"Gerçekten" haber verir 31 Temmuz 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kazım GÜLEÇYÜZ

Cemaatler ve devlet



Bundan yedi sene bir ay önce yapılan MGK toplantısının ertesi gün “Rapordaki ilginç cümle” başlığıyla Hürriyet gazetesine manşet olan bir haber vardı.

Habere göre, toplantıya sunulan irtica mücadelesi raporunda, “devletin tarikat ve mezhepleri yanına çektiği” şeklinde bir ifade yer almıştı.

Haberin spotunda da şöyle deniliyordu:

“Tarikat ve mezheplerin önde gelenleri ile kurulan diyaloglar ve bu çerçevede sürdürülen çalışmalar sonucu, bu grupların devlet ve hukuk sisteminin içerisine çekilmesi ve devletin yanında yer almaları noktasında önemli mesafeler alındı...” (Hürriyet, 30 Haziran 2001)

(Bu çerçevede Yeni Asya’nın farklı duruş ve tavrını anlatmaya çalıştığımız 1 Temmuz 2001 tarihli, “Yeni Asya ve pazarlık” başlıklı yazımız için bkz. “Bu Bayrak İnmez” kitabımız, s. 79)

Aradan yıllar geçti. Ve kısa bir süre önce bir siyasetçinin şu değerlendirmesi basına yansıdı:

“Adına ne derseniz deyin, tarikat, cemaat veya hareket, bugün din ekseninde çalışan gruplar devletle anlaşmak istiyor. Talepleri şu: Siz bizim varlığımızı kabul edin, biz de sizin sınırlarınızı zorlamayalım.” (Mahmut Övür, Sabah, 28.6.08)

Bu siyasetçi neye dayanarak böyle bir iddiada bulunmuş, bilemiyoruz. Ancak tarikat veya cemaat adıyla var olan bazı oluşumların devletle muhatabiyet ve ilişki noktasında öteden beri hatalı ve sağlıksız bir çizgi takip ettiklerini dikkate alırsak, en azından “Ateş olmayan yerden duman tütmez” fehvasınca, bu iddianın bazıları açısından doğru olabileceği noktasına ulaşırız.

İfade edilmek istenen şeyin altı kazındıkça, hem devlet-din ilişkileri, hem laikliğin tarif ve uygulaması, hem derin toplum dinamikleri açısından, öteden beri tekrarlanan şablon ve tekerlemelere sığmayan ve sığması da mümkün olmayan son derece girift konular ortaya çıkıyor.

Devrim kanunları kapsamında “Kapattık” demekle, asırlardır devam eden tarikat geleneğini kesip atmanın ve bitirmenin mümkün olmadığı ya da toplumun manevî ihtiyaçlarını karşılamak üzere ortaya çıkan cemaatlerin baskılarla yok edilemeyeceği gerçeği, seksen senedir devam edegelen bu tartışmalarla tekraren teyid ediliyor.

Bu itibarla, devletin cemaat ve tarikatlara “yasadışı yeraltı örgütleri” nazarıyla bakma inat ve ısrarından vazgeçip onları rahat bırakması zamanı çoktan geldi geçti bile. Zaten onların devletten tek istekleri de bu: Gölge etmesin, yeter.

Ama bunun devlet adına çizilmiş ve hukukla da, demokrasiyle de bağdaştırılması imkânsız birtakım kırmızı çizgilere kayıtsız şartsız biat ve teslimiyet şartına bağlanması ve kimilerinin bu şarta boyun eğmesi, kesinlikle kabul edilemez.

Esasen, devletle cemaatlerin varlık ve faaliyet alanları tamamen farklı. Kesişen bir tarafları yok. Cemaatler, araya başka hiçbir şey sokuşturmadan, sadece ve sadece dine hizmet için var olan sivil dayanışma kümeleri. Devlet tarafından resmen kabul edilip tanınmak gibi bir dertleri de yok. Çünkü tamamen uhrevî amaçlı olmaları, onları böyle bir ihtiyaçtan âzade kılıyor.

Burada devlete düşen, alabildiğine geniş bir hak ve özgürlük ortamını tesis etmekten ibaret.

Oysa Türkiye’de başından beri cemaat ve tarikatlar iç tehdit unsuru olarak görüldü ve takip altında tutuldu. Kitap okuyup sohbet etmek için bir araya gelen insanlar basılıp karakollara götürüldü, hapislere atıldı, mahkemeye çıkarıldı.

Son dönemlerde ise bu baskılar nisbeten azalırken, tarikat ve cemaatleri içeriden dönüştürerek zayıflatma ve çökertme taktiğine ağırlık verildiği ve bunun için en etkili araçlar olarak cemaatleri siyasîleştirme, ticarîleştirme, STK’laştırma gibi yöntemlere başvurulduğu gözleniyor.

Böylece devlet, siyaset, iktidar, kadrolaşma, zenginleşme, sosyalleşme, kitleselleşme gibi başlıklar, cemaat ve tarikatlar açısından son derece ciddî, hayatî, kritik sınav alanları haline geliyor.

“Pazarlık” iddiaları da bu sınavların bir türevi.

31.07.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (30.07.2008) - Sessiz yürüyüş

  (29.07.2008) - Terör ve Ergenekon

  (27.07.2008) - Asırlık gecikme

  (26.07.2008) - Hürriyete hitap

  (25.07.2008) - Tan ve Ergenekon

  (24.07.2008) - Özkök ve 28 Şubat

  (23.07.2008) - Meşrutiyetten 100 yıl sonra demokrasinin neresindeyiz?

  (22.07.2008) - Kemalizmin iç kavgası

  (20.07.2008) - Bir bilirkişi raporu (2)

  (19.07.2008) - Bir bilirkişi raporu (1)

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır