnsanlık tarihi “Sadece ben mutlu ve huzur içinde olayım” anlayışının beklenen sonuçları doğurmadığını, bir ferdin mutluluğunun dünya genelindeki mutlulukla çok ilgili olduğunu ortaya koymaktadır. Dünya genelini nazara almayan yaklaşımlar çözüm getiremeyecek, menfaat çatışmalarını ve savaşları engelleyemeyecektir.

Dünya genelini nazara almadan sadece kendi refahınızı düşünmenin çözüm olmadığını yaşanan olaylar açık bir şekilde ortaya koyuyor. Sistem ve dünya düzeni bir bütün olarak ele alınmadığında ve bütünü nazara alan çözümler geliştirilmediğinde sıkıntılar tamamen ortadan kalkmıyor. Sistemin ve düzenin bütünlüğü içinde bir kısmın problemleri diğer kısmı da etkiliyor. Yaratılış gereği var olan bütün unsurlarda bir bedenleşme eğilimi ve beden olma istidadı hep gözleniyor. Bu da var olan her şeye kendi alanını tanımlamakla birlikte bir vücudun azası olma özelliğini yüklüyor. Şu dönemde yaşanan sıkıntıların temel kaynağında ise her azanın kendini bütünden ve vücuttan bağımsız şekilde tanımlama gayretleri olmalı.

Fert olarak ya da millet olarak mutluluğu gerçekten istiyorsanız dünya genelinin mutluluğunu hedeflemelisiniz. Benliğinizi ve ırk anlayışınızı bir yana bırakıp insanlık tanımı ile yeryüzünün bütünü ile ortak bir kimlik oluşturmalısınız. Bunun zemini kulluk olmalı. Daha da ötesi kâinatın geneli ile yaratılmışlar yani mahlûkat anlamında ortak bir tanım ile bütünlüğü hissetmeli, içinde bulunduğunuz bütün tanım alanlarının her birinin bütünden parçalar olduğunu benliğinizi ve etnik kimliğinizi bu bütünlükten bağımsız olarak tanımladığınızda hem kendinize hem de bütüne zarar vereceğinizi unutmamalısınız.

Fıtrat tevhid üzerinde şekillenmekte ve tevhidi hedeflemektedir. İnsanlık dinler ve medeniyetler de bu fıtrat üzerinde şekillenecek ve tevhid gerçekleşecektir. Kader hükmünü icra etmiş ve birlik camide gerçekleşmiştir. Sembolik bir ziyaretin işaret ettiği mânâ çok önemlidir ve her zerrenin planının yapıldığı bu kâinat kitabındaki tablo muhakkak ileriye dönük anlamlar barındırıyor olmalıdır.

Kâinat kitabında tevhidin mekânı ve zemininin işareti ortaya çıkmıştır. Bu işaret tevhidin zemininin bütün dinleri ihtiva eden İslâm mânâsında olduğunu ve birleşilecek alanın nur-u Muhammedi tarzında tüm insanlığı kuşatan sevgi olduğunu ortaya koymuştur.

Evet buluşma camide olmuştur. Yeryüzü mescidinde de aynı mânâda buluşmanın bir işareti ve müjdesi olmuştur. Bu işaretin şükrünü eda etmek devamına bir dua olması yönüyle her Müslümanın ve bütün inananların üzerindeki bir sorumluluk olmalıdır. Bu şükür devamına gayreti de beraberinde getirecektir.

04.12.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (27.11.2006) - Hizmetin dünyaya ve mânâya yönelişi

  (21.11.2006) - Hizmette öze yöneliş

  (13.11.2006) - Gaziantep’te sevgi dünyasına dâvet

  (06.11.2006) - İnsanın doğru tanımı

  (30.10.2006) - Bahtımızı açacak Cumhuriyet algısı

  (23.10.2006) - Varlığı kuşatan birlik ruhu: Bayram

  (16.10.2006) - Muhabbet fedaileri

  (09.10.2006) - Hayalimizin mescidinde itikâf

  (02.10.2006) - Kur’ân’ın en geniş caddesi olan mesleğimiz

  (25.09.2006) - Ramazan ve dünya barışı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004