Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi bazı merkezlerin bilgilerine dayanılarak yapılan bir araştırmada bütün dünya ülkelerinin ‘borç içinde yüzdüğü’ ortaya çıkmış. Çok dikkat çekici bir bilgi de şu: Toplam kamu ve özel sektörün yabancılara, yabancı para mal ve hizmet karşılığı dahil ödemesi gerekli toplam dış borç miktarını gösteren ‘’dış borç sıralamasında’’ dünyanın en büyük ekonomisi ABD başı çekiyor.
Araştırmaya göre ABD’nin 12 trilyon 250 milyar dolar toplam dış borcu (devlet ve özel sektör dış borç toplamı) bulunuyor. ABD’yi 10 trilyon 450 milyar dolar toplam dış borçla İngiltere, 4 trilyon 489 milyar dolar toplam dış borçla Almanya, 4 trilyon 396 milyar dolar toplam dış borçla Fransa takip ediyor. (AA, 1 Şubat 2009)
Haliyle ‘trilyon dolar’ dış borcu olan ülkeleri ‘milyar dolar’ dış borcu olan ülkeler takip ediyor. Türkiye, 247,1 milyar dolarlık toplam dış borç stokuyla dünya sıralamasında 23. sırada. Türkiye’yi 229,4 milyar dolarlık dış borçla Brezilya, 220,1 milyar dolarla da Güney Kore izliyor. Diğer taraftan, 6 merkezî hükümetin (Tayvan, Lüksemburg, Hollanda, İsviçre, Singapur ve İrlanda’nın) dış borcu bulunmuyor.
Tabiî ki dış borcun büyük olması tek başına bir mânâ ifade etmez. ‘Fakir’ bir ülkenin dış borcu ‘az’ olur, ama ödeme imkânı olmadıktan sonra o borç, ‘zengin’ ülkenin ‘çok’ borcundan daha tehlikelidir. Nasıl ki asgarî ücretli bir çalışan için ‘bir milyar TL’ büyük bir borç iken, ‘koçsa’ gibi zenginler için böyle bir rakam ‘borç’ bile sayılmayabilir.
Bununla birlikte, başta Amerika olmak üzere bütün ‘zengin’ ülkelerin borç batağına sürüklenmesinde her halde ‘mazlûm insanların ahı’nın da bir tesiri vardır. Dikkat edilirse en borçlu olan ülke Amerika ve onu izleyen İngiltere, işgalcilikte birbirlerine destek veren ve dünyadaki tepkileri dikkate almayan ülkelerdi.
Bunu yaparken de dayandıkları nokta, kendilerinin ‘en zengin’ olduğu teziydi. Yani, “Biz zenginiz, paramız var, sanayimiz var, teknolojimiz var. Ne istersek yaparız” diyorlardı.
Evet ‘zengin’ idiler, ama dünyada hiçbir şey kararında kalmıyor ki! Geçmiş asırlarda da çok ‘zengin’ ve güçlü ülkeler olmuştur. Ama yeri ve zamanı gelince o güçler sona ermiş ve mahvolup gitmişlerdir. En yakın örneği SSCB (eski Rusya) olsa gerek. Bu yıkılışların temelinde de büyük oranda adaletsizlikler ve haksızlıklar vardır.
İşte Amerika ve onun en büyük destekçileri ‘zengin’liklerine güvenerek zulümde lider oldular, ama aynı noktadan yıkılmak üzereler. “Mümkün değil, yıkılmaz” dememek lâzım. Hem ‘yıkılmak’ illa da yerine başka devlet kurulması anlamına gelmez. Eski gücünü ve kuvvetini kaybettiği anda ‘hükmen’ yıkılmış sayılır ki, gidişin o yönde olduğunda herkes ittifak halindedir.
Amerika’da patlak veren finansal krizin ne zaman sonlanacağı bile meçhul. Daha bir iki gün önce 3 yeni bankaya daha el konuldu, yani batan banka sayısı artıyor. Bu durum, “Alma mazlûmun ahını, çıkar aheste aheste” tesbitini bütün dünyaya bir defa daha hatırlatmış oluyor. Afganistan’dan Irak’a, alınan ‘ah’lar Amerika başta olmak üzere zulme sessiz kalan bütün dünyaya ‘borç’ olarak dönüyor. Allah (cc) muhafaza!
02.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|