Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İsmail BERK

Bediüzzaman’da Türk-Kürt kardeşliği



Bediüzzaman’ın “frenk illeti” dediği ırkçılık, diğer tabirle menfî milliyetçilik, içimize sokulmuş bir öldürücü virüstür. Batının menfî kanadından beslenen bir zehir taciridir.

Buna karşı müteyakkız olmayı tavsiye eden Bediüzzaman, birbirini kardeşçe kucaklayarak, menfî tesiri kıracak muamelelere ağırlık vermeyi tavsiye eder. Başkaca da çare görülmemektedir.

Burada İslâmın ön gördüğü Kürt-Türk kardeşliğini pekiştirecek ve bu şuuru verecek imânî derslere ağırlık vermek, yabancı ejderhaların bu milletin maneviyâtına kast etme amaçlarını akim bırakacaktır. Bu yaklaşıma dayalı vesileler, bu yıkıcı mevzuların panzehiridir. İnsan bünyesinde bunu çözecek ve zihninde kökünden bertaraf edecek yegâne ilâç da budur.

Bediüzzaman’ın “ağabey” Türk’lerden istediği ile Kürt kardeşlerinin ödev ve sorumlulukları konusunda belirleyici uyarı ve önerileri, doğru anlaşılmayı sağlayacak bir üslûp ve tarzda dikkate alınmalıdır.

Bediüzzaman, o günün şartlarında, yaklaşık yüz yıl önce bir Kürt profili çizer. Algıladıklarımdan hareketle, özetlersem;

1- Sadeliklerine atıf yapar. “Besatetleri”nden bahseder. Yani fazla bir fikrî sermayelerinin olmadığından, zor şartların mahsulü yalın bir hayat geçirdiklerinden ve “sade” düşündüklerinden dem vurur.

2- Eğitimsizliklerinden dolayı gelişemediklerini ve gelişme düzeylerinin çocuk düzeyinde olduğunu belirtir.

3- Kahraman ve sadık özelliklerine vurgu yapar. Heyecan ve tepki kültürlerine işaret eder. Erken parlayan hususiyetleri ile yanlış yönlendirilme riskine dair kuşkulardan hareketle, ikazlarda bulunur.

Buradan hareketle; Osmanlıdan kalan Güneydoğu meselesinin o günkü şablonunda ortaya çıkan problemlere getirilen çözüme eleştiri getirir ve çareyi ortaya koyar. Böyle bir çerçevenin içinin doldurulması için iki seçenekten bahseder. Bediüzzaman’a göre;

a- Ya cebirle/zorla bu insanlar/halk ıslâh edilecek ve idarenin tasarrufu altında düzene sokulacak.

b- Ya da tedrisatla/eğitimle bu mesele halledilecek.

Yukarıdaki tesbit/teşhis yapılırken, henüz Türkiye Cumhuriyeti yoktu. Geçen zamanın doğruladığı bu projeksiyon hâlâ geçerliliğini koruyor. Kısa vadeli teörürü durdurma çabalarına karşılık, uzun ve kalıcı bir çözümün eğitim ve zihnî altyapının ahlâka ve kalkınmaya yönelmesiyle mümkün olacağı ortada.

4- Bediüzzaman, Kürtlerin ve bölgenin kalkınması için ırkçılığı önlemenin ve birliği temin etme yolunun eğitim seçeneğine ve buna istinad eden programlarına dayalı önceliğe inanır. Medresetüzzehra projesi bunun tafsilatlı hayat pratiğidir ve somut çözüm önerisidir.

5- Halkın dindar özelliğini nazara verir. Buna göre din ilminin yanında fen ilminin verilmesini Padişaha teklif eder. Bunu Medresetüzzehra adıyla bir üniversite projesine dönüştürür.

Çalışma kapsamına, ilkelerine, müfredatına ve eğitimcilerine kadar bir uygulama pratiği ile Padişahın karşısına çıkar.

Bediüzzaman, bu günleri görürcesine, dinin ihmal edileceği ve yok sayılacağı bir sistemde inkâr ve anarşinin boy göstereceğine dikkat çeker.

Maalesef, Balkan harbi, ardından I. Dünya Savaşı ve sonrasında yeni dönemin/rejimin dine mesafeli duruşu, hayatının en önemli meselesi gördüğü Medresetüzzehra projesini gerçekleştirmekten alıkoyar.

Demokrat Parti döneminde tekrar gündeme gelir. Zaman ve zemin yine müsaade etmez. Bunu, gayriresmî tesis ettiği okuma seferberlikleri ile kısmen sağlamaya çalışır. Okulda modern eğitim alan öğrencilerin, ayrıca Risâle-i Nur okuyarak bu şüphe ve tereddüt bulutlarını dağıtacağını ve öğrencinin iki kanatlı olacağını ifade eder.

Bin yıldır birlikte yaşayan bu iki kavmin rol dağılımında, bir vücudun iki fonksiyonu gibi görür Türkleri ve Kürtleri. Osmanlı’nın son döneminde İstanbul’da isyan eden doğulu hamallara hitaben “Onlar bizim aklımız, biz onların kuvvetiyiz” der.

Akılla düşünce ve kuvvetle duyguların dengeleneceği bir ortak kimyanın tanımına ve sentezine yön verir. Türk-Kürt kardeşliğini böylece mezceder. Ruhu İslâmiyet olan bir vücudun milliyetinden bahseder. Aklı ve kalbi Kur’ân olan bir millî vücut benzetmesi yapar. Tek vücut olma hususiyetinin, böylece İslâmiyet ruhu ile mümkün olacağını ortaya koyar.

Türklerin, çizdiği Kürt profiline nasıl davranacaklarına ve beraberce nasıl başarılı olacaklarına dair çok ciddî ip uçları verir. Müstakil bir eser çalışması gerektiren bu konuya fırsat buldukça değineceğiz.

07.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (06.11.2007) - Muhabbet fedaileri

  (05.11.2007) - Şefkat, ırkçılığı çözer

  (04.11.2007) - Yatsıya kalmak

  (01.11.2007) - Güneydoğu’yu anlamak

  (31.10.2007) - Osmanlı'yı öğrenmek

  (30.10.2007) - Güneydoğu meselesi

  (29.10.2007) - Cumhuriyete resim ve ruh

  (28.10.2007) - Akşamla namaz

  (25.10.2007) - Güneydoğuya bakış

  (24.10.2007) - Terör neden tırmanışa geçti?

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri