Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Selanik'in fethi ve sonrası



Bizans'tan Venediklilerin eline geçmiş bulunan Selanik, Osmanlı kuvvetleri tarafından fethedildi.

Sultan II. Murad (S. Fatih'in babası) zamanında, 1430 senesinde kesin olarak Osmanlıların hakimiyeti altına giren Selanik, daha önceki tarihlerde de birkaç kez el değiştirdi.

1430'dan 1912'ye kadar kesintisiz tam tamına 482 sene Osmanlı'nın idaresi altında kalan Selanik şehri, Birinci Balkan Savaşının ardından elden çıkmış oldu.

Bazı yönleriyle İstanbul'a benzeyen, tarihî ve stratejik bakımdan büyük öneme sahip olan Selanik, demografik dokusu itibariyle de daima dikkat çekici bir şehir olmuştur.

Burası 1912'den bu yana Yunanlıların elinde bulunuyor.

Fetih süreci

Bir ara Osmanlı hükmü altına giren Selanik, Yıldırım Bayezid ile Timur arasında yaşanan Ankara Savaşı (1402) esnasında, tekrar elden çıkarak Bizans'ın kontrolü altına girdi.

Ancak, on yıl kadar sonra yeniden toparlanan Osmanlı devleti, Selanik'i geri almaya koyuldu.

Bu esnada, burayı koruyamayacağını anlayan Bizans İmparatoru, şehri imar ve inşa etmek şartıyla Venediklilere sattı.

Sultan II. Murat, Anadolu Beylerbeyi Hamza Bey emrindeki Anadolu kuvvetlerini öncü olarak Selanik'e gönderdi.

Şehrin önlerine gelen Hamza Bey, bir yandan kuşatma hazırlıkları yapmaya başlarken bir yandan da Venedik Valisine şehrin teslim edilmesi için haber gönderdi.

Vali ise, buna red cevabı verdi. Bunun üzerine Osmanlı topçuları şehri topla dövmeye başladı.

Çarpışma başladıktan sonra Venediklilerden donanma ve sair hususlarda yardım talebinde bulunan valinin talepleri bir türlü yerine getirilemedi.

Sultan Murad ise, fırsattan istifade ile karargâhına gelerek kuşatmayı olabildiğince daralttı. Hemen ardından da şiddetli bir tahkimatla harekete geçilerek, şatonun bulunduğu kısımdan surlara yüklenildi.

Şehrin savunması giderek zayıfladı ve nihayet içeri giren Osmanlı askerleri kalenin kapısını da içten açmaya muvaffak oldu.

Böylelikle, Selanik şehri kesin surette fethedilerek Osmanlı hakimiyeti altına girdi.

Selanik, fethinden sonra yeniden iskâna açıldı. Gayr–ı müslim olup cizye ödemeyi kabul edenlerin evlerinde oturmalarına müsaade edildi.

Bu arada, Vardar Yenicesi’nde oturan Müslüman ahaliden bazı aileler de getirtilerek buraya yerleştirildi.

Ayrıca–âdet olduğu üzere–birkaç kilise ve manastır camiye çevrildi. Bununla beraber, Selanik'te bulunan Latinlerle Rumlara rahatça ibadet edebilecekleri yeterli sayıda kilise bırakıldı.

İleriki yıllarda Müslüman Türk göçleriyle nüfusu artan Selanik, zamanla tam bir Osmanlı şehri hüviyetini kazanmış oldu.

Yahudilerin gelişi

Balkanların en gözde şehirlerinden biri olan Selanik'teki demografik (etnik nüfus) yapı, 1500'lü yıllardan itibaren hızla değişmeye başladı.

Hıristiyan İspanyol hükümeti, kendi ülkesinde yaşayan Yahudilere karşı uyguladığı sert politikalar yüzünden, Yahudiler buradan göç etmeye mecbur kaldı.

İspanyollar, Yahudileri vatandaşlıktan çıkartmadan, ülkeden çıkarmaya çalışıyordu.

Ne var ki, hiçbir ülke Yahudileri kabul etmiyordu.

Sonunda Osmanlı Padişahı Sultan II. Bayezid, onlara acıdı ve göçe zorlanan Yahudi nüfusuna ülkesinin kapılarını açtı.

1492 yılına gelindiğinde, İspanya'dan Osmanlı ülkesine doğru büyük göç dalgaları başladı.

Onları iskan etmek, yerleştirmek için ise, Selanik şehri adres olarak gösterilmişti.

İşte, bu tarihten sonra Selanik'i mesken tutan Yahudiler, zamanla bu şehrin en kalabalık etnik unsuru haline gelmiş oldular.

Öyle ki, 1900'lü yıllara gelindiğinde, Yahudilerin buradaki nüfusu 100 bine kadar gelip dayandı. (Bu nüfusun yüzde yirmi kadarı Sabetay Savicilik (dönme) diye yeni bir dinî akımın etkisine kapılmıştı.)

Yahudilerin bölünmesi

Selanik'e yerleştikten yaklaşık yüz sene kadar sonra, bir kısım Yahudi aileler başka şehirlere, özellikle İzmir'e göç ederek oraya yerleştiler.

İşte, sonradan Sabetaycılık akımının lideri olacak olan Sabetay Sevi isimli şahıs da, Yahudilerin İzmir koluna mensup bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir.

S. Sevi (1626–1676), son derece hareketli ve enerjik bir kimsedir. Sinagoglarda ders ve nasihatler verir. Zamanla kendisinde bir İlâhî güç vehmetmeye başlar. Hatta, 31 Mayıs 1665'te etrafındakiler onu Mesih, yani kurtarıcı dinî lider olarak ilan eder. O da bunu kabullenir ve son derece marjinal bir yola girer. Şöhreti çok geniş bir coğrafyaya yayılır.

Derken, etrafında ona inanan kalabalık bir toplulukla birlikte günün birinde Osmanlı'nın başkenti İstanbul'a doğru yürüyüşe geçer.

Bu durumda, devlet haliyle tedbir alır ve Sevi'yi tutuklatır. Suçu ağırdır ve idam edilmesi kaçınılmazdır.

Sultan IV. Mehmet, mahkeme safahatını perde gerisinden takip eder.

Sonunda Sevi'nin önüne iki tercih konulur: Ya idam edileceksin, ya da Müslümanlığı kabul ile kurtulabileceksin.

Sevi de: "Bu can bu bedende olduğu müddetçe ben Müslüman'ım" der ve Aziz Mehmet Efendi ismini alır.

Onun bu dönüşünü (dönmeliğini) kabul edenlerle etmeyenler arasında şiddetli bir mücadele başlar. Hatta, olup bitenleri hazmedemeyen bazı Yahudiler intihar bile eder.

Neticede, devletin koruma şemsiyesi altına giren dönmeler, gerek İzmir'de, gerekse Selanik'te ve gerekse bilâhare gelip yerleştikleri İstanbul'da rahatça yaşarlar.

Ne var ki, onlardan çoklarının Müslümanlığı şüphe ile karşılanmış ve samimi şekilde Müslüman olduklarına bir türlü tam kanaat getirilmemiştir.

Doğrusu, kimi icraat ve faaliyetlerine bakıldığında da, bu noktadaki samimiyetlerini şüphe ve tereddütle karşılamamak elde değil.

13.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (12.03.2007) - 1908'den 2008'e

  (09.03.2007) - Saidlerin farklı içtihadı

  (08.03.2007) - İç göç derdimiz

  (07.03.2007) - Evren'in iki yönü ve ikiyüzlü yaklaşımlar

  (06.03.2007) - Yerinden yönetim

  (05.03.2007) - Devrimci Demokrat Netekim Paşa (DDNP)

  (03.03.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (11)

  (02.03.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (10)

  (01.03.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (9)

  (28.02.2007) - Nur ve ateş arasında yüz yıl (8)

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004