Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

İnandığımızı yazıyoruz



Seçimlerden evvel yazdıklarımızın tamamı, samimi düşünce ve kanaatlerimizdi.

Bu sebeple, bizim açımızdan değişen bir şey yok. Kimse hakkımızda başka türlü bir mülâhazaya kapılmasın. Fikriyatımızın arkasında dimdik ve merdane şekilde durmaya devam ediyoruz.

Netice şöyle olmuş, böyle olmuş. O bizim vazifemiz değil. Biz vazifemizi yapar, Cenâb–ı Hakk'ın vazifesine karışmayız. Muvaffak edip etmemek, O'nun vazifesi.

Ortaya çıkan neticenin de kader cihetiyle nice hizmetleri içinde bakladığına inanıyoruz.

Yazdıklarımızdan ve yaptıklarımızdan dolayı hiçbir menfaatimiz yok. Her şeyi, bilerek ve inanarak yaptık: Vazifemiz gereği istişareye uyduk ve "Demokratlara istinat noktası" olmaya çalıştık.

Onun için, bizi beğenmeyenler de, bu noktadaki samimiyetimizi, tutarlılığımızı teslim etmeli.

Şayet, menfaatçi ve samimiyetsiz olsaydık, bugün böylesine merdane bir duruşu sergilemek değil, zelilâne ve yaranmacı bir tavrı benimsemiş olacaktık. Hafazanallah...

* * *

Biz, çokça hakarete uğradık, ancak kimseye hakaret etmeye tenezzül dahi etmedik.

İnandığımız bir siyasî meslek ve meşreb doğrultusunda, düşünce ve kanaatimizi seslendirmeye devam ettik. Bu da bizim en tabiî hakkımız.

İktidar partisini desteklemek gibi hiçbir mecburiyet ve mükellefiyetimiz olmadığı halde, bu vâdide başımıza gelmeyen kalmadı. Küfür ve hakaretin bini bir paraya düştü...

Yine de, iktidar partisine düşman olmadık ve halen de değiliz.

Daha evvelki dönemde olduğu gibi, bu dönemde de yine iyi icraatine iyi, fena tarafına fena demek durumundayız.

Lütfen, hiç kimse seçim atmosferindeki aynı havayı dört–beş seneye yaymasın ve aynı tonlarda sürdürmesin.

Parti liderleri bile diyor ki "Meydanlarda söylediklerimiz, orada kalsın. Aynı tansiyonu, seçimden sonra devam ettirmeyelim" diye...

Şimdi herkesin bu anlayışı benimsemesi ve kendi dünyasında tatbik etmesi gerekiyor. Aksi tavrın kimseye herhangi bir faydası yok.

Bizim de dört yıl müddetle politika yazacak, günlük siyaseti konuşacak halimiz yok. Zira, daha mühim, daha ulvî işlerimiz, hizmetlerimiz var.

Yazılarımızda, lüzumuna binaen arada bir elbette ki siyaset de olacak. Esasen, siyasetle alâkadar olmayan hiçbir gazete yok.

Ne var ki, seçim süreci ile diğer normal zamanları birbirinden ayırd etmek gerekir. Aradaki farkın idrakinde olunmalı.

Zaten, siz de biliyorsunuz ki, seçim zamanlarında artan siyasî yazı ve yorumlarımızın adedi, sair zamanlarda bir hayli azalıyor. Yine öyle olacak.

Şu var ki, yaptıklarımızdan ve yazdıklarımızdan dolayı herhangi bir nedamet duymadığımız gibi, bunca yıllık siyasî görüş ve istikametimizde de en ufak bir sapma, yahut kırılma durumu söz konusu değil.

Hasılı, özellikle ağır tenkit sahiplerine tekraren diyoruz ki: Lütfen, farklılıklara saygılı davranmaya, muhatabımızı kırmamaya ve bilhassa birbirimizi doğru anlamaya gayret edelim.

GÜNÜN TARİHİ 26 Temmuz 1908

Meşrûtiyet'te ilk "hürriyet nutku"

Meşrûtiyetin üçüncü gününde Sultanahmet’te düzenlenen mitingde halka hitaben Bediüzzaman Said Nursî, hürriyet ve meşrûtiyet kavramlarının İslâmiyet’e aykırı değil, bilâkis gayet uygun olduğunu anlattı.

Meşrûtiyet idaresinin ileri gelenleri tarafından da beğeniyle alkışlanan aynı hitabenin, İstanbul'un başka merkezlerinde ve hemen ardından Selânik'te de tekrarlanması istendi. Birkaç gün sonra bu isteklerin tamamı ayniyle yerine getirilmiş oldu.

Bu hususla ilgili olarak kendi ifadesi şöyledir: "Ayasofya’da, Bayezid’de, Fatih’te, Süleymaniye’de umum ulema ve talebeye hitaben müteaddit nutuklarla şeriatın ve müsemmâ-yı meşrûtiyetin münasebet-i hakikiyesini izah ve teşrih ettim. Ve mütehakkimane istibdadın şeriatla bir münasebeti olmadığını beyan ettim." (Divân-ı Harb-i Örfî, s. 22)

Üstad Bediüzzaman, tarihin bu dönüm noktasında bir yönüyle inisiyatifi ele alıyor ve ısrarla hürriyete, meşrûtiyete sahip çıkılmasını istiyordu.

Aynı zamanda, "Bu zafer bizim sayemizde kazanıldı" yaygarasını kopartan Ermeni, Rum ve Yahudi gibi gayr–i müslim çevrelerin de önünü kesiyor ve bu hizmetin onlara ait olmadığını bilfikir ve bilfiil ispat ediyordu.

"Hürriyete hitap" başlığını taşıyan bu önemli nutuk, bilâhare Risâle–i Nur Külliyatına da dahil edildi.

İşte o nutuktan bazı bölümler:

"Ey hürriyet-i şer'î! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sadâ ile bağırıyorsun. Benim gibi bir Şarklıyı tabakât-ı gaflet (gaflet tabakaları) altında yatmışken uyandırıyorsun. Sen olmasa idin, ben umum millet, zindan-ı esarette kalacaktık. Seni ömr-ü ebedî ile tebşir ediyorum (müjdeliyorum.)

"Eğer aynü'l hayat (hayat kaynağı) Şeriatı menba-ı hayat yapsan ve o Cennette neşv-ü nemâ bulsan, bu millet-i mazlûmenin de eski zamana nisbeten bin derece terakki edeceğini müjde veriyorum. Eğer hakkıyla seni rehber etse, ağrâz-ı şahsî ve fikr-i intikam ile sizi lekedar etmezse...

"Ey mazlum ihvan-ı vatan! Gidelim dahil olalım! Birinci kapısı, şeriat dairesinde ittihad-ı külûb; ikincisi, muhabbet-i milliye; üçüncüsü, maarif; dördüncüsü, sa’y-i insanî; beşincisi, terk-i sefahettir. Ötekilerini sizin zihninize havale ediyorum...

"Sakın ey ihvan-ı vatan! Sefahetlerle ve dinde laübaliliklerle (hürriyeti) tekrar öldürmeyiniz.

"Ey hamiyetli ihvan-ı vatan! İsrafat ve hilafat-ı şeriat ve lezaiz-i nameşrûa ile tekrar ihya etmeyiniz! Demek şimdiye kadar mezarda idik, çürüyorduk. Şimdi bu ittihad-ı millet ve meşrûtiyet ile rahm-ı madere geçtik. Neşv ü nemâ bulacağız. Yüz bu kadar sene geri kaldığımız mesafe-i terakkiden inşaallah mu’cize-i Peygamberî ile, şimendifer-i kanun-u şer’iye-i esasiye amelen ve burak-ı meşveret-i şer’iyeye fikren bineceğiz. Bu vahşet-engiz sahra-yı kebiri kısa zamanda tayyetmekle beraber, milel-i mütemeddine (medeni milletler) ile omuz omuza müsabaka edeceğiz.

"Talebeliğin bana verdiği vazife ile ve hürriyetin ferman-ı mezuniyetiyle ihtar ediyorum ki: Ey ebnâ-yı vatan! Hürriyeti su-i tefsir etmeyiniz; tâ elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka kapta bize içirmekle bizi boğmasın." (Divân-ı Harb-i Örfî, s. 73)

26.07.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (24.07.2007) - Yedi partili Meclis'te tek parti iktidarı

  (21.07.2007) - Çok partili ilk genel seçimler

  (19.07.2007) - Millet Partisinin kuruluş mâcerası

  (17.07.2007) - Çok bilinmeyenli bir seçim

  (14.07.2007) - Başörtüsü konusuna iki farklı bakış açısı

  (12.07.2007) - Köklü bir hareket olarak Demokratlar

  (10.07.2007) - Yüz elli yıllık Ahrar-Demokrat çınarı

  (07.07.2007) - Kuşatma harekâtı

  (05.07.2007) - Sigarayla intihar

  (04.07.2007) - Anlaşılmazsa yanarım (2)

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004