Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Yanıltıcılar



İnsanlar hemcinsleri tarafından yanıltılıp, yanlış mecrâlara sürüklenmeseydi doğru olanı bulmakta zorluk çekmezlerdi. Şeytan-ı lâinin en büyük silâhlarından biri de, insanlara doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösterip yanıltmaktır. Bütün hedefleri dünya menfaatlerine konmak olan insanlar şeytanın bu yanıltma silâhından bolca istifade etmektedirler. Bunun için bu insanlar önce kendileri değişik yüzler takınmakta ve gerçek yüzlerini her yerde gizleme çabası içine girmektedirler.

Riyakârlık denilen ikiyüzlülük, toplumların insan ilişkileri bakımından en tehlikeli manevî hastalığıdır. Bu durumda insanlar birbirlerine güvenmemekte, herkes bir diğerinin kuyusunu kazmakla meşgul olmaktadır. İnsanlarda menfaat duygusunun ön plana çıktığı böyle durumlarda, fertler yaşamak için başkalarını zarara uğratmayı adeta gerekli görmeye başlamaktadırlar. Derken aralarında güven ve emniyetin olmadığı bir insan topluluğu oluşmaya başlamaktadır.

Günümüzün siyasetini düşünürken aklıma riyakârlık üzerine bir şeyler yazmak gelmişti. Zira en büyük güvensizlik ortamının siyasette olduğunu görebilmek için fazla çaba göstermek gerekmemektedir. Siyasetteki bu güvensizlik durumu, ister istemez topluma da sirayet etmekte ve insan ilişkileri ben merkezli olarak yürümeye devam etmektedir.

Tefessüh etmeyen insânî duygular, insanların dürüstçe davranmalarını, olduğu gibi görünmelerini, göründükleri gibi olmalarını arzu etmektedir. İnsan fıtraten dürüst davranması gereken bir varlık olarak dünyaya gönderilmiştir. Kâinat Sultanı Yaratıcımız, yarattığı bütün mahlukatı, hile ve hud’aya yer vermeyecek bir şekilde en mükemmel ve güzel bir şekilde yaratmıştır. Yaratılışta, olduğu gibi görünmek esastır.

Beşerin bulaşık elinin bulaşmadığı durumlarda hayat dürüst kavramlarla ifade edilebilecek bir şekilde devam etmektedir. Canlı-cansız varlıkların bütününde Yaratıcının koyduğu kurallara uyma ve fıtrata aykırı davranmama eğilimi bulunmaktadır. İmtihana tabi olmayan varlıkta bu durum hiç bozulmamakta ve riyakârlık olarak ifade edebileceğimiz hiçbir durum meydana gelmemektedir.

İnsana gelince ise, yaratılış kanunlarındaki bütün sapmaların onda meydana geldiğini görmekteyiz. Bu durum da, insanların imtihana tabi tutulmasından kaynaklanmaktadır. Zira imtihan denilince, kazananlar kadar kaybedenler de akla gelmektedir. Kaybedenlerin olabilmesi için yanıltıcı unsurların da olması gerekir. İşte şeytanların yaratılması burada bir mânâ ifade etmektedir.

İnsanoğlunun yeryüzünün halifesi olması ve en mükemmel mahlûk olarak yaratılması neticesinde elbette bazı sorumlulukları olacaktır. Sorumluluk da çabayı, gayreti gerektirmektedir. Durup dururken sorumluluktan kurtulmak, imtihanın değerini kaybettirir. Bundandır ki, insanların önünde kaybetme veya kazanma dâvâsı bulunmaktadır. Kaybetmemek ve kazanmak için insanın büyük miktarda bir gayret göstermesi gerekir. Bu gayretle yanıltıcıların şerlerinden kendisini koruyacak ve yaratılış kanunlarına göre hayatını sürdürme azmi içinde olacaktır.

İnsanları olması gereken doğru yoldan ayırmak ve onu yaratıcısına isyankâr kılmak için göremediğimiz cinnî şeytanlar kadar, çevremizde gördüğümüz insî şeytanlar da büyük bir gayretin içinde bulunmaktadırlar. Bizler çoğunlukla bunları sıradan insanlar olarak görüyor ve zaman zaman onların tuzaklarına düşmekten kendimizi koruyamıyoruz. İşte beni düşündüren nokta burasıdır. Yani, bazen hiç ummadığımız insanlar tarafından kandırılıyor, yanıltılıyoruz. Sûret-i haktan görülen bu insanların tek bir hedefleri vardır ki, o da insanları kendi çıkarları istikametinde yanıltmaktır. Bunun için de riyakârca davranmakta, hep bizlere yanlışları doğru olarak gösterme çabası içinde bulunmaktadırlar.

Şüphesiz riyakârlar aynı zamanda yalancıdırlar. Yalancıları da Rabbimiz düşman olarak ilân etmiştir. Bunlar zahiren dünyada kısa süreli kazanımlar elde etseler dahi gerçekten büyük kayıplar içindedirler. Netice olarak, Mahkeme-i Kübrâ’da, kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacak, insanları dünyevî menfaatleri için yanıltan ve yanlışlara sürükleyen riyakârlar gürûhu, gasp ettikleri kul haklarını ödemekte zorluk çekeceklerdir.

06.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.11.2007) - Düşüncelerimiz yanlış olabilir

  (30.10.2007) - “İnsan-ı Kâmil”i düşünmek

  (29.10.2007) - Zulüm nereye kadar?

  (23.10.2007) - Bastırılmış vicdanlar

  (22.10.2007) - Bir teslimiyet örneği

  (16.10.2007) - Herkes görevini yapmalı değil mi?

  (15.10.2007) - Huzura çıkmadan huzurlu olunmaz

  (09.10.2007) - Önce gönüller bir olmalı

  (08.10.2007) - Hastalıklar asrı

  (02.10.2007) - Geleceği garanti altına alabilmek

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri