"Gerçekten" haber verir 12 Aralık 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

M. Latif SALİHOĞLU

Siyasi değişimlerde iç ve dış faktörler



Tanzimat’tan bu yana siyasî tarihimizin dönüm noktasını teşkil eden hadise ve karar ve icraatlarda hem iç, hem de dış faktörlerin etkisi olduğu muhakkaktır. Sadece etkileme oranları farklıdır ve bazan da sıralama değişikliği olmuştur.

Melesâ, bir hadisede dış faktörlerin rolü ve etkisi ağır basarken, bir başka hadisede ise içteki gelişmelerin tazyiki ön plâna çıkmıştır. Ki, bunlar da zahirî sebepler olup, aslolan neticedir ve neticeden hasıl olan meyvelerdir.

Bu sebeple, peşin hükümlülükten uzak durmak gerek. Meselâ, bir şey Batı’dan, Avrupa’dan, yahut Amerika’dan geldi diye, onu peşinen hemen reddetmemeli. O işin mahiyetine ve gelişme seyrine bakmalı. Bizim için faydalı tarafı olup olmadığını değerlendirmeli. İyiliği, hasenatı ağır basıyorsa kabul görmeli; yok, şerli ve zararlı tarafı daha ziyade içimize sirayet ediyorsa, onu veyahut o kısmını reddetmeli. Aksi halde kendi yitik malımızı da başkasından geliyor diye- reddetmek durumunda kalırız ki, bunun mâkul karşılanacak hiçbir tarafı yoktur.

Şimdi de, bu teorik ölçüleri pratiğe dökmeye çalışalım.

1839’da ilan edilen Tanzimat-ı Hayriye üzerinde bir “ihtiyac-ı dahilî”nin etkisi olduğu muhakkaktır. Zira, eskimiş, köhneleşmiş olan kurum ve kuruluşlarda bir reorganizasyona gidilmesi gerekiyordu. Buna mukabil, bu fermânın ilânında dış baskıların, bilhassa gayr-i müslimlerin hâmisi rolünü üstlenen Avrupa devletlerinin tesiri de âşikârdır.

Aynı durum, şüphesiz ki 1856’daki Islâhat Fermanı için de geçerlidir.

1876’daki Kânun-u Esâsî’nin kabulu ile I. Meşrutiyetin ilânında ise, farklı bir durum söz konusu. Zira, bu büyük değişimler ve dönüşümlerin üzerindeki dahilî ihtiyaç ve taleplerin hissesi birinci plânda gelir. Evet, o tarihte Anayasayı hazırlar da, Meşrûtiyeti haraketle isteyenler de Ahrâr-ı Osmaniye denilen Yeni Osmanlılardı. Onların çoğu hürriyet, meşrûtiyet ve adâlet âşığıydı.

Kısa zaman sonra kesintiye uğrayan bu süreç, otuz küsur sene sonra 1908’de ancak dirilebildi. Bu tarihte ilân edilen II. Meşrûtiyet, şüphesiz yine dış baskılardan çok şiddetli iç taleplerin ve azimli mücadelenin bir meyvesi olarak ortaya çıktı. Bu nâzik ve nâzenin meyveyi kirletip çürütenler ise, ekseriyetle hariçteki zalimler ile onlara âlet olmuş içteki ahmaklar olmuştur.

1923’teki Cumhuriyet’in ilânı, mutlak ekseriyetle İstiklâl mücahitlerinin bir eseridir. İlândan hemen sonraki icraatlerin üzerinde ise, hemen bilkülliye ecnebî damgasını görmek mümkün. Hatta öyle ki Cumhuriyetin ilânından birtaç ay evvel alelacele yapılan genel seçimlerin üzerinde bile, Lozan gizli antlaşmasının koyu ve karanlık gölgesi vardır. Bilâhare yapılan icraatlerin ruhunu teşkil eden Batıcılık cereyanı ise, zaten izâhtan vâreste derecesinde baskın gelmiştir.

1945’teki çok partili sisteme geçiş hadisesinde dış etkenlerin rolü büyük olmasına rağmen, yine de çok hayırlı bir gelişmenin dönüm noktasını teşkil ediyor. Türkiye’yi BM’nin kurucu üyesi olarak aralarında görmek isteyen demokratik Avrupa ülkeleri, bize de demokratik sisteme geçiş mecburiyetini dayatmışlardır.

Bu yeni dayatma ise, kesinlikle Lozan dayatmalarıyla büyük çapta bir zıtlık teşkil ediyor. Dolayısıyla, güzel ve ahsen olmuştur.

Bugün aynı ülkelerin bizim önümüze koydukları AB normları, yahut Kopenhag Kriteleri de, emin olun ki aynen 1945’lerdeki taleplerin bir devamı ve uzantısı mahiyetindedir.

Aynı şekilde, bugün AB üyeliğine karşı gelen zihniyet, 1945’te yaşanan o harikulâde gelişmelere de karşıdır. Onu, bu açıdan iyi tanımalı.

Hülâsa, Türkiye sadece kendi iç dinamikleriyle, 1945’te tek parti rejimini sonlandırmaya ve demokratik bir sisteme geçmeye güç kuvvet yetiremedi. Bugünkü durum da hemen hemen aynıdır: Yine tek başına mevcut ayak bağlarından kurtulamaz, temel insan hak ve hürriyetlerini kâmilen işletemez. Bunun için, hürriyet, adâlet ve demokrasiyi şiâr edinmiş olan AB üyesi ülkelerin desteğine ihtiyaç var. Tâ ki, bir seksen yıl daha lüzumsuz zaman kaybına uğramayalım.

Tarihin yorumu 12 Aralık 2002

Türkiye Kopenhag Zirvesinde

Türkiye’de yeni bir hükümetin tek başına iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra, AB üyesi ülkeler nezdinde Türkiye hakkında son derce iyimser bir hava meydana gelmiştir. Zira, ortada aşılmaz gibi duran bir engel görünmüyordu.

İşte, bu iyimserlik atmosferi içinde 12 Aralık (2002) günü toplanan AB üyesi ülke temsilcileri, gündemin ana maddeleri arasında Türkiye’nin üyelik durumunu da aldılar ve neticede şu karara vardılar: “Kopenhag Kriterlerini yerine getirdiğine karar verilirse, 2004 Aralık ayında Türkiye ile müzakerelere başlama kararı da değerlendirmeye alınacaktır.”

Nitekim, aynen öyle oldu ve belirtilen tarihte Türkiye için müzakere takvimi başlatıldı. Ne var ki, Türkiye’nin bu takvime uygun bir hazırlık ve heyecan içinde hareket ettiği pek söylenemez.

Peki, neydi bu kriterler?

22 Haziran 1993’te yapılan Kopenhag Zirvesinde, Avrupa Birliğinin Doğu Avrupa’ya doğru genişlemesi kararına varıldı ve yeni üyeler için bazı şartlar ortaya kondu.

Bu şartlar, yahut kriterler, siyasî, ekonomik ve sosyal mevzuatın benimsenmesi olarak üç grupta toplandı.

Bunları da, genel hatlarıyla, üye ülkelerin çok partili bir demokratik sistemle yönetiliyor olması, hukukun üstünlüğüne saygılı, idam cezasının olmamamıs, azınlıklara herhangi bir ayrımcılığın bulunmaması, ırk ayrımcılığının yasaklanmış olması, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesinin tüm maddelerinin itirazsız kabul edilmiş olması gibi hususiyetlerin dikkate alınması ve uygulamalarla ispat edilmesi şeklinde özetlemek mümkün.

12.12.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (11.12.2008) - Gurbette bayram

  (10.12.2008) - Barış insanı, sûikast kurbanı

  (08.12.2008) - Dostça, kardeşçe bayramlaşma

  (06.12.2008) - Yakın tarih mahkemesi (8)

  (05.12.2008) - Yakın tarih mahkemesi (7)

  (04.12.2008) - Yakın tarih mahkemesi (6)

  (03.12.2008) - Yakın tarih mahkemesi (5)

  (02.12.2008) - Yakın tarih mahkemesi (4)

  (01.12.2008) - Yakın tarih mahkemesi (3)

  (29.11.2008) - Yakın tarih mahkemesi (2)

 
Ufo ısıtıcılar, infrared ısıtıcı, kumtel ısıtıcılar.
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır