23 Mayıs 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Selim GÜNDÜZALP

Duyulmuyor kalbin sesi


A+ | A-

Mekik gibi gidip geliyor günler. Geceyi gündüzden ayıramaz olduk... Çıkalım gidelim bir yerlere... Bu arzu biter mi, bu istek diner mi? Çıkalım da peki nereye? Yine kalbimizle; kendimizle başbaşa kalmayacak mıyız sonunda?

Kaçıyoruz aynalardan. Biz ayna olsaydık çoktan kırılırdık bu kaçmalardan. Bu üstünkörü bakmalardan... Hem de en ince yerinden “çıt” diye... Kırılırdık öylece kalırdık. Gafletle yaşanan anlardan bir iz, bir işaret bırakırdık. Nedir bu gürültü, nedir bu çok seslilik, nedir bu kirlilik? Niye bu kadar ucuzladı hayatlar... Nedir bu öfkeler, cinnetler, ard arda gelen çirkin sesler? Duyulmuyor kalbin sesi, duyulmuyor vicdanın sesi. Haykır be çocuk, bari sen haykır. Yanıyor içimizdeki orman cayır cayır. Ne oldu duygularımıza, ne oldu bize? Ey bu dünyanın insanları, ey Allah’ın kulları ne oldu bize, hepimize?..

Baştan aşağı gurur, enaniyet, benlik, riya ve gösteriş havuzunda boyanan ruhlar bu sahteliği kaldırabilir mi, bu kadar ağırlığı taşıyabilir mi? Bir hesap edeni olmalıydı. Hayatın bu yanını da anlatmalıydı... Vardı anlatan ama duyurmadılar, duyamadık. Kalbi sevgiyi ve özündeki iyiyi, imanı ne ettik, o güneşi nerede yitirdik?

Yıkılan her hayat bizim, sıkılan her kurşun bize de değil mi? Aynı gemide beraberce seyrediyoruz olanları... Hiçbir şey olmamış gibi Titanik orkestrasının şefi ve Titanik mensupları gibi... Bu kadar yanlış, bu kadar hata üst üste nerede ve nasıl geliyor diye biri çıkıp sormayacak mı? Herkesin yüzüne bir ayna tutmayacak mı? Beş vakit ezanların çağrısı da kulakta kalıp, kalbe inmiyor mu... Halimiz harap... Neden böyle ne olduk? Kalbimizi ihmal ettik, böyle de yaşanır zannettik... Aldandık, kaybettik. Ölümü de dünyevîleştirdik. Hafife aldık. Misafir olduğumuzu unuttuk. Her şeyin sahibi olmaya kalktık. Şeytanın azdırmasıyla hırsımız öfkemiz bilendi. Ucuz kahramanlar olduk isimleri anılan haberlerde, gazetelerde. Hayatın çivisi çıkınca böyle oluyor demek ki. Sonra o çiviyi yerine çakacak, bu dalgalanmaya dur diyecek cesur yürekler gerek.

Ve hâlâ birilerinin bilimsellik zırhına sığınıp insanın o yüce yanını Allah’tan uzak tutma çabaları, kapalı kapılar ardından Darwin’i anma toplantıları. Makyajlı tuzakları. Ama hiçbir şey doldurmuyor o yeri. Ne bilimin buluşları, ne derin görüşleri dolduramıyor kalbimizde dinden uzak kalan ve boşalan o hisli yeri..

İnsan bir kutsala inanmasın da sonu ne olursa olsun. Sonu cehennem de olsa... Kimin umurunda? Öyle mi? Aklını kalbine yedirmekle bitecek mi iş, düzelecek mi işler? Her adımda bir yanlış, her sözde bin yalan kaldırmaz bu terazi, bu kadar günahı taşımaz. “Tık” diye duracak bir gün kalmışsa eğer insanlığın kalbi, “tık” diye. Bakalım o zaman bizi hayata yeniden kim döndürecek? Kulağımıza kim fısıldayacak o hayata döndüren sözleri?

...

Hz. Peygamberimiz (asm) bir sohbette buyurdu:

“Demir paslandığı gibi, kalpler de paslanır.” Bir sahabe tarafından soruldu:

“Kalplerin pasını giderecek, parlatacak cilâ nedir yâ Resûlallah?”

“O Kur’ân’ı okumak ve ölümü düşünmektir” buyurdu. (Tâc)

...

Ümmü Seleme (r.a) buyuruyor:

“Hz. Peygamberimiz (asm) en çok, ‘Yâ Mukallibel-kulub, sebbit kalbî alâ dinik’ (yani; Ey kalpleri dilediği yöne çeviren Allah; benim kalbimi hak dinin İslâm üzerinde sabit kıl, kaydırma) diye duâ ederdi.” (Tirmizî)

...

Yine Abdullah b. Amr b. As anlatıyor:

“Ben, Medine’de ahşap evimi tamir için sıvamakla meşguldüm. Resûlullah (asm) bana uğradı ve: ‘Bu da ne ey Abdullah?’ diye buyurdu. Ben evin tamiriyle meşgulüm dedim. Allah Resûlü (asm) bana, ‘Ölümün gelmesi, bu evin yıkılmasından daha çabuktur’ buyurdu.” (Ebû Davud, Tirmizî)

...

Sevgili Peygamberimiz (asm), her olayı, her işi değerlendirerek sahabelerine ders verir, onlara ölümü ve ahireti hatırlatır, gaflete düşmekten sakındırırdı. Bu sözüyle de Abdullah b. Amr’a evini tamirden vazgeçirmek istememiştir şüphesiz. Ancak ölümün kişiye ne kadar yakın olduğunu hatırlatmak istemiştir.

En önemli yanımız kalbimiz. Onu tertemiz aldık ve tertemiz teslim etmeliyiz Yaratanımıza. Biricik gayemiz bu olmalıdır. Kahramanlık bu olmalıdır. Ne güzel seslenir Ziya Osman Saba:

“Kalbim, sen çocuk kaldın tanımadın kini,

Memnun olacağım senden bir baba kadar.”

Ne kadar güzeldir insan kalbiyle başbaşa kaldığında ona karşı yüzünün kızarmaması.

Geç kalmadan yıkamalıyız, hileden, korkudan, kinden... Pişmanlıktan, az ya da çok bütün günahlardan, o siyah noktalardan, yıkayıp arındırmalıyız kalbimizi. Dışımızı suyla nasıl yıkayıp temizliyorsak, içimizde birikeni de tövbe sularıyla yıkamalıyız... Yıkamalıyız şeytânî arzuları, şehveti, kini. Yıkamalıyız içimizdeki kirleri. Yepyeni ve tertemiz bir sabaha uyanmalıyız.

İnsan kalbiyle görüyorsa ve düşünüyorsa eğer, temizlenir imbiklerden geçe geçe... Darası alınmış saf hayatı müjdeliyor bize Yaratan. Hayatın üzerindeki korkuları kaldırıyor bir bir çekiyor rahmetiyle. Mü’min bir hayat yakışıyor bu dünyaya. Ve her insanın mutlaka her durumda, en zor durumda ve hangi şartlar altında olursa olsun, söyleyeceği bir sözü, ateşin bir sözü olmalıdır.

Hayatını terazinin bir kefesine koymalı, öbür kefesine de; “Elimden geleni yapacağım Allah’ım” demeliyiz.

Vicdanımıza yakın bir yerden gelen bu söz, bir tövbedir, karadan aka geçiştir. Hayatın tartılışıdır, birdenbire değildir, bir ömürdür bedeli ve ağır ağırdır. Şeytana karşı kalbimizin yüceldiği andır. Bir meleğin belki de, o mü’min alnı öptüğü andır. Boşuna dememiş Mevlânâ:

“Bazen bir adamın alnında, kâinatın kaderi yazılıdır.”

Ne sırlı anlar ve alınlar geçti bu dünyadan. Şehadet parmağını gökyüzüne kaldırıp giden ne insanlar, ne kahramanlar geçti bu dünyadan. İşte onlardan biri. Onca eziyet, onca işkence görmüş bir sahabe Habbab b. Eret. Son nefesini verirken; dili kalbine ve imanına nasıl tercüman oluyordu:

“Ölümden korkmuyorum. Dünyada iyi şeyler yaptı isem, mükâfatını göreceğim. İyi şeyler yaptı isem Cenâb-ı Hak Gafur ve Rahîm’dir.”

İlâhî, cehaletimizin ve gafletimizin büyüklüğüne rağmen bize ne kadar da lütufkârsın. Onca hata dolu ve çirkin işlerimize rağmen bize ne kadar da merhametlisin.

Hayret ki hayret...

Allah’ım sen bize ne kadar da yakınsın. Biz ise senden ne kadar da uzaklardayız. Allah’ım kalbimizi sevginle rızıklandır. Bizi öyle bir hizmette tut ki, bizi sana hemen ulaştırsın. Kapında duruyoruz, kovma bizi İlâhî. Yâ Rabbi, binlerce yem ve tuzak var. Bizler de yemsiz ve haris kuşlar gibiyiz. Bizi nimetlerine dalıp, gaflete düşenlerden eyleme. Hamdle, şükürle, tefekkürle ayılıp uyananlardan eyle... Âmin.

...

“Evet, kâinat sarayını tertemiz tutan bu ulvî, umumî tanzif, elbette ism-i Kuddûs’ün cilvesi ve muktezasıdır. Evet, nasıl ki bütün mahlûkatın tesbihatları ism-i Kuddûs’e bakar; öyle de, bütün nezafetlerini de Kuddûs ismi ister. (Haşiye) Nezafetin bu kudsî intisabındandır ki, ‘Temizlik imandandır’ hadisi, nezafeti imanın nurundan saymış ve ‘Muhakkak ki Allah çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever’ âyeti dahi, tahareti muhabbet-i İlâhiyenin bir medarı göstermiş.

“Haşiye: Kötü hasletler, batıl itikadlar, günahlar, bid’alar, manevî kirlerden olduklarını unutmamalıyız.” (Lem’alar, 30. Lem’a)

23.05.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.05.2009) - İnancı olanın yolu kaybolmaz

  (09.05.2009) - Annem annem güzel annem

  (02.05.2009) - Hayatı nasıl yaşıyoruz?

  (25.04.2009) - Yağmur kokan sabahlar...

  (18.04.2009) - Bir başka bahar

  (11.04.2009) - Aşk olsun Yâ Hû!..

  (04.04.2009) - EYVAHLAR OLMASIN!

  (29.03.2009) - Son gün bilinmeli mi?

  (22.03.2009) - Mehmed Âkİf Ersoy

  (14.03.2009) - Garip bir yolcudur insan

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H. İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl
Reklam Linkleri: Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis