Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Büyük pazarlık mümkün mü?



Kissinger kaç defadır İran’la anlaşmanın lüzumundan bahsetmektedir. Hatta Sünnî dünya ile Şiî dünya arasında soğuk savaş döneminde SSCB ile Çin arasında uygulanan bölme planına benzer bir planın uygulanmasının ve bu bağlamda Sünnî dünyaya karşı İran merkezli Şiî dünya ile diyalog ve pazarlığın kotarılmasının önemli olduğunu savunagelmiştir. İranlılar da Amerikalıların işaretlerine bigane kalmıyorlar. İran Dışişleri Bakanı Muttaki bir gün ABD ile ilişkilerini normalleştireceklerini ve devranın böyle gitmeyeceğini ifade etmiştir. İran Ulusal Güvenlik Danışmanı Ali Larijani ise ABD ile Irak’ta birlikte çalışmaya hazır olduklarını söyledi (Iran ready to work with US on Iraq, By Roula Khalaf and Najmeh Bozorgmehr in Tehran Published: September 30 2007, F.T.).

Larijani aynı sohbette Financial Times muhabirlerine şunu söyleyecektir: “Amerikalı yetkililerin Saddam’ın adamlarından İzzet Duri ile gizlice görüştükleri haber verilmiştir. Duri’nin Sünnî direnişin bir parçasını yönettiğinden şüphe yoktur. Bunun Irak halkı için bir felâket olacağı aşikârdır...”

Çok ilginç burada, ‘Irak’ın işgalcileri Iraklılarla değil bizimle görüşmeliler’ teklifi var. Ya da, ‘direnişçilerle değil, işbirlikçilerle ve onun da ötesinde bizimle görüşsünler’ talebi var. Kısaca, İranlılar ve onların Irak’taki uzantıları ABD ile masaya otururken Irak’ı temsil eden diğer unsurların masadan dışlanmasını istiyorlar. Kendilerine helâl, başkalarına haram. ABD ile işbirliği noktasında Larijani gibilerin bir teklifleri var: “Amerikalılar Irak’tan çekilme takvimlerini açıklasınlar biz de onlarla tam anlaşmaya varalım. Irak’ın istikrarı için onlara yardımcı olalım ve işbirliği yapalım...” Bir yazımda değindiğim gibi İran, Amerikalılar girerken yaptığı gibi çıkarken de misyonlarını kolaylaştırmak istiyor. Bunu Irak halkı lehine değil elbette kendi dar çerçeveli çıkarları adına yapmak istiyorlar. Peki, İran’ın ABD’nin Irak’tan çekilme takvimi ilân etmesi karşılığında tam bir işbirliği vadetmesine mukabil ABD’nin yaklaşımı nedir? El Hayat gazetesindeki bir yazısında İngiliz asıllı Ortadoğu uzmanı Patrick Seale, ABD ile İran arasındaki birinci şık olan savaş hâli veya İran’ı vurma siyasetinin şimdilik başarısız ve geçersiz olduğunun ortaya çıktığını ve geriye ikinci yani uzlaşma ve pazarlık ihtimalinin kaldığını hatırlattıktan sonra şu soruyu soruyor: “Is a Washington-Tehran ‘Grand Bagain’ Possible?” Yani İran ile ABD arasında büyük pazarlık mümkün mü? Savaş ihtimali bertaraf olunca geriye pazarlık ihtimali kalıyor. Bilindiği gibi 2007 sonlarında Amerikan istihbarat teşkilâtları (America’s National Intelligence Estimate) İran’ı savaşçı bir nükleer program yürüttüğü suçundan beraat ettirmişlerdi. Bununla birlikte, son sıralarda aynı teşkilâtlar vardıkları sonuçtan kuşkulanmaya başladılar. Yani ibreler hâlâ gidip geliyor ve belki de İran’a karşı baskı araçlarını canlı tutabilmek için bu yola başvuruyorlar. İran da aslında tırmandırma politikasıyla aynısını yapıyor.

***

Gelelim Patrick Seale’in analizine: “Birinci ihtimalin başarısızlığından sonra Washington’da ikinci ihtimali benimseyenlerin sayısı artıyor. Bunlar büyük bir pazarlıkla beraber farklılıkların giderilebilineceğini ve ikili ilişkilerin normalleştirilebileceğini savunuyorlar. Bunlardan birisi olan eski Ulusal Güvenlik Konseyi mensuplarından Hillary Man Leverett, iki ülke arasındaki normalleşmenin karşılıklı bazı şartlara bağlı olduğunu zikrediyor. Öncelikli olarak ABD, İran’ı tanımalı ve onunla diplomatik ilişkileri yeniden canlandırmalı. Bu meyanda İran’ın bölgesel rolünü de kabul etmeli. İran’ı, terörün hamisi ülke olarak damgalamaktan vazgeçmeli. Tek yanlı ambargoyu kaldırmalı ve İran’da rejim değişikliği için kuvvete başvurma seçeneğini de iptal etmeli. Bütün bunlara mukabil İran’la stratejik diyaloğa geçmelidir. Buna mukabil, İran’ın üzerine düşenler de şunlardır: Nükleer silâhlar da olmak üzere İran her türlü (kimyevî ve biyolojik) kitle imha silâhları edinme programlarından vazgeçmelidir. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (IAEA) ek protokolünü imzalamalıdır. Bu protokol âni ve baskın teftişlere izin vermektedir. Yine İran Hizbullah’ın, silâhlı bir güç olmasından siyasî bir sosyal harekete dönüşmesine yardım etmelidir...

Irak’ta siyasî düzeni istikrara kavuşturma çabalarına katkıda bulunmalıdır. Bunun dışında, Arap-İsrail ihtilâfının çözümü yönünde yapılacak görüşme ve müzakerelere muhalefet etmemelidir...” Aslında Cheney bunlara bir başkasını daha ilâve etmektedir. Basra Körfezi gibi petrol güzergâhlarını tehdit etmemesi. Bu analizinden sonra Leverett şunları söylemektedir: “ABD ile İran arasında yeni ilişkilerin tanzimi için böyle bir taslak iki taraflı büyük bir cesaret ve vizyon ister. Bu görev, gelecek Amerikan başkanınındır. Gerçekleştirildiği takdirde bunun dünyada Amerikan imajının düzeltilmesi açısından büyük yararları olacaktır. Irak, Lübnan, Pakistan, Afganistan gibi bölgelerde istikrara ve çözümlere katkı sunacaktır. Bütün bunların ötesinde İsrail ile Arap komşuları arasında en uzun dönemli çatışma hâlini de sona erdirmeye matuf sürece olumlu katkı sağlayacaktır...”

***

Temenniler güzel ama gerçekleşme ihtimali var mı? Aslında, Amerikalılar benzeri şartnameyi Hamas’ın önüne de koymuşlardı. Bu talepler veya şartlar üç maddede özetlenebilir. Hamas tarafından İsrail’in tanınması, şiddetin bırakılması ve Fetih’in yaptığı uluslararası anlaşmaların benimsenmesidir. Hamas pratik olarak değil de prensip olarak bunları kabul etmediği için bu pazarlık süreci askıda kaldı. Belki hiç başlamadı. Kabul etseydi ne olacaktı? O da Fetihleşecek ve İsrail yine bildiğini okuyacaktı. Çünkü İsrail, uluslararası anlaşmaları uygulamaya yanaşmayacağı için şiddet dinmeyecekti. Filistinlileri de tanıyor gözüküp tanımayacaktı. Onları tanıma karşılığında toprak vermesi gerekecek bu da işine gelmeyeceği için yapmayacaktı. Yapıyormuş görünmek için de taciz edici şartlar dikte edecekti. Ancak yine de Hamas ile İran’ı birbirine karıştırmamak lâzım. Zira Hamas’ın hiç gizli kapaklı ilişkileri olmamıştı. Bu tür ilişki tanımamıştı. İran’ın devrimden beri tarihi ise bu tarz başarısız gizli pazarlıklarla doludur. Buna binaen bir cephede tökezleyen pazarlık öteki cephede yeşerebilir.

24.02.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (22.02.2008) - Baykal ve Özkök

  (21.02.2008) - Baykal ve Olmert

  (20.02.2008) - Modernistler ve reformistler

  (19.02.2008) - Kezzapçıdan korkma kezzaptan kork

  (18.02.2008) - Başörtüsü yasağının ‘üstad’ları veya bilim tapınakları

  (17.02.2008) - Baş açma merasimleri

  (16.02.2008) - Kenya ve Türkiye

  (15.02.2008) - Pozitivist laiklikten pozitif laikliğe

  (14.02.2008) - ‘Gölge adam’ın öldürülmesi

  (13.02.2008) - İslâmiyet, Hıristiyanlığı da kurtaracak

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri