Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Avrupa’nın Kaddafisi



Sarkozy’nin bazı bakanları Kaddafi’nin ziyaretine kızdılar. Ben ise, bu kızgınlığa bir anlam veremedim. Bazı liderler birbirlerinin kopyası ve ikizi gibidirler. Belki de Kaddafi ile Sarkozy birbirlerine en yakışan ve birbirlerini tamamlayan iki lider. Benzerlik yönleri sayılamayacak kadar çok. Tadâta, yani sayıya gelmez. İki lider de karizmatik. Birisi Afrika ve Arap zirvelerinde taşkınlık yapıyor, krizler çıkartıyor. Sarkozy de Avrupa yakasında aynı şeyleri yapıyor. Avrupa’yı birbirine katıyor. Öykündüğü Napolyon gibi, bu katıp karıştırmayı silâhıyla değil, zikzaklarıyla yapıyor. Kısaca söylemek gerekirse, Sarkozy Avrupa’nın Kaddafi’si, Kaddafi de Ortadoğu’nun Sarkozy’sidir. Birbirlerini idare edip gidiyorlar. Bu kervana yakında Bush da katılırsa şaşırmamak lâzım gelir. Zaten tevekkeli ‘Kaddafi ile çok iyi anlaşırım’ diye boşuna kendisini aday göstermiyor. Ne diyelim, birbirlerini geç buldular, Allah erken ayırmasın. Bush, dünyayı küresel bir buhrana sürüklerken, Sarkozy Avrupa’yı, Kaddafi de Ortadoğu’yu öyle yapıyor. Bütün zirvelerde krizleri oynuyor. Bundan dolayı kendisine ‘kriz adam’ deniliyor. 1969 yılındaki darbesinden sonra, Kahire’deki Arap Zirvesinde Ürdün Kralı Hüseyin ile düelloya kalkışmışken, ateşkesi sağlamak ve tarafları yatıştırmak Nasır’a düşmüştü. Kaddafi bununla da kalmamış ve Nasır’ın halefi Enver Sedat’la da ağız dalaşına ve polemiklerine girmişti. Enver Sedat’ın durarak konuşmalarını alaya alıyor ve bu da Sedat’ı küplere bindiriyordu. Bunun neticesinde duâyen gazeteci Bob Woodword’ın da yazdığı gibi, Enver Sedat öfkesinden az kalsın Libya’yı işgal ediyordu. Sınıra asker yığmıştı. En son Suud Kralı Abdullah’ın da dengesini bozmuştu ve bunun neticesinde Libya Riyad’daki elçisini geri çekmek mecburiyetinde kalmıştı. Kaddafi, Erbakan’ı da neredeyse çadırında rehin almıştı. Bu kriz adamın Paris ziyareti de krize dönüşünce, Sarkozy’ye acıdım dersem yalan olur, lâkin orada Erbakan’ın sıkıntılı halini hatırladım. Kaddafi Paris’te yine numarasını yaptı. 30 bakire kızın koruması eşliğinde çadırında keyf çatarken Sarko the Sayan adıyla da anılan Sarkozy’ye kritik ve asabi anlar yaşattı. Bakire kızlar fantezi, ama bence Mezdeke grubunu da göreve çağırabilirdi, daha oryantal olurdu. Çağdaş Fatimi hanedanlığına daha bir yakışırdı. Bu istisnaî beraberlik, Fransız muhalefetinin ve basınının diline düştü. Liberation gazetesi Kaddafi’nin bu ‘tarihî’ ziyaretini ‘Sesinizi kesin satış yapıyoruz’ başlığıyla sundu ve duyurdu. Bununla birlikte, hâlâ anlamakta güçlük çektiğim hususlardan birisi Fransız Kaddafisi olan Sarkozy’nin taht-ı tasarrufunda bakanlık yaptığı halde, Libya’nın Kaddafisine dayanamayanlar. Burada çifte standart yok mu? Bunlardan birisi Senegal asıllı İnsan Haklarından Sorumlu Bakan Rama Yada. Libya’da insan haklarının olmadığını söylerken, Kaddafi bu hususta deplasmanda Fransızlara gol atma fırsatını kaçırmadı. Delidir, ama asla hafife alınabilecek birisi değildir. Düzenlediği basın toplantısında, Fransa’da insan hakları bulunmadığını ve banliyölerde ve Paris’in kenar semtlerinde göçmenlere göz açtırılmadığını söyledi. Kaddafi perdeyi aralayarak Fransızları can evinden vurmuştu.

***

Esasında, Kaddafi, Sarkozy ve Bush, aynı kalibreden liderler. Birbirlerini iyi anladıkları söylenebilir. Hatta gürültülü ve karizmatik ziyaret sonrasında Sarkozy adaşı Kaddafi için şunları söylemiş: “Onun teröre destek verdiğini söyleyenlerin alnını karışlarım.” Bu gibi haller için bizde ne derler: Bozacının şahidi şıracı. Vizyonları para, iktidar, güç ile fantezi üzerine kurulu. Kendisinden, ‘Küçük Napolyon’ olarak bahsettirmekten pek hoşlanan Sarko the Sayan, aynen Kaddafi gibi, bükemediğin eli öpenlerden. Sloganı şu: Alttakilerin canı çıksın, yaşasın üsttekiler. Çin’e gittiğinde, bundan dolayı olsa gerek, Tayvan’ın bağımsızlığını tasvip etmediklerini söyledi ve voleyi vurdu. Keza Rusya’da Putin seçimleri şaibeli bir şekilde kazandığında da Batılılar ona karşı mesafeli durdular. Sarkozy ise, seçimlerden sonra Putin’i ilk kutlayan Batılı lider oldu. Adam bir de şipşak. Pratik. Anında kıvırıyor. Bizi Avrupa’da istemese bile, yol göstermeden de yapamıyor ve alternatif üretmesini biliyor. ‘Avrupa olmazsa, size Akdeniz verelim’ diyor. Böyle de centilmenlik ruhu taşıyan birisi. Kaddafi farklı mı acaba? O da elini bükemediği için Bush’un elini öptü. Bunun ötesinde nükleer tesislerini sökerek bir gemiye yükledi ve Bush’a sanki doğum günü hediyesi olarak takdim etti. Bununla da kalmadı, İran ve Suriye gibi ülkelerin de kendisini izlemelerini tavsiye etti.

***

Esasında, Türkiye’ye de aynı pencereden bakıyorlar. Ha Sarkozy, ha Kaddafi. Kaddafi AB’ye girmesi halinde Türkiye’nin fundamentalizmin ve Bin Ladin’in Batı’ya Truva atı olacağını söyledi. Sarko The Sayan, aynı şeyleri söylemese bile, Türkiye’yi hazmedemeyeceklerini ve hayat tarzlarının farklı olduğunu söylüyor. Bernard Lewis ve Oriana Fallaci de bir zamanlar aynısını söylemişti. İlginçtir, yaşasaydı Oriana Fallaci de Sarkozy’yi severdi. Ama dünya liderleriyle röportajlar yapan Fallaci’nin, Kaddafi ile yıldızları bir türlü barışmamıştı. Onu kadınsı olarak tanımlıyordu. Pedikür ve manikür yaptırdığını savunuyordu. Bununla birlikte, yine de onlar zıt benzerler. Egzantrik yönlerini Machtpolitik tamamlıyor. Machtpolitik Realpolitik kavramının yerini almış bulunuyor. Bush, Putin, Müşerref, Kaddafi ve Sarkozy bu yeni lider kuşağını temsil ediyor. Bu liderlere teflon liderler de deniliyor. Kaddafi 1969 yılından beri iktidarda. İktidara doymuyor. Kendisinden sonra da oğlunu yerine bırakmak istiyor. Sarkozy ise, kendisine hanedan bulamayınca, Selanikli annesini turlarda maiyyetine kattı. Kaddafi’den farkı, hanedanlık anlayışının babadan oğula ve yeni jenerasyona ve aşağıya doğru seyir yerine, oğuldan anneye, eski jenerasyona ve yukarıya doğru seyri esas alması. Sarko The Sayan da diğer Yahudiler gibi anaerkil. Kaddafileri ne kadar eleştirirseniz eleştirin, yine de siyaset âleminde onlardan daha matrağını ve eğlendirenini bulamazsınız. Enver Sedat boşuna: “Kaddafi delidir, ne yapsa yeridir” dememişti. Ama Afrika’nın Kaddafisi bize diğerlerini unutturmamalı.

22.12.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (21.12.2007) - İslâmfobik kurgulu Amerikan seçimleri

  (20.12.2007) - Kaf Dağı/Mescid-i Aksa

  (19.12.2007) - Ya anlaşacaklar, ya da savaşacaklar

  (18.12.2007) - Dinî alanda laik tekelistan

  (17.12.2007) - Cahız’ın Türkleri; Türklerin Cahız’ı

  (16.12.2007) - ‘Sarsılmaz ittifak’

  (15.12.2007) - Tarihin topyekûn dönüşümü

  (14.12.2007) - Selefilikten radikalliğe

  (13.12.2007) - El Hac’ı hangi irade öldürdü?

  (12.12.2007) - ‘Kılıç dini’

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri