Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 18 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Kerkük tasması



2007 sonuna doğru Kuzey Iraklı Kürtler bir oldu bitti ile petrol zengini Kerkük’ü bölgelerine veya topraklarına katmak istiyorlar. Formalite olarak da referandum yapacaklar. Neden formalite? Zira 2003 işgalinden itibaren Recep Tayyip Erdoğan’ın da dikkat çektiği gibi demografik yapıyla oynadılar. ‘Minareyi çalan, kılıfını hazırlar’ misali kılıfı hazırladılar. Bölgenin içinden hatta bölgenin haricinden buralara yandaşlarını iskân ettiler ve böylece şehrin yapısı bir kez daha bozuldu.

Saddam Araplaştırma projesi uygulamış ve bu çerçevede Arapları bölgeye iskân ederken ve bölgedeki Türkmenleri de diğer bölgelere kaydırırken işgal sonrası Peşmergeler de yeni bir nüfus politikasıyla Saddam’ın yaptığını tersine çevirmişlerdi. Kısaca onlar da, Kürtleştirme politikası uyguladılar. Dolayısıyla referanduma karşı çıkmak doğru değil, ama referandumun mahiyetine karşı çıkmak buradaki en doğru politika olacaktır. 2003 öncesi şartlar yeniden hazırlanmadan referandum meşru olamaz. Yeni yerleşimcilerle yapılacak bir referandumun sonuçları önceden bellidir. Kimse kimseyi kandırmasın.

Bilindiği gibi Kürtler Bağdat’ın düşmesinden sonra Kerkük’e girdiklerinde ilk yaptıkları işlerden birisi tapu kadastro sicillerini ve arşivini yakmak oldu. Sonra da şehre yeni yerleşimcileri yığdılar. Böylece şehrin demografisi bozulmuş ve coğrafî hafızası da yakılmıştı. Beyaz sayfa (tabula rasa) üzerine yeni bir oldu bitti yapmak istediler. Şimdi de ısrarlı ve sistematik bir şekilde politikalarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bu bağlamda, şantajvari politikalarıyla Peşmergelerin Bağdat’ta görev almasına mukabil Amerikalılardan Kerkük’ün tapusunu istiyorlar. Böylece sistematik planlarını sonuca ulaştırmak istiyorlar.

Aslında Amerikan işgali sonrasında bölgenin ve ülkenin yeniden paylaşımı döneminde Kerkük her ne kadar stratejik hedefleri ise onun da ötesinde Musul’u da ele geçirmek ve ilhak etmek istiyorlar. Netice itibarıyla, Kürtler bir şekilde, Şiiler de başka bir şekilde işgalden yararlanma politikası gütmüşlerdi. Biz buna istikva siyaseti diyoruz. Hatta şantajlarla ABD’nin denge politikası izlemesine de mani olmak istiyorlar. ‘Fırsat bu fırsat’ yaklaşımı içindeler.

***

Bu fiilî durum karşısında ne yapılabilir? Birincisi, emri vakiyi kabullenmek şeklinde. İkincisi de, CHP’nin teklif ettiği şekilde bölgeye asker sevk etmek. İkisi de doğru olmaz. Birincisi, emri vakiyi kabullenmektir ve bu, mütecavize alan açmaktır ve Peşmergelerin iştahının daha da kabarmasına vesile olmaktır. Bu durumda, Kerkük’ten sonra sırada Musul var demektir. Halbuki Peşmergeler bu kadar ısrarcı ve oldu bittici olmasalar belki zamanla mesele onları da tatmin edecek şekilde tatlıya bağlanabilir. Bağdat gibi ortak bir şehir olmasının ne mahzuru var?

İkinci seçenek olan asker sevki de uluslararası şartlar dikkate alındığında büyük tepki toplar ve müdahale sonrası gerçekten de Türkiye orada nazım bir rol oynayabilir mi? Bunun imkânı var mı? ABD bile müdahalede başarılı oldu, ama nazım bir rol oynamakta başarılı olmadı. Geriye üçüncü şık kalıyor? Bu asla bekle ve gör politikası değildir.

Üçüncüsü, üstü örtülü bir şekilde kesintisiz ve görünmez müdahaledir. İran bunu başarıyla uyguladı. Bundan kasıt, hem bölgede yeni müttefikler edinmek, hem de sosyal dokuya ve kurumlara sızmaktır. İran ikisini de başarıyla uyguluyor. Bundan dolayı, Türkiye müttefik listesini yeniden tanzim etmelidir. Bu yeni müttefik listesinin başına da Arap ve Türkmen Sünnileri koymalıdır. Birincisinin bir devamı olarak, ikinci kategoriye ise Irak’ın millî birlik ve bütünlüğüne inanan yerel ve millî Şiilerle aynı anlayışı paylaşan Kürtleri koymalıdır. Bugüne kadar Türkiye parçalı Türkmenler üzerinden sağlıklı bir cephe oluşturamadı. Bunun nedeni Telafer’de görüldüğü gibi Şii asıllı Türklmenler arasında mezhep asabiyetinin millî ve ırkî asabiyenin önüne geçmesidir. Dolayısıyla bunlar İran politikalarına daha yakındırlar. Buna mukabil, Sadr gibi Şii olsa da federalizme inanmayan ve Irak’ın birliğine inanan Şiiler Kerkük’ün devrine karşıdır.

Mukteda gerçekten de reşit olmayan bir siyasetçidir, bununla birlikte Hekim’e göre ehvendir ve Şiiler arasında Irak’ın birlik ve bütünlüğüne inananlar arasındadır. Daima ılımlı Şiiler ve Irak’ın bütünlüğüne taraftar Şiilerle diyalog aranmalıdır.

***

Böyle bir yelpaze veya gökkuşağı kendiliğinden Peşmergelerin yayılmacı politikalarına karşı bir blok oluşturacaktır. Bu da Peşmergeler için yıpratıcı olacaktır. Türkiye’nin görevi de bunlara sistematik bir şekilde lojistik ikmali yapmak olmalıdır. Türkiye’nin baştan beri uygulaması gereken bu politikayı neoconlar baltalamıştır. Bunun bir ayağı olarak, Türkiye, oldu bittiyi kabul etmediğini deklare etmeli ve bunun için diplomatik yaptırımlar uygulamalıdır. Bunun ötesinde sıcak bir müdahaleye gerek de yoktur, ihtiyaç da yok. Kürtler Kerkük’ü alarak kendilerini hapsetmiş olacaklardır. Kerkük’ü almak kolay, ama hazmetmek ve elde tutmak zordur. Bu zamanla Peşmergeler açısından bir yıpranma savaşına dönüşecektir. Kerkük’ü muhafaza etmek istedikleri oranda topyekün olarak zayıflayacaklardır. Bunda hiç kuşku yok.

Kuveyt Saddam için nasıl bir tuzak olduysa Kerkük de onlar için benzeri bir tuzaktır. Kerkük Peşmergelerin Kudüs’ü mü, yoksa bir kâbus mu sonra belli olacaktır. Olsa olsa onlar açısından siyah altından müteşekkil bir tasma vasfı kazanır. Bununla birlikte, bu yayılmacı politikalarının zararları bizzat Kürtlere de anlatılmalıdır. İhtiraslarına gem vurmak onları bölgesel açıdan meşrulaştırdığı oranda bölgeyi de rahatlatacaktır. Aksi takdirde, işleri sandıklarından da zor olacak. ABD’ye güvenmenin bir sonu yok. Her an masa ters dönebilir. Kerkük muamması tasma haline gelebilir.

18.01.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (17.01.2007) - Gizli misyon

  (16.01.2007) - Ehl-i Beyt meselesinde orta yol

  (15.01.2007) - Ehl-i Beyt gerçeği

  (14.01.2007) - Aşıka Bağdat sorulmaz

  (12.01.2007) - Aleviliğin üç boyutu

  (11.01.2007) - Şiî ve Sünnî aleviliği

  (10.01.2007) - ‘Ben de Alevîyim’

  (09.01.2007) - ‘Hepimiz Aleviyiz’

  (08.01.2007) - Biz nereye, soğuk oraya

  (07.01.2007) - Bir seyahatin ardından...

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004