Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Soğan sarımsak yemek ve gaflet



İzmir’den okuyucumuz: “Soğan ve sarımsak yenilen yere melekler gelmez mi?”

1- Soğan ve sarımsak Allah’ın yeryüzünde bitirdiği nimetlerdendir. Şifalıdırlar. Kendilerine mahsus tatlarıyla, şifa verici özellikleriyle, Allah’ın birer ikramı ve hediyesidirler; hiç şüphesiz şükrü gerektirirler.

2- Bu demek değildir ki, soğan ve sarımsak yemenin bir âdâb-ı erkânı yoktur. Adapsız, erkânsız ne var ki, soğan ve sarımsak yemek adapsız olsun? Bu adaba riayet ettikten sonra, melekler gelmez mi diye kendimizi helâk etmemize gerek kalmaz. Çünkü melekler âdâb ve erkâna riâyeti severler.

Soğan ve sarımsak yemenin adabına gelince:

* Hazret-i Ömer (ra) bir Cuma hutbesinde Allah’a hamd ettikten sonra şunları söyledi:

“Ey İnsanlar! Siz, benim kokusunun çirkin olduğunu gördüğüm soğan ve sarımsak denilen şu iki yeşilliği yiyorsunuz. Hâlbuki Resûlullah Efendimiz (asm) hayattayken; mescitte kendisinden soğan ve sarımsak kokusu gelen adam görürdüm. Böyleleri Baki tarafına çıkarılıncaya kadar elinden tutuluyor, götürülüyordu. Şu halde kim soğan ve sarımsak yiyecek olursa, pişirmek sûretiyle kokusunu gidersin!”1

* Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin muhtereme zevcesi Ümmü Eyyûb (ra) anlatıyor:

“Ben Peygamber Efendimize (asm) içinde soğan, sarımsak ve pırasa gibi çirkin kokulu yeşillikler bulunan bir yiyecek hazırladım. Fakat O (asm) bundan yemedi ve şöyle buyurdu:

“Ben arkadaşım Cebrail’e (as) eziyet etmek istemem!”2

Malûm; melekler rayiha-yı tayyibeyi, yani iyi ve hoş kokuları severler, kötü kokulardan ise hoşlanmazlar.

Bu durumda, soğan ve sarımsak yemenin adabı konusunda şunlar söylenebilir:

1-Soğan, sarımsak ve pırasa gibi ağızda koku yapan yeşillikler yendiğinde ağız kokusu giderilmelidir.

2-Bunun için dişlerin fırçalanması, ağızda karanfil… vs. gibi koku giderici baharat çiğnenmesi tavsiye edilmektedir.

***

İzmir’den okuyucumuz: “‘Gaflet şu üç şeyde olur: Allah’ı anma meselesinde, sabah namazını kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar geçen sürede ve kişinin ne derece borca girdiğini düşünmeden ödeyemeyecek kadar borç alması halinde’ (Câmiü’s-Sağîr, 3/2797) hadisini açıklar mısınız?”

Bu hadis-i şerifte Sevgili Peygamberimiz (asm) beşer olarak zafiyetimiz bulunan konuları zikretmiştir. Gaflet, zafiyetten gelir. Bu maddeleri sırayla görelim:

1- Allah’ı zikretmek: Şeytan Allah’ı anmaktan, Allah’ı zikretmekten ve Allah’a kulluk yapmaktan bizi her fırsatta alıkoymak ister. Bunun için bize gaflet verir, bizim ilgi ve alâkamızı dağıtır, bize sabırsızlık verir... vs. Bunu baştan peşinen bilirsek; kalbimizi pek fazla itham etmeden, düşman gördüğümüz makamı bilir ve ona göre duyarlı bulunuruz. Allah’ı anmaya ve ibadet yapmaya karşı içimizde bir isteksizlik meydana geldiğinde, buna aldırmadan ibadetimizi yaparız. Bu isteksizliğin şeytandan geldiğini bilir, düşmanımızı tanırız. Buna karşılık imanımızı takviye edici adımlarımıza hız veririz.

2- Sabah namazı kıldığımız saatler, sevabının yüksekliğinden olacak, uykunun en fazla bastırdığı, en fazla üzerimizde gaflet bulunan saatlerdir. Uyandığımızda eğer yatağı terk etmemişsek şeytanın fısıltıları hemen başlıyor. “Birazcık daha yatıver. Şu yana da bir dön. Ne olacak? Az sonra kalkarsın!” diyor. Oysa birazcık yatıverdin mi, yeni bir uyku perdesine gömülüyorsun ve artık güneş doğuncaya kadar uyanamıyorsun! Böylece şeytan ucuz bir hamleyle bizi tuzağına düşürmüş oluyor.

Sabah namazını vaktinde kılmış olduğumuzda da, güneş doğuncaya kadar uyumayıp zikir ve evradla meşgul olmamız sünnettir. Oysa bu sünnete karşı da yine içimizdeki gaflet ve bu gafleti kullanan şeytanla savaşmak zorundayız.

3- Güç yetirilmeyen borç ise, maddî ağırlığı gereği insana gaflet vermekte, hayatı ağırlaştırmaktadır.

Dipnotlar:

1- İbn-i Mâce, Et’ime, 59/3363

2- İbn-i Mâce, Et’ime, 59/3364

19.01.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (18.01.2007) - Yağmur duâsı ve namazı

  (17.01.2007) - Bir şükürden sonsuz şükürler doğar!

  (16.01.2007) - Misvak ve Allah'ın konuşması üzerine

  (15.01.2007) - Peygamber Efendimiz'in (asm) evlilikleri üzerine

  (14.01.2007) - Muhtelif cevaplar

  (13.01.2007) - Kısa kısa cevaplar

  (12.01.2007) - Varlıkların Allah’ın varlığını bildirmeleri

  (11.01.2007) - Kehf sûresinin ilk on âyeti

  (10.01.2007) - Günahlarda gizlilik derecesi

  (09.01.2007) - Carullah Zemahşerî

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004