Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

İsmail BERK

Adalet Sempozyumu’nun ardından



İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nın düzenlediği “İnsanlık onuruna lâyık bir dünya için Adalet” konulu Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu, üç günlük programı öncesi ve sonrası ile bir çok inkişafın müjdesi hükmünde göründü.

Genel müşahedem;

1- Daha önce yapılan sempozyumlarla kıyaslandığında, daha fazla yabancı ilim adamının iştirak ettiğini gördüm. Yeni isimler ve simalar vardı.

2- Tebliğle katılanların coğrafî dağılımlarına bakıldığında, yeryüzünü temsil değeri olan farklı sosyal ve siyasî ölçekteki bakış açılarının içinden gelmişlerdi. Risale-i Nur’a getirdikleri yorumlar, kendi toplumlarıyla ve ülkeleriyle Bediüzzaman arasında kurulacak bağın birer modeli hükmündeydiler. Sosyal psikoloji ve toplum hafızasının inanç ve yaklaşım tarzı ile Said Nursî arasında nasıl bir diyalog geliştirilebileceğinin modelini vermektedirler.

3- Dinî farklılığın, kültürel boyutta medeniyet çatışmalarının ve ülkeler arası siyasî boğuşmaların doğurduğu milletlerarası ayrılıkların yaşandığı bölgelerin, Risale-i Nur konusunda uzlaşmacı bir zemin içinde birbirini anlamaya çalıştıkları dikkate değerdi.

4- İslâm dünyasındaki ilim adamlarının Kur’ân ve hadis kaynaklı vukufiyetleri ile Risale-i Nur’u okumayla başlayan ve araştırmayla bir teceddüt yaklaşımına girdikleri fark ediliyordu. Meselâ Risaleyi hazmetmiş bir tebliğcinin getirdiği yorumlar, bizim Türkiye algılamasının da ötesinde bir orijinallik verebiliyordu. Yeni öğrenenler veya yeni başlayanlar ise, ciddi bir kıyas ve heyecan süreci yaşıyorlardı.

5- İslâm âlimlerinin yıllardır müzakere ettikleri, hatta münakaşa ve ihtilafa vesile olmuş geçmişten günümüze bir çok meselenin Risale tabanlı bir diyalog ortamında yerli yerine oturma istidadı gösterdiği ortaya çıkıyor. Meselâ; Mutezile, Şia, cihad gibi günümüzde aktüel değeri olan konularda, Risale-i Nur’la bir denge ve muvazene oluşturulduğunda, fikrî düzeyde müspet yakınlaşmalara vesile olacağından ekseriyet hem fikirdi.

6- Tebliğ sunanlar, kimliklerini, dinî tercihlerini rahat ortaya koyabiliyorlardı. Kendi farklılıkları içinde, onlara kapı aralayan, içeriye buyur eden ve müdavele-i efkar yolunu açan Risale-i Nur’la buluşma vasatını yakalamışlardı. “Ben bir Yahudiyim… Ben bir Hıristiyan olarak… Budist biri…” gibi kişinin kendi fikir ve inanç öznesini ortaya koyup, Bediüzzaman’a ilgi duyması ve kendi çözüm yollarını bulması, Nur Hareketinin evrensel şümulünü gösteriyordu.

7- Milliyetçilik ayrışmasının insanlığı son iki yüz yıldır kavurduğu, ulus devlet ırkçılığının baskı unsuru olduğu ve Batı medeniyetinin menfaat ve kuvvet merkezli şehevî ve ırkî bağlarının İslâm dünyasını da fazlasıyla tahrip ettiği bir asırda/asırlarda, dünya milletlerinin İslâm kardeşliği, ya da kâinat kardeşliği veya insaniyet kardeşliği çerçevesinde yeni bir beraberliğin fikrî temellerini Risale-i Nur’la atmaları, gelecek adına yeşerecek nur tohumlarının meyvesi olacaktır.

8- İçerden bakıldığında Türk-Kürt fitnesine indirgenmiş, laik-antilaik girdabına sürüklenmiş Türkiye’nin, Risale-i Nur gibi yerli, imanlı ve faziletli bir duruşu temin eden, 30 ülkeden bilim adamı arasında konsensüsü sağlayan değerine bigâne kalmasının tuhaflığı da ayrı bir garabet. Şükür ki, milletimiz Risale-i Nur’u kabullenmiş ve birlik şuurunu ondan almıştır. Devletin ve aydınların bu tablodan yararlanmaları elzemdir.

9- Yeryüzünün nur dershanelerinden toplanmış numuneler gibiydi Nur Talebeleri. Sibirya’dan Süleyman, Şemsettin Türkan Hocanın tanıştırdığı Filipinlerden bir genç, Mehmet Paksu Hocanın misafir ettiği bir başka aile, hepsi kendi mübarek tebessümleri ile Türkiye’yi, Bediüzzaman’ı ve arka planda Osmanlı ve İslâm âlemini öğreniyorlardı.

10- Türkiye’den katılan geniş yelpazedeki Nur Talebeleri de, yeni seslerle, yeni soluklarla ve farklı bir bakışla muhatap olmanın ve vakıf olduğu Risale-i Nur’la kıyas yapmanın ve yeni açılımlar elde etmenin rahatlığındaydılar.

Arap tebliğcinin dedi gibi, “Netice-i bahs” olarak; Enbiya ve evliya-asfiya halkalarının muhakkik safhası olarak Risale-i Nur, bu asırda akla ve ilme uygun Kur’ânî izahları makes buluyordu, mânâ kuvvetleniyordu.

Benzerî programlarla, “ilme isnat ile”, yerkürede Risâle-i Nur’un anlaşılmasını kolaylaştırabiliriz.

22.11.2007

E-Posta: [email protected].


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.11.2007) - Onurlu bir dünya adaleti ve Risâle-i Nur

  (20.11.2007) - Bediüzzaman Sempozyumu

  (19.11.2007) - İki söz

  (15.11.2007) - TBMM’de Osmanlı’nın birliği

  (14.11.2007) - Aydınımızın vicdan borcu

  (13.11.2007) - “Bir ömür boyu Barla’da”

  (12.11.2007) - İlerleme raporu

  (11.11.2007) - İkindi olmak

  (08.11.2007) - Türkiye'nin istidadı

  (07.11.2007) - Bediüzzaman’da Türk-Kürt kardeşliği

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri