Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Ali KAYA

Doğru ve güzel konuşmak



Doğruluk, İslâmın ana direğidir. Doğruluğun ölmesi ile insanlık da, İslâmiyet de yıkılır. Bizans İmparatoru Hirakl, Ebu Süfyan b. Harb’i huzuruna çağırarak Peygamberimizin (asm) insanları neye dâvet ettiğini sorduğu zaman Ebû Süfyan “Sadece Allah’a kulluk ediniz, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayınız. Atalarınızın iman ettiklerini söyledikleri şeyleri terk ediniz, diyor ve bize namaz kılmayı, sözde ve işte doğruluğu, iffetli yaşamayı ve akraba ile ilgilenmeyi emrediyor”1 demiştir.

İnsan olan insanın kalbi doğru olan şey konusunda huzura erer. Bunun için Hz. Ali (ra), “Peygamberimizin (asm) ‘Şüpheliyi bırak, şüphe vermeyene bak. Zira gönül, sözde ve işte doğrudan huzur, yalandan kuşku duyar’ buyurduğunu öğrendim” demiştir.2

Peygamberimiz (asm) “Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve iyiliğe yöneltir. İyilik de Cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk diye kaydedilir. Yalancılık, fıska ve fücura, yoldan çıkmaya sürükler. Fücûr da Cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı diye yazılır”3 buyurarak doğruluğun insanı cennete, yalancılığın da sonunda insanı Cehenneme götüreceğini ifade etmiştir.

Ebu Amr Süfyan b. Abdullah (ra), Peygamberimize (asm) gelerek “Yâ Resûlallah! Bana öyle bir şey söyle ki, onu yaptığım zaman başka bir şeye ihtiyacım kalmasın” buyurdular. Peygamberimiz (asm) de “Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol”4 buyurarak doğruluğun insanı kurtaracağını belirtmişlerdir.

Doğru olan insanın başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Bu hususu da Peygamberimiz (asm) “İşlerinizde doğru ve istikametli olan orta yolu tutunuz. Dosdoğru olunuz. Biliniz ki ifrata varmakla, fazla amel ile kurtulamazsınız. Hiçbirinizin ameli kurtuluşuna vesile olmaz” diyerek belirtmiştir. Bu sözü işitenler “Siz de mi amelinizle kurtulamazsınız ya Resûlallah!” dediler. Peygamberimiz (asm) “Evet! Ben de kendi amelim ile kurtulamam. Şu kadarı var ki Allah rahmet ve keremiyle beni bağışlar da onun rahmeti ile kurtulurum” buyurdular.5

İnsan kalbinin doğruluğu, işinin doğruluğuna yansır. Kalbi ve işi doğru olanın da dili doğru olur. Dilin doğruluğu, kalbinin ve işinin doğruluğunun delilidir. Bunun için yüce Allah “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, doğru konuşun ve doğru söz söyleyin” buyurur. Doğru konuşmak sonuçta kalp ve işlerin de düzelmesini sağlar.

Doğruluk, insanın kalbinin ıslâh olmasını, işlerinin düzelmesini ve günahlarının bağışlanmasını netice verir. Bunun için yüce Allah “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, doğru konuşun ve doğru söz söyleyin. Tâ ki Allah sizi ıslâh etsin, işlerinizi düzeltsin, günahlarınızı bağışlasın” buyurur.

Peygamberimiz (asm) “Siz bana altı şey konusunda söz verin, ben size cenneti tekeffül edeyim. Bunlar; konuştuğunuz zaman doğru söyleyin, bir konuda vaatte bulunan va’dini ifa etsin, kendisine bir şey emanet edilen hıyanet etmesin, gözünü yumsun harama bakmasın, elini çeksin, iffetini korusun. Ben de onların cennete girmelerini garanti ederim”6 buyurdular.

Doğru konuşmak yeterli değildir. Konuşurken karşıdakini kırmak ve üzmek de doğru değildir. Mü’min tatlı dilli ve güler yüzlü olup konuşmalarında daima itidali gözetir. Yüce Allah “Kullarıma söyleyin, insanlara en güzel şekilde konuşsunlar. Çünkü şeytan söz ile aralarını bozar. Şeytan insanın en açık düşmanıdır”7 buyurarak acı ve kötü sözün, şeytanın araları açmak için bir tuzağı olduğuna dikkat çekmektedir.

Kalplerden nefreti gideren, katı kalpleri yumuşatan tatlı dil ve güleryüzdür. Atalarımızın “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” demelerinin sebebi budur. Yüce Allah, Hz. Musa’yı Firavun’a gönderirken bile, “Ona yumuşak söz söyle”8 buyurmuştur. Yumuşak söz, kalbi yumuşatarak kalbe tesir ederken, katı söz kalp katılığına sebep olur. Zira Peygamberimizin (asm) buyurduğu gibi “Yumuşaklık ve nezaket nereye girerse orayı süsler, şiddet ve kötü söz nereye girerse orayı kirletir ve çirkinleştirir.”9 Yine yüce Allah “İnsanlara güzel söz söyleyin”10 buyurur. Peygamberimiz de (asm) “Güzel söz söylemekle Cehennemden korununuz”11 buyurmuşlardır.

Sonuç olarak Peygamberimizin (asm) buyurduğu gibi “İnsan ya hayır söylemeli veya susmalıdır.”12 Konuşmanın hayır getirmeyeceği yerde susmak en güzel olanıdır. Lokman (as) oğluna nasihat ederken “Yavrucuğum! Sustuğum için asla pişman olmadım. Zira söz gümüşse sükût altındır”13 demiştir. Bediüzzaman da “Yol ikidir: Ya sükût etmektir; çünkü söylenilen her sözün doğru olması lâzımdır; veya sıdktır (doğruluktur). Çünkü İslamiyetin esası, sıdktır. İmanın hassası, sıdktır. Bütün kemâlâta isal edici, sıdktır. Ahlâk-ı âliyenin hayatı, sıdktır. Terakkiyâtın mihveri sıdktır. Âlem-i İslâmın nizamı, sıdktır. Nev-î beşeri kâbe-i kemâlâta îsâl eden sıdktır. Ashab-ı Kirâmı bütün insanlara tefevvuk ettiren, sıdktır. Muhammed-i Hâşimî Aleyhissalâtü Vesselâmı merâtib-i beşeriyenin en yükseğine çıkaran, sıdktır”14 demiştir.

Bütün bunlardan dolayıdır ki yüce Allah “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, doğru konuşun ve doğru söz söyleyin. Tâ ki Allah sizi ıslâh etsin, işlerinizi düzeltsin, günahlarınızı bağışlasın. Kim ki Allah’a ve resûlüne itaat ederse, muhakkak ki o büyük bir başarıya ulaşmıştır”15 buyurarak bizlere yol göstermektedir.

Dipnotlar:

1- Buhari, Bed’ul-Vahy, 6; Salât, 1; Sadakat, 28; Müslim, Cihat, 74

2- Tirmizi, Kıyamet, 60

3- Buhari, Edep, 69; Müslim, Birr, 103–105; Ebu Davut, Edep, 80; Tirmizi, Birr, 46; İbn-i Mâce, Mukaddime, 7

4- Müslim, İman, 62; Tirmizi, Züht, 61; İbn-i Mâce, Fiten, 12

5- Müslim, Münafıkun, 76, 78; Buhari, Rikak, 18; Merda, 19; İbn-i Mace, Züht, 20

6- Münzirî, Tergib ve Terhib, (1933-Kahire) s. 4:370

7- İsra, 17:53

8- Taha, 20:44

9- Tirmizi, Birr, 47

10- Bakara, 2.83

11- Müslim, Zekât, 20

12- Buhari, Edeb, 85

13- Sâvî, Sâvî ala’l-Celâleyn, 3:211

14- İşârâtü’l-İ’câz, s. 93

15- Ahzap, 33:70–71

27.07.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (22.07.2007) - Peygambere salâvat getirmenin mahiyet ve önemi

  (07.07.2007) - Risâle-i Nur’da Mevlânâ ve Mevlevîlik (3)

  (06.07.2007) - Risâle-i Nur’da Mevlânâ ve Mevlevîlik (2)

  (05.07.2007) - Risâle-i Nur’da Mevlânâ ve Mevlevîlik (1)

  (03.07.2007) - Yanlış yerde durmak

  (29.06.2007) - Hürriyetçi olmak

  (26.06.2007) - Siyaset ve hissiyât

  (22.06.2007) - Takva

  (20.06.2007) - Liberal demokrasi

  (16.06.2007) - Elbise ve takva libası

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004