Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

‘Katilim, Müşerref’



Butto suikastı, ikinci bir Budiyaf vak'ası oldu. Öyleyse, Budiyaf suikastini ve cinayetini hatırlayalım. Budiyaf, Ahmet bin Bella gibi Cezayir kurtuluş mücadelesinde yer almış tarihî şahsiyetlerden ve öncü kuşaktan birisiydi. 25 yıldır Fas’ta gönüllü olarak sürgünde yaşıyor ve burada ticaretle iştigal ediyordu. Ülkesini terk etmişti. Cezayir askerî cuntasının da demokrasiyi askıya almasından ve birçok fiyaskodan sonra imajını kurtarmak için böyle muteber ve tarihi bir şahsiyete ihtiyacı vardı. Ve onu sürgünden devletin başına getirdiler. Ama Budiyaf’i hazmedemediler. Bunun iki sebebi vardı: Birincisi, Budiyaf asker saltanatına karşıydı. Askerin kışlasına dönmesini istiyordu. Her ne kadar İslamcılara karşı askerlerle aynı duyguları paylaşıyorsa da yolsuzluklara da karşıydı. Dolayısıyla yolsuzluklar ve askeri saltanata karşı olmasından ve nezih bir yönetim anlayışını benimsemesinden dolayı kendisini getirenlerle çatışma ve zıtlaşmaya girdi. Aynen Benazir Butto gibi, bir şehirde halka hitap ederken ayakta iken devirdiler. Makineli tüfekle tarayarak ortadan kaldırdılar. O gün Kaide diye bir gulyabani olmadığından suçu korumalarından birinin üzerine yıktılar. Ve suikasti ve cinayeti de Bumarufi adında hayali bir katile yüklediler. Hayali katil kayıtlarda ölü görünüyordu.

Elbette yolsuzluklar meselesinde Benazir ile Budiyaf arasında kalite ve nitelik farkı olabilir. Ama askerî diktatörlüğe karşı olmak ve İslâmcı kesimlerle mesafe açısından birbirlerine benzeyen yönleri vardı. Benazir Butto da 8 yıl sonra Müşerref’in zorlandığı bir dönemde taze kan olması açısından Pakistan’a gönderildi. Ama o da dönmekle Budiyaf’ın hatasını yaptı. Babasının idam edildiği Revalpindi şehrinde halka hitap ederken bir arbede yaşadı ve burada vefat etti. Arbedenin mahiyeti karanlık. Olay anıyla ilgili tutarsızlıklar ve birbiriyle çelişkili beyanatlar da gösteriyor ki, aslında Benazir Budiyaf’ın akıbetine uğradı. Belki de yine gözdağı verilmek ve korkutulmak isteniyordu. Kazara başını bindiği aracın aksamına çarpması sonucu hayatını kaybetti. Ama görgü şahitlerinin ilk beyanatına göre, ortada intihar bombacısı vardı ve önce Benazir’in boynuna ve göğsüne ateş açmış ardından da taşıdığı bombanın pimini çekerek kendisiyle birlikte etrafını da havaya uçurmuştu. Resmî rivayet bunu doğrulamıyor. Adli tabibin resmi raporu meselenin böyle olmadığını ve bombalı saldırıdan sonra belki de bombanın basıncıyla Benazir’in kafasını aracına çarptığını ve kafatasının da bu sadmenin tesiriyle zarar görmesi ve parçalanması sonucu vefat ettiğini ortaya koyuyor. Öyleyse ateş eden olmadıysa burada bir intihar bombacısının varlığı da bir faraziye halini alıyor. Mesele belirsizleşiyor. Bu durumda pekala orada olan bir devlet görevlisi (mesela ISI mensubu veya kiralık katil) bu işi yapabilir. Eğer ateş açma ve intihar bombacısı kesin olsaydı Kaide’den bahsetmemiz de mümkün olabilirdi. Ama bu durumda bu tez temelden çöküyor. Dolayısıyla burada uygulanan model Budiyaf cinayetidir ve katil Müşerref’tir. Çünkü seçimlerden sonra iktidarı Benazir’le paylaşmak istemiyordu.

***

Benazir’in İslâmî kesimlerden kendisine gelebilecek saldırılardan korkmadığının iki delili var. Bunlardan birisi, ‘Dindarlar kadın öldürmezler’ ifadesidir ki bu beklentisini ortaya koyuyor. İkincisi de, gazetelerin yazdığı gibi ‘Pakistan’da başıma bir şey gelirse sorumlusu Müşerref’tir...” ifadesidir. Katilini önceden görmüş ve belirlemiştir. Adeta Mark Siegel’e vasiyet gibi cümleler sarfetmiş ve demiş ki: “Ölürsem, bilin ki, katilim Müşerref’tir...” Bu noktada Kaide günah keçisinden veya manipülasyondan başka bir şey değildir. Müşerref’in nifak politikası ülke olarak Pakistan’ı rehin ve esir almıştır. Kargil’deki saldırıları kendi iktidarında Swat ve Veziristan gibi ülke içlerine taşımış ve döneminde düşük yoğunlukta iç savaş yaşanmıştır. Müşerref’in ihtirasları Benazir’i öldürmekle kalmamış aynı zamanda İçişleri Bakanına göre sırada Nevaz Şerif veya Fazlurrahman da vardır. Bakan, Kaide’nin kara listesinde onların da var olduğunu ileri sürüyor. Halbuki Fazlurrahman medreseleriyle Taliban ve onun ötesinde Kaide’nin tabiî müttefikidir. Peki, Kaide veya Taliban tabiî müttefiki olan Fazlurrahmanı niye hedef alsın? Bunun makul izahı olabilir mi? Yoksa dikensiz gül veya iktidar bahçesi isteyen Müşerref, Kaide üzerinden muhaliflerini sindirmek ve susturmak ve sürgüne mi yollamak istiyor?

Benazir daha baştan beri kendisine koruma ve zırhlı araç tahsis edilmediğini ve bunun sorumlusunun da Müşerref olduğunu söylüyordu. İlk suikast belki ikincisi de Benazir’i korkutmak ve caydırmak amaçlıydı ama maksadı aştı. Hamid Gül gibi eski istihbarat başkanları da Benazir Butto’nun özenle ve dikkatle korunmadığını ve ortada koruma boşluğu olduğunu söylüyorlar. Benazir’in Amerikalı Sözcüsü Siegel, CNN’e verdiği demeçte aynı doğrultuda şunları söylemiştir: “Butto, talep ettiği güvenlik önlemlerinin kendisine verilmemesinden çok endişeli olduğunu söyledi...” Müşerref güvenlik boşluğu bırakarak kasıtlı bir biçimde Benazir’i suikasta açık hedef yaptı ve ardından da kendi adamlarıyla arbede çıkarttı. Son suikastta da olduğu gibi Müşerref’e yönelik suikastlerin tamamı şike şüphesi taşıyor. Müşerref ülkeyi suikast politikasıyla yönetiyor.

***

Aynen Nasır’ın 1954 yılında Amerikalıların tavsiyeleri doğrultusunda bir tertiple İskenderiye’de kendisine şike yoluyla (danışıklı döğüş) bir suikast tertip ettirmesi gibi. Böylece iktidarını sağlamlaştırmak istemiş ve ipleri eline geçirmiştir. Bu suikastle İhvan gibi muhaliflerini sindirmiş ve iktidardaki rakiplerine karşı da üstünlük sağlamıştır. Bununla birlikte, artık açıkça ortaya çıkmıştır ki Müşerref’in günleri sayılıdır. Önemli olan Pakistan’ın kazasız belâsız bu karabasandan ve vartadan en asgarî bedelle kurtulmasıdır. Pakistan’ın kurtuluşu üç önemli gelişmeye bağlıdır. Bunlardan birisi 11 Eylül atmosferinin ve travmasının dağıtılması. İkincisi, Amerikan vesayetinden kurtulmasıdır. Üçüncüsü de, kansız darbenin kanlı muhafızı haline gelen Müşerref’ten yakasını kurtarmasıdır.

30.12.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (29.12.2007) - Doğu’nun kızının akibeti

  (28.12.2007) - Mevlana Afrika’da

  (22.12.2007) - Avrupa’nın Kaddafisi

  (21.12.2007) - İslâmfobik kurgulu Amerikan seçimleri

  (20.12.2007) - Kaf Dağı/Mescid-i Aksa

  (19.12.2007) - Ya anlaşacaklar, ya da savaşacaklar

  (18.12.2007) - Dinî alanda laik tekelistan

  (17.12.2007) - Cahız’ın Türkleri; Türklerin Cahız’ı

  (16.12.2007) - ‘Sarsılmaz ittifak’

  (15.12.2007) - Tarihin topyekûn dönüşümü

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri