Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Saadet Bayri FİDAN

Kişi kendini kusurlu görmeli



İnsan kendine aşırı derecede o kadar güvenir ki bazen... Hatasız sanır aynalarda gördüğü çehresini; ak pak, tertemiz… Tıpkı beyaz bir kâğıt ve süt gibi… Katıksız, karışıksız ve bütün renklerin birleştiği tek renk: Beyaz. İlk yanılgı buradan başlar işte. Çünkü insan yanılabilir. En çok da kendi hakkında olur bu yanılgı. “Bildim, anladım, öğrendim, yaptım…” Yani kendisi hakkında saydığı ve sahiplendiği ne çok şey varsa, o kadar yanıp söner hâle gelebilir. Doğrusu, insan “ben” nakaratıyla başlayan cümleleri kibrin mızraklarına taktıkça, söndürür tevazu mumlarını…

En büyük yanılgıya kendimiz hakkında sahip değil miyiz? Zira o kadar yakınken, kendimize o kadar uzak olabileceğimizi düşünmüyoruz. “Ben” denilen nefsi “tanıyorum” derken, bu tanımanın bir ömür devam eden süreklilik içinde pek de mantıklı bir önerme olmadığını düşünemiyoruz. Ve, “Biliyorum, tanıyorum, öğrendim” gibi ifadelerle sabitlerken hayatımızı; yüzümüze, yüzümüze değen ele, konuşan dile ve düşünen aklımıza yabancılaştığımızın farkında bile olmuyoruz çoğu zaman. Zira her gün, hayat denen tecrübe, neler öğretir bize ve “Bir daha mı?” deyip yeniden tekrarlarız, bu cümlelerimizi. Hiç uslanmaz ve hiç bilmeden yürür gideriz.

Düşünüyorum da kendimizi gerçekten tanısaydık, bu kadar çok hata yapar mıydık? Kızdığımız davranışlarımız, sevmediğimiz huylarımız ve “Ben bunu nasıl söyledim, nasıl yaptım?” diye kızgınlıklarımız olur muydu? Demek ki ne yaparsak yapalım, hatalardan kurtulmak mümkün değil. Yalnız mümkün olduğu kadar hata etmemeye çalışmaktır esas olan. Ancak hâl böyleyken öğrendikçe, tecrübe edindikçe “biliyor” havalarına girerek, muhataplarımız hakkında yargılayıcı sonuçlara varmak konusunda üstümüze yok. Böyle davranarak her gün yeni ve bir o kadar farklı sürprizlerle bitiriyoruz ki günlerimizi… Her gün “Biraz daha büyüyüp olgunlaştık” diyerek, bakıyoruz kendimize dev aynasında. Ve aynada masum aramayı hiç terk etmeyip suçlarken başkalarını, suçsuzluğumuzun tasdik edildiğini sanıyoruz.

İmam-ı Azam Ebu Hanife, “Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım, başım göğe ererdi” diyor. Oysa biz, bir iki malûmatla daha gözümüzü yeni açmışken, kendimizi bilmiş yanılgısına sürükleyip yargılamalarla başlıyoruz hayata. Böyleyken, kendimizi bırakıp başkalarının peşine düşüyoruz. Başka yanılgıların, başka hataların, başka unutulmuşların... Kızdıkça kızıyoruz, bizden farklı olan kişilere. Kendini unutmanın adını “güven koyup” emin olduklarımıza saldırıyoruz. “Bunlar da kendini ne zannediyor? Böyle yaşantı mı olur? Böyle çehre, böyle söz ve böyle bilme?” sözleriyle ortalığa düşerek, verip veriştiriyoruz. Emin olduğumuzu sanarak, her konuda kendimizi üstün sayarız, her zaman nefsimizi kusurlu bilmenin gerekliliğini hatırımızda tutmak gerekirken. Ne kadar acı ki, “öğrendim” zannıyla, etrafa avazı çıktığı kadar bağırmak. Bir hiç olan haykırışları “konuştum” sanmak… Oysa en emin olduğumuz yanımızdır bizi ilk terk eden. Çünkü kişi öğrendikçe eğilmeyi öğrenir. Susmayı, tanımayı ve yanlış gördükçe benliğine dönmeyi…

Ben her zaman için yanılabilme hakkına sahip olduğumuzu düşünürüm... Hata yapabilme özgürlüğümüz olmalı. Şaşırabilmeliyiz ya da sıfır vermeli hayat bize, tercihlerimiz yüzünden. Kaç kişi mükemmel olduğunu söyleyebilir? Kaç kişi insan-ı kâmil olduğunu savunabilir? Eminim ki yok denecek kadar azdır bu sorulara olumlu cevap verecek kişiler.

Mükemmellik, ancak süreklilik isteyen bir hayat boyu öğrendiklerimizle son nefesimize kadar süregelen yolculuğun adıysa, o hâlde muhatabımıza veryansın ederek hatalarını sayarken, kendimizi sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermek ne kadar doğru? “Oldum, bitti” deyip mükemmelliğe sahiplik dâvâ etmek ne kadar mantıklı?

Bence, “Sahip oldukça susmayı öğrenmek, ancak son nefesimize kadar sürecek mükemmelliğin ilk adımıdır” gibi bir düşünceyle söz konusu soruları biraz düşünmekte fayda var.

Başta kendini kusurlu görüp doğrusu neyse etrafınla paylaşmak, Müslüman âdâbının gereklerindendir. Zira bu biliş hâl ve hareketlerimize yansırken, insanlar ancak bu şekilde bizi takdir eder ve peşimizden gelir. Bediüzzaman’ın “Biz lisan-ı hâlimizle İslâmiyet’i lâyıkıyla yaşayabilseydik, insanlar dalga dalga İslâm’a girerdi” meâlindeki sözü, bu hakikati belirtiyor.

Yabancıyken kişi kendine, kalkıp başkası hakkında yorum yapıp, konuşabilir, hesap sorup, dâvâ edebilir mi hiç? Sözlerini, halini, duruşunu yargılayabilir mi?

Kendimize bile bu hakkı vermiyorken başkasına nasıl yapabiliyoruz bunu.

Hayat sona yaklaşırken acayip şeyler oluyor en yakınlarımızda…

25.04.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (18.04.2007) - Bir konferans izlenimleri

  (31.01.2007) - Ninemin sandığı

  (17.01.2007) - Her şey akıp gidiyor

  (27.12.2006) - Bakıyoruz ama görmüyoruz

  (13.12.2006) - Dertle derman arasında köprü: Tevekkül

  (06.12.2006) - Hayata çocukça bakmak

  (29.11.2006) - Aynamız, lisan-ı hâlimizdir

  (21.11.2006) - Analar çalıştı, çocukları kaybettik...

  (15.11.2006) - Kalbimizin ipleri

  (07.11.2006) - (A)Normal yurdum çeşitlemeleri

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004