Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Toynbee’nin tarihî kehaneti



Ölüm için ‘hazimu’z lezzat’ denilir. Yani ölüm, lezzetleri öldüren bir hazim veya hadimdir. Ölüm geldiğinde dünya ve lezzetleri gider. Bundan dolayı Efendimiz (asm) ölümü çok anmamızı tavsiye eder. Zira ölümü anarak dünyanın geçici bir zilâlzar yani gölgegâh olduğunu derk ve fark ederiz. Dünyaya lezzet almaya gelmedik, zira dünyanın lezzetinin sadakati yoktur. Dünya karşısında en güçlü insanlar ona metelik vermeyenlerdir. İnsanı daima hayal kırıklığına uğratır. Bundan dolayı, dünyaya karşı uyanık olmamız yani sahiv halinde olmamız istenir. Dünyaya karşı uyanık ve mütayakkız ve sahiv halinde olabilmemiz ise ancak ve ancak ölüm gerçeğini anlamamıza bağlıdır. Onu hatırladığımızda dünya saadetinin adeta bir serap olduğunu hatırlarız. Bu da onun tuzak dolu işu nuşuna rukün etmemizi veya kendimizi salmamızı engeller. Lezzetleri yıkan ölüm ise medeniyetleri yıkan da kadındır. Kadın dünyanın ikizi gibidir. Amiyane ile azı karar çoğu zarardır. Hem güç, hem zaaftır. Medeniyetlerin en hassas ve kırılma noktasını teşkil eder. Kadın islâmın öteki adıdır. Dindar, İslâm kıvamında nasıl eşsiz olursa; bozulduğunda ise nasıl türevinin en bozuğu oluyorsa kadın da öyledir. Medeniyeti hem kurar, hem yıkar. Adeta medeniyetlerin ölümüdür. Lezzetlerin ölümü ve katili ölüm ise medeniyetlerin ölümü de kadındır ve çoğu kez kadın elinden gerçekleşmektedir. Kadın kabından çıktığında tiryak iken ağu halini alır. Bundan dolayı sistemin en zayıf ve en kuvvetli noktası kadındır. Adeta sigortasıdır. Bu itibarla, sistemi konsolide etmek ancak kadın üzerinden mümkündür. Kadını ihmal eden hiçbir sistem ayakta kalamaz. Her sistemin zayıf ve güçlü noktası kadındır. Bunun dışında her söylenecek söz zaiddir. Son sıralarda Müslüman kadının bozulması İslâm toplumunun bozulmasının nişanesidir. Kadın bozulduğunda aile bozulmuştur, aile bozulduğunda toplum bozulmuştur ve toplum da bozulunca üst yapı siyaset de çöker. Bu itibarla, İslâm dünyasına modernizm ve liberalizm kadın yoluyla girmiştir. Aracısı kadın olmuştur. Özgürlük kavramı da aynı şekilde daha ziyade kadın üzerinden ithal edilmiştir. Kasım Emin’in Tahrirü’l mer’e yani kadın emansipasyonu veya özgürlüğü kitabı bunun tarihi şahit ve dayanaklarından birisidir. *** Hâlâ da Nazife Şişman’ın da ifade ettiği gibi Amerikan modernizminin Ortadoğu’yu dönüştürme araçlarının başında kadın emansipasyonu gelmektedir. Cheney’in kızları bu projenin başındadır. Maddî ve fizikî işgalin başında Cheney manevî ve kültürel işgalin başında da kızları vardır. Yine sömürge valisi Halilzad ve eşi Charly Benard da aynı doğrultuda işbölümü yapmışlardır. Bütün bunlar şüpheye mahal bırakmayacak bir şekilde kadının önemini ortaya koymaktadır. *** İngiliz tarihçi Toynbee’nin kadınla ilgili kehanetine gelecek olursak. O da Batı medeniyetinin zayıf karnının kadın olduğunu ve kadın üzerinden çökebileceğini öngörüyor. Yani kadın üzerinden İslâm dünyasını çökertmek isteyen planlamacılar ve sosyal ve siyasî mühendisler aslında yanlış planlama ile topyekün Batı medeniyetini çökertiyorlar. Farkında bile değiller. Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle ‘keennehüm yühsinune sün’an’ sanki bunu yaparken de güzel bir şey yaptıklarını vehmediyorlar. Ne gezer! *** Toynbee çağa tanıklık sadedinde şunları söyler: “Ben tam 21 medeniyeti inceledim ve etüd ettim. Zaaf ve kuvvet noktalarını çıkardım. Bu 21 medeniyetinin ortak batış noktaları veya nedenleri aynıydı. Kadın evinden çıkmış, lezzet ve eğlencenin esiri olmuş, zevklerin anaforuna batmıştı. Evi yerine gece kulüplerine tavaf eder hale gelmişti...” Çocuk şefkati ve eş sevgisi yerine narsist bir şekilde bedenine tapınıyordu. Böylece kendisi bir sembol olarak kıymetten sakıt olduğu gibi, toplumunu da kendisiyle birlikte helâket ve felâkete sürükledi. Türkiye de artık Laila gibi mekânlarla anılıyor. Evet, Efendimiz ahirzamanın iki müfsit unsurundan bahsetmiş ve adını koymuştu; kimi kadınlar ile kimi Yahudiler. Şimdi ikisi de tabu.

06.09.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.09.2007) - Simyası ve kimyası bozulanlar

  (03.09.2007) - İhvan ve AKP

  (02.09.2007) - İhvan ve AKP

  (31.08.2007) - Tüketim, tükenmektir!

  (30.08.2007) - Yeni Kalvinistler; Müslüman Kapitalistler

  (29.08.2007) - ‘Şer odakları ve sinsi planlar’

  (28.08.2007) - Protokol başörtüsü

  (27.08.2007) - Negatif baskı

  (26.08.2007) - Peki, ne yapmalı?

  (25.08.2007) - Dereceden derekeye

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri