Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 18 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Üç şikâyetli bir gerçek



Bakış açısı sonucu belirler. Mehdi Zana, Tempo dergisine yaptığı konuşmada “Kürtler İslâmiyeti kabul ettiklerinde kaybettiler …” demiş. Aslında kendi bakış açısına göre doğru bir hüküm. Ama bakış açısı yanlış. Bütün kâinatı ırkçılık veya milliyetçilik gözüyle okumaya kalkışıyor. Muhammed İkbal’in dediği gibi aslında, dini kökene dayalı vahdet anlayışını değiştirip yerine maddî âleme dayalı bir milliyetçilik konulmak istenmiştir. Bir an farz edelim ki ve diyelim ki Kürtler İslâmiyete hiç girmemiş olsalardı Mehdi Zana’ya göre kazanacaklar mıydı? Bilâkis!

Eğer bugün Kürtler kayıptaysa; bu takdirde, kayıpları daha ziyade olacaktı. Zira İslâmiyetten sonra Şarkta hiçbir din ve mensubu onun karşısında duramamış ve tutunamamıştır. Mehdi Zana’nın mantığına göre, Bizanslılar, Ermeniler, Keldaniler, Asuriler, Zerdüştler kazanmalı idi! Ne gezer!

Esasen tam tersine İslâma bağlanan ve gönül verenler yani hizmet erleri yükselmiştir. Bu yükseliş ırkî bir yükseliş değil manevî bir yükseliştir. Bundan dolayı da Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi, Türkler Araplardan sonra hizmetlerinin bir karşılığı olarak, bir nev'î kavmi necip haline gelmişlerdir. “Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki Allah (c.c.) onları sever onlar da Allah’ı (c.c.) sever.” (Maide Sûresi: 54) sırrına mazhar ve masadak olmuşlardır. (Lem’alar 349-350, Yeni Asya Neşriyat)

Milletler, İslâma hizmetleri oranında, tefanileri nisbetinde manevî terakkiye mazhar olurlar. Kürtler için bir kayıp varsa bu İslâm dairesinde değil ideoloji dairesindedir. Fransız devriminden sonra Müslümanlar Babil Kulesi gibi darmadağın olunca bundan en büyük zararı Kürtler Arnavutlar ve Arapların bir parçası olan Filistinliler görmüşlerdir. Kürtlerin şekavetini arttıranlardan birisi Fransız devriminden sonraki Bolşevik rüzgârlardır ki, bazı Kürtlerde eteklerini bu Bolşevik rüzgârlarına kaptırmışlardır. Halbuki Kürtlerin saadetinin yegâne reçetesi yine birlik ve beraberliktir, İslâm haziresidir. Yani Zana’nın şikâyet ettiği İslâmdır.

Zana, Kürtlerle ilgili İslâmdan şikâyet ederken maalesef daha geniş dairede Müslümanların halleriyle alâkalı Muhammed İkbal de Allah’tan şikâyet etmektedir. Şekvasında şöyle hayıflanmakta ve serzenişte bulunmaktadır: ”Niçin kâfirlerin memleketi para ve güzelliklerle dolmuştur? Allah mü'minleri niçin unutmuştur? Ve o mü'minler ki 1300 yıldan beri tevhide yönelmişlerdir. Neden kâfirler bu dünyada saray ve huri sahibidirler de, buna mukabil, neden zavallı Müslümanlar ancak bunlara cennette kavuşabileceklerdir?”

Bunun çok boyutlu cevapları vardır. Bunlardan birisi Müslümanları kalp imareti ve melekût saltanatı karşılığında onlara bir nevi geçici zail Cennet hayatı bahşedilmiştir. Denildiği gibi “Dünya mü'minin zindanı, kâfirin Cennetidir.”

Ziya Paşa da İkbal’le birlikte aynı tesbit ve teşhisi paylaşır lâkin onun şikâyeti Müslümanlardandır:

Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kaşaneler gördüm / Dolaştım mülk-i İslâm-ı bütün viraneler gördüm

(Küfür ülkesini gezdim, orada bayındır şehirler ve saraylar gördüm./ İslâm ülkesini dolaştım, baştan başa harap yerler gördüm.)

Mehdi Zana, Kürtlerin İslâmiyeti kabul etmesiyle kaybettiklerini söylerken ve bu bağlamda İslâmiyetten şikâyet ederken İkbal daha geniş dairede İslâmiyeti kabul eden Müslümanların dünyasının karardığını söylemekte ondan dert yanmaktadır. Birisinin şikâyeti İslâmdan diğerininki şatahat suretiyle Allah’tandır.

Ebul Hasan en Nedevi ise ‘Maza hasirel alemû bi inhitat el Müslimin’ kitabında ikisinin de aksini savunur. Müslümanların gerilemesiyle ve inhitatıyla asıl kaybeden dünyanın kendisi olmuştur. İslâm Dünyanın direği ve dengesini tutan manevî sütunlarıdır. Dünyanın ağız tadı ve esenliği ancak İslâmla kaimdir. İslâmın tutulması güneş tutulmasına benzer dünyanın manevî ziyası olan İslâmın tutulması dünyayı karanlıklarda bırakmıştır.

Bugün olduğu gibi münhasıran dünyevî ilerlemeyi ve terakkiyi esas alan ilerlemeci bakış açısı netice itibariyla materyalist bir bakış açısıdır. Bunun ötesinde İkbale karşı Bediüzzaman’ın dediği gibi deriz: “Neden dünya herkese terakki dünyası olsunda, yalnız bizim için tedenni dünyası olsun?”

18.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.03.2007) - 1908- 2008- 2009- ?

  (15.03.2007) - ‘Feminizmin amentüsü’

  (14.03.2007) - ‘Cinsiyet ve din ayrımına son’

  (13.03.2007) - AKP modeli

  (12.03.2007) - İstanbul'dan Bağdat'a; Bağdat'tan İstanbul'a

  (11.03.2007) - Üçüncü yol

  (09.03.2007) - Hersh'den yeni iddialar

  (08.03.2007) - Soğuk savaş günlerindeki gibi

  (07.03.2007) - Zıt müttefikler

  (06.03.2007) - Türkiye’nin de Gaulle ve Churchill’leri

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004