"Gerçekten" haber verir 27 Aralık 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

M. Latif SALİHOĞLU

İrade zaafiyeti



Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bütün hata, kusur ve zaaflarına rağmen, yine de büyük, güçlü ve dinamik bir devlettir. Bırakın dışarıyı, içeriden defalarca yıkılmaya, tahrip edilmeye çalışıldığı halde, yine de dimdik ayakta duruyor. Kan kusturan darbelerle, yıkıcı anarşi ve yakıcı terör belâsıyla başı defalarca belâya sokulduğu halde, yine de ümitsizlik girdabına düşmeden, azgın dalgalara mağlup olmadan, tıpkı vakur bir gemi gibi istikbâl sâhillerine müteveccihen yoluna devam edip gidiyor.

Ne var ki, aynı şeyleri bu muazzam devletin tek başına iktidarda olan hükûmeti için söylemek imkânsız.

Altı seneyi aşkın bir süredir tek başına ülkeyi idareye çalışan mevcut hükûmet, halihazırda tam bir zaaf ve acziyet içinde görünüyor.

İşte tablo meydanda: Kötü ekonomik gidişatı kontrol altına alamayan, AB ile müzakere sürecini hakkıyla yürütemeyen, tepetaklak yuvarlanan KOBİ'lere bir çare bulamayan, terörü durduramayan, fakirleşmeyi önleyemeyen, sayısı hızla çoğalan işsizler ordusunu dizginleyemeyen, sağlık hizmetlerini bir türlü düzene sokamayan, kanlı baskınlarda ihmali görülen komutanları hesaba çekemeyen hükümet, bir ülkenin en hayatî damarlarından biri olan bürokrasiye de artık tesir edemez bir hale geldi.

Evet, bürokratik nizamın kalbinde kriz üstüne kriz yaşanırken, hükümet, buna seyirci kalmanın ve zaman zaman şaşkınlığını ifade etmenin ötesine gidemiyor: "Aa, Türkiye'de ikinci bir Anayasa Mahkemesi varmış" şaşkınlığı...

Oysa, şaşırmaya hiç gerek yok.

Zira, varsa vardır; yoksa yoktur. Ya vardır, ya yoktur. Ancak, hayrete düştüğünüz yerde, bundan "hem vardır, hem yoktur" neticesi çıkar ki, bu da acziyetin en bâriz bir göstergesi olur.

Ne acıdır ki, sembolü terazi olan ve tam bir adâlet ölçüsü içinde hareket etmesi gereken yargı kurumları arasında derin yarıklar oluşmaya başladı. Üstelik, bu yarıkların Danıştay, Yüksek Seçim Kurulu ve Anayasa Mahkemesi gibi en yüksek mevkide görev yapan kişi ve gruplar arasında yaşandığı görülüyor.

Tepe noktasındaki bu "bağımsız" kurumların böylesi bir vaziyete düşmesi, amiyane tâbirle "tuzun kokması" demektir.

Ancak, o tuzu muhafaza etmesi ve kokmaması için, vakt–i zamanında gerekli tedbiri alması gereken de hükümetin kendisidir. Çünkü, hükümet, önünü görmesi, ileride olacakları ihtimal dahilinde tutarak strateji geliştirmesi, icabında köklü reformlar yaparak sistemi işlettirmesi gereken muvazzaf bir makam ve mevkidir.

Ancak, şimdi ortaya çıkan tıkanmalar, sürtüşmeler ve çarpıklıklar gösteriyor ki, bu muvazzaf hükümet, gerekli zamanda gereken tedbiri almamış ve mevcut hanlıklara, hımbıllıklara seyirci kalmakla yetinmiştir. Belki de, kendilerini tarif için sonradan uydurdukları "muhafazakâr demokratlık"tan anladıkları şey budur.

Oysa muhafazakârlık, inançta, ahlâkta, kültürde, örf ve adette olur; siyasette değil. Siyasette muhafazakârlık, düpedüz statüko ve tutuculuk anlamına gelir. Zira siyaset, hızla değişen ve gelişen dinamik bir sahadır. Onun için, bu sahaya statükoculuk değil, özgürlük ve dinginlik yaraşır. O da, mevcut iktidar partisinin ruhunda yok, zihninde yok, idrakinde yok.

Dolasıyla, her gün biraz daha hantallaşan ve hür iradeden çok statükocu kişi ve kurumların adeta boyunduruğu altına giren mevcut hükümetin yığıldıkça yığılan hata, ihmâl ve günahlarının şeriki, ortağı olmadığımız gibi, bu noktada bazı dostlarımızı da açıkça uyarmak istiyoruz: Lütfen, artık desteğinizi çekin ve katar katar yola dizilen taktik ve stratejik günahlara ortak olmayın.

Hâsılı, devlet boşluk kabul etmediği gibi, siyaset ve hükümet de boşluk kaldırmaz. Her ne kadar şu an itibariyle ciddî bir alternatif görünmüyor olsa da, bu halin uzun sürmeyeceğine ve siyasette yeni bir ümit, yeni bir heyecan dalgasının zuhûr edeceğine inanıyoruz.

Tarihin yorumu 27 Aralık 1907

Jöntürkler'in Paris'te II. Kongresi

Sonradan "Jöntürkler" ismini alan Yeni Osmanlılar, hareketin II. Kongresini yapmak üzere Paris'te biraraya geldiler.

Toplam üç gün (27–28–29 Aralık 1907) sürecek olan bu kongrede önemli bazı kararlar alındı. (I. Kongre 1902)

Alınan kararların başında ise, yaklaşık otuz senedir Sultan II. Abdülhamid'in başında bulunduğu Mutlakıyet rejimi döneminde işlenen hata ve günahların İslâmiyete mal edilmemesi gerektiği şeklindeki ifadedir.

Hürriyetin ilân edilmesi, Meclis'in açılması, anayasanın yeniden yürürlüğe konulması, dolayısıyla Meşrûtî Monarşinin yeniden tesisi yönündeki fikrî kararlılığın da teyid edildiği bu kongrede, bazı fikir ayrılıkları suyüzüne çıktı.

Askerî Tıbbiye kaynaklı İttihat–Terakki Cemiyeti taraftarları, merkezî otoriteye dayalı ve gerektiğinde komitacılık faaliyetlerinin de yürütülebileceği bir metodik eğilimden yana tavır takınırken, Prens Sabahaddin Beyin temsil ettiği "Teşebbüs–i Şahsî ve Adem–i Merkeziyet"çi görüştekiler ise, herşeyin açık şekilde ve şeffafiyet içinde yürütülmesi, Osmanlı'ın da bundan böyle federatif ve liberal bir yönetim şekliyle idare edilmesi gerektiği fikrini savundular.

Jöntürkler içindeki bu iki görüş, bir müddet sonra (1908'de) kesin hatlarıyla birbirinden ayrı ve farklı isimler altında partileşti: İttihat ve Terakki Fırkası ile Ahrâr–ı Osmaniye Fırkası.

Türkiye'deki siyaset, işte tâ o tarihlerden itibaren iki ana eksen üzerinde şekillenmeye başlamış oldu.

Aynı temayüller, 1950'li yıllarda ise, Halkçılar ve Demokratlar olarak kesin hatlarla belirginlik kazandı.

27.12.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.12.2008) - Açılımlar şüpheli, faturalar gerçek

  (25.12.2008) - Köken kurcalama hastalığı

  (24.12.2008) - Kur'ân'a bayraktarlık şerefi

  (22.12.2008) - Bir iman ve hidayet yolcusu:Sanatçı Yaşar Alptekin (2)

  (20.12.2008) - Bir iman ve hidayet yolcusu: Sanatçı Yaşar Alptekin (1)

  (18.12.2008) - İşin sırrı Ergenekon'da

  (17.12.2008) - Kürtler, Kürt–Teâli Cemiyetini dinlemedi

  (16.12.2008) - Çetecilik, profesyonel işi

  (15.12.2008) - Kıbrıs'ta diplomatik zafer

  (12.12.2008) - Siyasi değişimlerde iç ve dış faktörler

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır