Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 23 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Habib FİDAN

Yazar, ne(den) yazar?



Çoğu zaman yazmak, yazmaya çalışmak, zihnimdekileri üsturuplu bir şekilde bir araya getirip kâğıda dökmek ve nihayetinde yazar olmak, benim için delilik rakımında gezinmekten başka bir şey olmamıştır. Öyle ya; yazarın, yazının ve dahi okumanın hak ettiği değeri görmediği bir toplumda böylesi maceraya kalkışmak, deli cesareti gibi bir şey olmalı.

Önce düşüneceksin, tembelliğe düşkün zihnini çalıştırmayı ihmal etmeyeceksin, hemen her türlü olumsuzluğa göğüs gerecek kadar mangal gibi bir yürek olacak sende. “Kurtlar Sofrası”nda “Bu da neci oluyor?” gibi lâkırdılara aldırmadan, bu kıldan ince ve kılıçtan keskince yolu arşınlayacak kadar sabır yüklü olacaksın. Sabır taşı olacaksın çoğu zaman. Ne kadar baksan da etrafına bakmayı ihmal etmeyecek, her an ve mekânda bakmanın püf noktalarını keşfedeceksin. Kalbinden çıkanı aklın tutacak ve kalemin duyacak kadar hassas bir ruh iklimini yaşayacaksın. Kullandığın dili en ince ayrıntısına kadar bilecek, hemen her kelimenin başka kelimelerle varyasyonlarını denerken, akla karayı seçtiğin günleri umursamayacaksın. Sonra, diyelim ki bütün bu imtihan kapılarını geçmeyi başardın. Daha bitmedi işin ey pürheves yazar! Göz nuru döktüğün yazılarının kıymet-i harbiyesi olmadı mı, yeniden başlayacaksın. Sonra hep “yeniden” lâfıyla yaşatmaya çalıştığın yazılarınla başbaşa kaldığın günlerde, satırlarda sıkışmış hayallerine büyük bir cesaretle bakmak canını acıtmayacak. Velhâsıl, bir farkındalığın verdiği baldıran zehrini kana kana içmeyi payına düşmüş sayacaksın.

Bu türden zorlukları görünce, “Düşündüklerinizi yazmaya değer bulmuyorsanız, yazmayın” diyen Tolstoy’a katılmamak mümkün değil. Çünkü yazı yazmaya kalkışmak, evvela kişinin düşüncelerini değerli bulmasına bağlıdır. Yani öncelikle dikenli yol olarak bellediği bir yolda her türlü zorluğun aslında yaşanmaya değer olduğunu bilmekle başlar yazarlık. Eğer buna hazırlıklıysa insan, yazı hayatında tıpkı Mecnun’un Kâbe’de Leylâ’dan ayrı düşmek istemeyişini, “Ya Rab belâ-yı aşkla kıl âşinâ beni/Bir dem belâ-yı aşktan etme cüda beni” gibisinden bir duâ ile dile getirdiği bir ruh hâli içinde olur. Çünkü yazmak da eğer aşk derecesinde bir tutkuya dönüşüverirse, işte o zaman bir aşkın verdiği derdi dillendirmek gibi bir hâl çıkar ortaya.

Şüphesiz, bu derdin dile gelmesi kadar insana huzur veren bir şey de olamaz. Söz gelimi, Sait Faik’in, gördüğü manzara karşısındaki duygu ve düşüncelerini yazıyla tablolaştırma tutkusu, bu yüzden “Yazmasaydım çıldıracaktım” gibi bir ifadeyle arz-ı endam etmiştir satırlarda. Çünkü çalışkan el, sabırlı parmak ve titiz bir kalemin iplik iplik dizeceği kelimeler türlü türlü canbazlıklar sergilerken, bu hayat oyununda kimbilir ne kadar anlam katarlar sahiplerinin ruhlarından. İşte bu sırdandır ki, yazı yazmak hayatın ânına, geçmişine ve geleceğine, “Ben varım!” diye haykırmak, tarihe not düşmektir bir bakıma. Bu açıdan Yahya Bey’in, “Bir dağılmaz âlî dîvânım var ey Yahya benim/Beylere paşalara varmak tenezzüldür bana” beyti, yazı yazmanın ne derece üstün ve kimi zaman kutsal bir anlam ifade ettiğini biraz olsun, anlatır herhâlde.

Şimdi; bu satırların yazarı olan ben, acısı ve acının verdiği tatlısıyla yazıya durmanın, yazıya durduğum dikenli yolun uyardığı farkındalığın verdiği tatlı bir sızı eşliğinde yazıyla tanıştığım ilk günleri hatırlarken, “Mânâ nerededir?” diye başladığım yolculuğun, şâirin, “Esrarlı vuslata bir adım kala/Hasretin vecdiyle, ben kement attım/Yürekte boğulmak, ne güzel bela/ Battıkça kurtuldum, çıktıkça battım…” dediği bir ruh hâli içindeyim.

Sanırım, yazmak böyledir işte…

Kısa bir aradan sonra köşemizden herkese merhaba…

23.02.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (04.08.2007) - What about God?

  (28.07.2007) - Yollardan bir yol

  (22.07.2007) - Hayır duâlarımız... Bedduâlarımız...

  (07.07.2007) - Bir ölüm analizi

  (30.06.2007) - Kitle(sel)leşmek üzerine düşünceler...

  (23.06.2007) - Bir kıvrımlık “s”dir hayat

  (02.06.2007) - Fetihten arta kalan düşünceler

  (26.05.2007) - Keşkeli cümleler kuruyorum, gözlerim kapalı

  (12.05.2007) - Yunusvârî nazarlara ihtiyaç var

  (05.05.2007) - Dilimize bayram ola(mı)

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri