Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Yasemin GÜLEÇYÜZ

Tesettür Risâlesi keşfedilirken (6) - Tesettür, kişiliği ön plana çıkarır



Bediüzzaman Hazretlerinin kaleme aldığı Tesettür Risâlesi’nin Birinci Hikmeti’nde yer alan kavramları anlayabildiğimiz ölçüde açma çalışmalarına devam ediyoruz. Rabbimiz, fark edip anladıklarımızı her an hayatımıza ihlâsla (sadece Allah’ın rızasını kazanmayı hedefleyerek) aktarabilme güç ve iradesi versin…

“Ve tesettür ile nâmahremin iştihasını açmamak ve tecavüzüne meydan vermemek, zaîf hilkatı emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kal’ası çarşafı olduğunu gösteriyor.”

Bediüzzaman Hazretleri burada kadınlara çarşaf mı giyin diyor? Kur’ân’ın tesettür emrini sadece çarşaf mı karşılar? “Siper” ve “kal’a” tabirlerini tercih hikmetleri ne olabilir? Kur’ân’ı ve sünneti ölçü alan Tesettür Risâlesini okuyan, anlayıp hayatına aktarmaya çalışan hanımlar için çarşaf ne anlam ifade eder? Bu çerçevede günümüzde epeydir gündemde olan tesettür defileleri ve tesettür modası kavramlarını nasıl açıklamak gerekir?

Yazımızda bu soruların cevapları üzerinde duralım…

ÇOK RENKLİ, ÇOK IRKLI, ÇOK DİLLİ BİR DİN

Tesettür Risâlesinin başında yer alan Ahzab Sûresinin 59. âyet-i kerimesinde “celâbîbihinne” denilerek çoğul olarak zikredilen kıyafetin tekil ismi “cilbab”dır.

Cilbabın ne olduğu konusunda İslâm ulemasının muhtelif yorumları vardır. Bununla birlikte “Omuzları örten başörtüden, ayak topuklarına kadar inen bir örtüye kadar bu işi gören her kıyafete şâmildir” diyen âlimlerin kat’î kanaati bulunmaktadır.

Dinimizde çarşaf giymek mecburiyeti yoktur. Kur’ân-ı Kerim çarşafı emretmez, tesettür emri ile “tek tip” bir kıyafet üzerinde durmaz. Zira dinimiz çok dilli, çok renkli, çok ırklı olmakla birlikte, çok farklı giyinme tarzlarını da bünyesinde barındırmaktadır. Kaynağını Kur’ân’dan alan tesettür emrinin uygulanışı her ülkede muhtelif şekillerde olmakta; coğrafî şartlar, gelenekler, tercihler ön plana çıkmaktadır.

Sözgelimi, sadece ülkemiz sınırları dahilinde bile tarihî seyri içinde başı örtülü peştamallı Trabzonlu hanımın tesettürlü kıyafeti ile ehramlı Erzurumlu kadının kıyafeti tesettür emrini karşılamakla birlikte, tarzları çok farklıdır.

Kur’ân-ı Kerîm’in tesettür emrinde açık ve net olarak anlaşılan şudur:

n El, ayak, yüz görünecek.

n Uygun bollukta olacak, vücuda yapışıp hatlarını göstermeyecek.

n İnce olup da altını belli etmeyecek tarzda giyinecek.

Bu standartlar dahilindeki her kıyafetin kadın için uygun olduğu konusunda âlimlerin kat’î ittifakı vardır.

Zaten yukarıda tesettürlü kıyafetin taşıması gereken zikrettiğimiz hususları da Peygamber Efendimiz (asm) Sahabe hanımlarından Hz. Esma’ya bizzat kendisi göstererek, ifade etmiştir.

TESETTÜR KADININ KİŞİLİĞİNİ ÖN PLANA ÇIKARIR

Bütün bu ölçüleri bir araya getirdiğimiz zaman ortaya çıkan tablo şudur: Önemli olan tesettür emrini uygulamakla “nâmahremin iştahını açmamak” yani “dişi”liğini ön plana çıkarmayacak bir “kişi”lik sergilemektir.

Mü’min bir insan olarak bize düşen Kur’ân-ı Kerim’in tesettür emrini uygulamada çarşafı tercih eden bir hanımın bu tercihine hürmet etmektir. Zaten “Tesettür sadece çarşafla temin edilir” görüşüne koca bir İslâm tarihi ve ülkeleri gereken cevabı vermektedir.

Peki, Bediüzzaman Hazretlerinin “siper, kale, çarşaf” kelimelerini tercih etmesindeki hikmetler ne olabilir?

Bu soruya en güzel cevaplardan bir tanesini, kendisini “ateist” olarak tanımlayan yazar Ece Temelkuran vermekte…

ÖRTÜ, ZIRH VERİR İNSANA...

“Kadın olarak toplumsal hayatın içinde var olmak ise hâlâ bugün bile tehlikelidir. İşyerinde tacizler, sokakta sözlü saldırılar… Bugün, bu kadar çağdaş elitimiz bile iş yerlerinde ‘genç güzel kadınları’ yumuşak yumuşak, ince ince taciz etmiyor mu? Bu ikilemlere hangi insanın benliği dayanır?

Örtü, ‘Ben kadınım ve bana zarar verirsen bir kadına değil, bir Müslüman’a saldırmış olursun’ zırhını verir insana.

Cumhuriyetin devrimleri ve sonrasında o devrimlerin gündelik hayatta uygulanışı kadınlara erkek egemen düzene karşı sosyal veya hukukî olarak bu kadar güçlü bir zırh sağlayabildi mi? Cevabını bütün kadınlar bilir. Bu kadar yazıp çizmeme, hiçbir dine inanmamama rağmen, itiraf edeyim ki, bu ikiyüzlü erkek dünyası içinde bazen ben bile kapanmak istiyorum. Türban takmak, çarşafa girmek değil, üstüme büyük bir nevresim çarşafı örtüp çıkmak istiyorum sokağa. Ve eminim işini gücünü yaparken binlerce tacize maruz kalan birçok kadın da böyle istiyordur.” (Ece Temelkuran, 19.9.2007, Milliyet)

İnsan “ateistim” dese de fıtratının sesini susturamıyor işte değil mi? Bu ses o kadar güçlü ki, Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle kadının “zayıf hilkati tesettürü emredip ve kuvvetli ihtar ediyor.”

Evet, işte Kur’ân’ın tesettür emrine riâyet etmek kadını hürriyetine böyle kavuşturuyor.

SEFİH MEDENİYETİN MODA PERDESİ ALTINDAKİ ESARET Sefih medeniyetin “özgürlük, çağdaş yaşam, moda” perdesi altında kadını esir etmek için kullandığı cazibedar tuzaklar…

Kadını “bakılacak bir dişi” haline getiren, “teşhir eden” ticârî çarklar…

Tüketim ekonomisinin, kadının maddî mânevî varlığını iliğine kadar emmek için kullandığı yöntemler…

Bir yönüyle de “Ekonomik özgürlüğü kazan, elindekileri bize aktar!” mantığı ile açıklanabilecek gösteriler, şovlar…

Defileleri ortaya çıkaran faktör ise moda şüphesiz. Moda adı altında kadını çepeçevre kuşatan güzellik malzemelerinden, saç stiline, giyilen kıyafetlerden takılan aksesuarlara, dinlenen müziğe kadar uzanan esaret zincirinin halkaları…

TESETTÜR VE DEFİLE YANYANA GELİR Mİ?

Son yirmi yıldır ülke gündemimizde yer etmeye başlayan “Tesettür defilesi” kavramı ise tam bir ucube! Sadece bu kavram bile tesettür konusunda zihinlerimizin ne kadar karıştığının en bariz delillerinden bir tanesi.

Çünkü “tesettür” ve “defile” kelimeleri taşıdıkları mahiyet itibarıyla birbiriyle yan yana gelemeyecek iki kelime.

Tesettür kadının “kişiliğini” kimliğini ön plana alırken, defile “dişiliğini” göstermeyi hedeflemekte, kadını bakılacak bir meta haline getirmekte. Tesettür defileleri bu cihetiyle mahiyetinde tesettürün ruh-u aslîsini inciten mânâlar, haller taşımakta.

Aynı zamanda sefih medeniyetin, Kur’ân’ın hükümlerine açıkça muhalefet etmektense “değişip dönüştürmeye” çalışmasına da ibretli bir örnek teşkil etmekte.

DEFİLELER DÜNYEVÎLEŞTİRİYOR

Tesettür defileleri, aynı zamanda gelir seviyesi yükselip, zenginleşmeye başlayan dindarların artık sıkça muhatap olduğu en büyük İlâhî imtihanlardan!

Zira bu ülkede asgarî ücretle insanlar yarı aç, yarı tok ev geçindirmeye çalışırken “moda-defile-marka kıyafetler” esareti içinde bu kıyafetlere kucak dolusu para harcamak zekâtı emredip, sadakaya teşvik eden, yardımlaşma ve dayanışmayı öğütleyen bir şefkat dininin mensuplarına ne derece yakışmakta?

Hele de Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle “şefkat kahramanı” olan kadınların bu konuda daha duyarlı olmaları gerekmez mi?

KIRMIZI ÇİZGİLER…

Tesettür defilelerini ortaya çıkaran faktör, şüphesiz tesettürün modası…

Aslında tesettür modası da, yine tesettür defilesi gibi ucube olan zihinlerimizdeki tesettür kavramı kargaşasının işareti durumundaki ayrı bir kavram. Moda zamana göre değişen, vücudun belli noktalarını ön plana çıkaran ögelerle donatılmakta. Kur’ân’ın tesettür emri ise on dört asırdır değişmiyor. Sadece kadının giyeceği kıyafetin sınırlarını tesbit ediyor, tercihi onun hür iradesine bırakıyor. Sınırları çizmekle birlikte “Helâl dairesi keyfe kâfidir” düsturunca modanın tesettürün ölçülerine tâbî olmasını da engellemiyor!

Ama söyler misiniz kırmızı çizgilere yakın durmak her zaman tehlikeli değil midir? Çok dikkat etmeye çalışmak gerekmez mi? Hele de bu hudut çizgileri İlâhî olursa?

25.05.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (18.05.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (5)

  (11.05.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (4) ŞEFKAT KAHRAMANI ANNELER

  (04.05.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (3)

  (27.04.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken (2)

  (20.04.2008) - Tesettür Risâlesi keşfedilirken... (1)

  (13.04.2008) - Her çöküş yeni bir başlangıçtır

  (06.04.2008) - Tüketim bilmecesi çözülürken…

  (23.03.2008) - İman inkılâbı

  (16.03.2008) - Fransız usulü mü dediniz?

  (08.03.2008) - Havva’nın kızları konuşulurken

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Zeynep RUHAN

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır