"Gerçekten" haber verir 31 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Halil USLU

Kâinat kitabının yaprakları



Kâinatta abes, çirkin, mânâsız ve hikmetsiz hiçbir şeyin olmadığına inanıyoruz. Gerek gaflet ve gerekse bir vurdumduymazlık içinde, kâinatın sahibi Cenâb-ı Allah’ın sonsuz kudretiyle var ettiği bir çok bitki, sırlarına ulaşılmadan göçüp gidiyor. Kargo servislerine gelen, göndericinin ve alıcının belli olduğu paketlerin kargo yetkililerince açılmadığı ve bilinmediği gibi.

Beşeriyete Hâlıkını tarif eden, öğreten, kudretini müşahede ettiren “üç küllî muarriften” birisi kâinat kitabıdır. Kâinat kitabını niye okumayalım? Okumaktaki faydayı ve okumamazlıktaki zararı görmek lâzım. Bu itibarla kâinat kitabının yapraklarını, çiçeklerini okumak; her gün yeniden doğan güneş ve ardı ardına gelen rengârenk mevsimler gibidir. Sırlar, hikmetler, gayeler, lütuflar, ikramlar görülüyor pencerelerden, yapraklardan, çiçeklerden… Kâinatın içinde, kâinatın en münevver meyvesini veren ve içinde misafir eden dünyamıza dikkatle ve uydudan bakıldığında rengârenk... Bir ucundan bir ucuna bambaşka tablolar ve sergiler... Tabiat ve doğa diye adlandırmak, serginin ve tablonun Sahib-i Hakîkîsine en azından hakarettir ve cehaletin bariz bir örneğidir.

Bediüzzaman Hazretleri “üç küllî muarriften” bir diğeri olan Kur’ân’ı tarif ederken şu hususlarda bize ışık saçıyor: “Kur’ân, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi, ve âyât-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi… ve şehadet kitabının müfessiri, ve zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlâhiyenin mânevî hazinelerinin keşşâfı, ve sutûr-u hâdisâtın altında muzmer hakâikin miftahı, hem bir kitab-ı duâ, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı fikir... ve mukaddes bir kütüphane hükmünde bir kitab-ı semâvîdir.”1

Kur’ân-ı Hakîm müteaddit âyetlerde bitkilerden, meyvelerden ve hububâttan bahsediyor ve Cenâb-ı Lemyezel ve Şâfi-i Hakîkî onların önemini aklımıza açıyor. Elbette bizler de bu açıdan ve bu tarikte çalışmamız lâzımdır. Biz bu çalışmamızı ortaya koyarken, “Modern Tıb dünyasının tedavi usullerini bırakın, bizim anlatacağımız bitki, sebze, meyve ve Kur’ân’da zikredilen diğer şeylerle tedavi olun!” demek istemiyoruz. Bizim temenni ve hedefimiz, şahsımın da daima kullandığı ve faydasını gördüğü, fakat üstü tozlanan bu maddeler üzerine eczacılarımızın, eğitim dünyasının ve hâssaten tıp dünyasının eğilmesi, gerekli deneylerin yapılması, merhem, macun, tablet, şurup veya damla olarak halka arz ve tavsiye edilmesidir.

Kâinatın en büyük âyeti ve yaratılışının sebebi olan Fahr-ı Kâinat Efendimize (asm) bütün eşyanın mahiyeti Rabb-ı Rahim tarafından bizler için öğretilmiştir. “Tıbb-ı Nebevî” olarak isimlendirilen bu dal üzerine Efendimizin (asm) 14 asır önce söylediklerini ve zâtında uygulamasını, kullanılmasında büyük şifaların olduğunu bugün batı dünyası hayretle karşılıyor ve tasdik ediyor. İncir böyle, zeytin böyle, kabak böyle, çörek otu ve emsâli nebâtât böyle...

En başta bu ilaçların tesiri için “Ben bununla ve izn-i İlâhî ile ve Cenâb-ı Allah’ın Şâfî isminin tecellisi ile şifa bulacağım” duâ ve temennisi şarttır, yoksa tesirâtı zor görülmektedir. Çünkü müşahedem odur ki; “Ben kanseri yeneceğim, ben hasta değilim” inanç ve azmi neticesinde, hakikaten çok ağır hastalar kurtulmuşlardır. Bu itibarla takdim edilen bitki, meyve ve sebzelere O’nun adı ile Şâfii Hakikî’yi tefekkür ederek ve şifa bulacağına inanarak yönelmek, ruhta ve bedende muhteşem gelişmeleri gösterecektir inşaallah.

Sebze, hububat ve bitki ilaçları dar gelirliler için çok ekonomik ve iktisatlı. İlaçların yanına varılamadığı ve doktor muayene fiyatlarından ürküldüğü bu dönemde, halkın aktarlara dönmesi yalnız Türkiye’de değil bütün dünyada cereyan etmektedir. Tıp dünyası da bu nevî çalışmalara kendini mecbur hissetmektedir. “Eski yıllarda okul çocuklarının ceplerini kuru incir ile dolduran anneler, ne yazık ki; bugün çikolata ve abur-cubur ile dolduruyorlar ve çocuklar da hastalıktan kurtulamıyorlar.”2

Dipnotlar:

1- B.S.Nursî, Sözler, 25. Söz

2- Dr. Haluk Nurbaki.

31.10.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (24.10.2008) - Rusya’da yeni gelişmeler

  (17.10.2008) - Hastalık sebepleri

  (10.10.2008) - ABD halkı, hakkı bulacaktır

  (03.10.2008) - DİKKAT, PLÂSTİK İÇİYORUZ!

  (27.09.2008) - İngiltere’de yeni İslâmî gelişmeler

  (19.09.2008) - Bir damla su

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır