Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Rutin ve sınırlı



TSK’nin sınırötesi operasyonuyla ilgili çeşitli senaryolar ve iddialar var. Kimilerine göre tampon bölge kurma amacına matuf, kimilerine göre ise Kürt oluşumunu bertaraf etmek veya zayıflatmak için gerçekleştirilmiş bir operasyon. Aslında operasyonun mahiyeti basit. Havadan yumuşatılan mevki ve mevzilerin karadan da taranması. Zira hava harekatından sonra PKK unsurları, yine Kandil sırtlarında arz-ı endam ediyorlardı. Kısmen bunları elimine etmeye matuf bir hareket. Dolayısıyla operasyon tam da Dışişleri Bakanı Babacan’ın ifade ettiği gibi rutin dışı değil, rutin bir hareket. Hem rutin, hem de sınırlı bir hareket. Bununla birlikte, onu rutin dışı yapan 5 Kasım 2007 sonrası yeni dönem. Yani Türkiye’nin önce havadan sonra da karadan yine sınır ötesi operasyon yapabilmesi ve bu harekâtın Saddam sonrası en büyük harekât olma özelliği taşımasıdır. Türkiye zaten sınırötesinde 18 harekat yapmıştı. Daha önce zayıf konumda iken, Türkiye ile işbirliği yapan Kuzey Iraklı Kürt partiler, işgal sonrası ABD’ye yaslanarak Türkiye’ye kafa tutmuşlar ve devranın da böyle gideceğini ummuşlardı. Türkiye’nin yeni harekatıyla birlikte umdukları dağlara kar yağmıştır. Şimdi, ‘nerede hata yaptık’ diye düşünecekleri yerde, Amerikalılara lânet okuyorlar. Kendilerini sorgulayacakları yerde, başkalarını sorguluyorlar. Halbuki, Amerikalıların ahlâkî noktadan pragmatik oldukları bilinen bir gerçek. Onların çıkarlarından başka müttefikleri yoktur. Bunu bilmeleri gerekirdi. Niye, Türkiye ile müttefik idiyseler, yine o nedenle Kürtlerle bir dönem müttefik olmuşlardır. Çıkarlarına geldiği oranda ve müddetçe de bu böyledir. Övünmenin veya dövünmenin bir faydası yok. Bu durumda komik duruma düşen Amerikalılar değil, Amerikalılara güvenenlerdir. Bu kaçıncı lades. PKK’cılar da sadece Amerikalılara değil, ‘Bizi sattı’ diye Kürtlerin Mam veya Amerikalıların yeni Tom amcası Celal Talabani’ye de veryansın ediyorlar. Celal Talabani zaten kullanarak veya kullanılarak ayakta kalıyor. Adam profesyonel bir siyasî pazarlamacı. Adamın zaten hiçbir zaman kendi politikası olmadı ki… Hep aracıydı. Övünmenin, dövünmenin veya yerinmenin bir âlemi yok. PKK’lılar, Amerikalılara ve Talabani’ye kızmışlar. Barzani’yi ‘es’ geçmişler. Bu da Barzani ile işbirliği halinde olduklarını gösterir.

***

Sadece PKK’lılar değil, ‘geçmişte Türkiye ile iyi günlerimiz ve dostluklarımız oldu ve hatta PKK’ya karşı birlikte mücadele ettik’ diyen Neçirvan Barzani de PKK’lılar gibi hayâl kırıklığını ifade etmiş. ABD’nin Türkiye’ye istihbarat sağlamasını ve onun da ötesinde hava ve kara harekatı için izin vermesini dostluklarına yakıştıramamış. Zannetmiş ki, Barzani için ABD, Türkiye ile sürekli sürtüşecek. Kürt partilerin bir nevi fedaisi haline gelecek. Dolayısıyla Barzani ve benzerleri ABD ile ilişkilerin kimyasını kavrayabilmiş değiller. İlişkinin tabiatını hissi bağlama oturtuyorlar. Amerikalılardan güçlerini ve çıkarlarını aşan manevralar ve ittifaklar bekliyorlar. Christian Science Monitor gazetesine göre, Kuzey Irak’taki yerel Kürt yönetiminin üst düzey yetkilisi Neçirvan Barzani, Türkiye’nin, ABD’den aldığı destek ve istihbarat yüzünden “cesaretlendiğini” ileri sürüyor. Gazeteye göre Neçirvan Barzani, “Amerikalılar, Türklere istihbarat sağladı ve bölgemizi bombalamasına izin verdi. Şimdi de Türkler daha fazlasını istiyor. ABD’nin, Türklerin Irak hava sahasını kullanmasına izin vermesi büyük bir hataydı” görüşündeler.

***

Türkçe’de güzel bir tabir vardır. “El parasıyla gerdeğe girilmez” derler. Sudanlılar hep böyle yaptıklarından, ömür boyu gerdek borcu öderler. Baba Barzani de Mehabad’da Sovyet desteğiyle ve daha sonra da Şah’ın ve Amerikan desteğiyle hareket etti ve ömrünü yanlış güvenin hayâl kırıklığıyla birlikte gurbette tamamladı. Leyla Zana, kimi kastediyorsa, ‘ümmetçilerin’ Kürtleri yüzüstü bırakmalarından yakınıyor. Ve kendisi de kavmiyetçi olduğu halde, ümmetçi bilinen Şeyh Said’e atıfta bulunuyor. İlişkilerde tutarlılık arayanların, kendilerinin de biraz tutarlı olmaları gerekmez mi?

26.02.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.02.2008) - Denklem tersine döndü

  (24.02.2008) - Büyük pazarlık mümkün mü?

  (22.02.2008) - Baykal ve Özkök

  (21.02.2008) - Baykal ve Olmert

  (20.02.2008) - Modernistler ve reformistler

  (19.02.2008) - Kezzapçıdan korkma kezzaptan kork

  (18.02.2008) - Başörtüsü yasağının ‘üstad’ları veya bilim tapınakları

  (17.02.2008) - Baş açma merasimleri

  (16.02.2008) - Kenya ve Türkiye

  (15.02.2008) - Pozitivist laiklikten pozitif laikliğe

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri