15 Mart 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Hasan GÜNEŞ

Hayata minyatür bakmak


A+ | A-

Hayata ve hakikate perspektif mi bakarsınız, yoksa minyatür mü? Çoğunlukla, daha geniş bir perspektiften ve daha geniş bir açıdan bakmak istediğimizi söyleriz. Ancak cevap o kadar kolay olmamalı!

Çünkü bakış ve bakış açısı çok önemli! Mesnevî-i Nuriye’de dikkat çekici bir ifade vardır: “Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelime ile dört kelâm öğrendim…” Bu kelimelerden birisi “nazar” yani bakış ya da bakış açısıdır. Konu, diğer kelâm ve kelimelerle birlikte aynı bahiste detaylı olarak anlatılıyor. Bizim konumuz biraz farklı olmakla birlikte nazar ve bakışın ne kadar önemli olduğunu buradan anlamak mümkün.

Aslında minyatür, her ne kadar küçük, minyon mânâsında kullanılsa da tamamıyla doğru değildir. Kelimenin kökeni, nakış veya dikkat çekici kırmızı boya mânâlarına kadar uzanıyor. Son cümleden de anlaşılacağı gibi, minyatür derken resim san’atından bahsediyoruz.

Minyatür, Batıdan, Latinceden gelen bir kelime, bizde nakış ve tasvir denilmiş. Minyatür san’atçısına da nakkaş ya da musavvir deniliyor. Minyatür san’atı her ne kadar modern san’atın karşısında gerilese de, bir zamanlar hem Doğuda hem de Batıda çok yaygın idi. Özellikle kitaplardaki resimli anlatımlarda ve kitap kenarlarının süslemesinde çok kullanılan bir san’at idi. Kökeni de ta Orta Asya ve Çin’e kadar ve milattan önceki dönemlere kadar gidiyor.

Minyatür san’atını diğer perspektif resimden ayıran en önemli husus, resimlenen cisim ve objenin büyüklüğünün, uzaklığa göre değişmemesidir. Modern resimde malûm, uzaktaki bir insan ya da ağaç yakındakine göre daha küçük ifade edilir. Minyatür resimlerde ise, nakkaş uzaktaki insan ile yakındakini aynı büyüklükte çizer. Onun uzakta olması önemsiz olduğunu göstermez. Onu da en ince detayına kadar resmeder.

Perspektifte ressam, büyük göstermek istediği objenin yanına gelir, oradan bakar ve baktırır. İstediğini büyük, istediğini küçük gösterir. Şâir misali mübalâğa san’atıyla istediğini göğe çıkarır, istediğini yere indirir.

İnsan gözü ve ışığın yayılması perspektif resim anlayışına göre çalışır. Etrafımıza bakarken uzaktaki cisimleri uzaklığına göre küçük görürüz. Gözün Sâni-i Basîri olan Cenâb-ı Hak görüntüler dünyasını böyle yaratmış. Şüphesiz koca dağları minicik canlı bir kamera olan göze sığdırmak için en ideal çözüm bu! Ancak koca dağların da göz kadar küçük olduğunu düşünmemek gerekiyor. Gözün bakış tarzını, kalbin ve aklın bakış tarzına uygulamamak gerekiyor. Tabiî bu o kadar kolay değil! Çünkü ilim dünyası bile binlerce sene güneşin, yerküreden daha küçük olduğunu ve yerkürenin merkezde olduğunu düşünmüştür.

Minyatür san’atı ve ondaki objelerin büyüklükleri bize garip gelse de, bu aslında eğitim ve yetişme tarzımızdan ve bakış açımızdan kaynaklanıyor. Meselâ resim yapmaya yeni başlayan bir çocuğa uzaktaki insanların neden küçük çizildiğini anlatmakta zorlanırsınız. Çünkü o sâfi kalbiyle bakar; ona göre, uzakta da olsa yakında da olsa hakikat aynıdır. Ama yıllar geçtikçe, topluma uyum sağladıkça “Gözden ırak olanın gönülden de ırak olduğunu” kabullenmeye ve ırak etmeye başlar. Uzaktaki hakikatleri küçük ve soluk, yakındakileri de büyük ve parlak görmeye başlar.

Hemen yakınındaki bir kardeşinin yaptığı küçücük bir hatayı dağ gibi iyiliklerinden ve vasıflarından büyük görür. Uhuvvet Risâlesinde ifade edildiği gibi, âdi taşlar hükmündeki hata ve kusurları, Kâbe ve Uhud Dağı hükmündeki vasıflardan ve ortak noktalardan büyük görür. Kendisine zararı dokunmadığını düşündüğü uzaktaki bazılarının cinayetlerini ise perspektif resmin bir köşesinde küçücük görür, önemsemez. Halbuki hayata minyatür bakabilsek uzakta da olsa, yakında da olsa; bizim zararımız ya da faydamız ne olursa olsun; gerçek büyüklüğü ile resimlense hayata bakış açımız ve hayatın rengi daha farklı olurdu.

Evet, insanların ekseriyetinin hakikatı kavrayamamalarının ve aldanmalarının en önemli sebeplerinden birisi de bu bakış tarzıdır. Nitekim Sözler’de, ehl-i dalâlete ve şeytana denilir: “Pek uzaktan baktırmakla aldatıyorsun. Yıldızı, yıldız böceği gibi küçük gösteriyorsun.” Evet, onlar gerçeği küçültemezler sadece insanları ondan uzaklaştırarak küçük gösterirler.

Mesafe nasıl yanıltıyorsa, zaman da aynı şekilde insanı yanıltan en önemli faktörlerden ve insanın en önemli zaaflarından birisidir. Kısa vadedeki küçük bir menfaati ve lezzeti, ilerdeki dağlar büyüklüğündeki mükâfata ve cezaya tercih eder. Fakat zaman çabuk geçer! İnsan ne kadar uzaktan bakarsa baksın, hatta deve kuşu gibi kafasını kuma bile gömse; hakikat değişmez. Ölüm var, kabir var, âhiret var! İnsanların ekseriyeti bu bakış tarzıyladır ki, ahireti kaybettiği gibi dünyayı da kazanamaz.

Yine insan kâinatın medar-ı iftiharı ve şu âlemin yaratılış sebebi olan Peygamberimize (asm) bin dört yüz sene uzaktan, akıl ve kalb gözündeki binbir zafiyetle bakar, kavrayamaz. Hâlbuki, kıyamete kadar devam edecek o inkilab-ı azimi, büyük değişim ve dönüşümü görmek ve idrak edebilmek için ayağına gitmek ve içinde bulunduğu şartlarla müşahade etmek gerekiyor. Onun için Bediüzzaman Hazretleri hakikatı arayana, “Gel seninle, Ceziretü’l-Arab’a, Asr-ı Saadete gidelim” der, hakikatı yakından bütün gerçekliğiyle ve azametiyle gösterir.

İslâmî hakikatlara Batının ben-merkezli felsefesiyle bakmak hep yanıltıcı olmuştur. Onlar coğrafyada bile Ortadoğu ve Uzakdoğu gibi tabirlerle kendilerini merkeze alıp dünyayı öyle tarif etmişlerdir. Medeniyetteki tarifleri de aynı şekilde ben-merkezlidir, perspektif bile değildir, derinlikten uzak tek gözlüdür.

Belki de, hayatı ve hakikatı bütünüyle; yakın-uzak; bugün-yarın demeden, olduğu gibi resimlemek ve idrak etmek, bizi diğer canlılardan ayıran en önemli özelliktir.


"HABERDE DOĞRULUK, YORUMDA İSABET"
www.sentezhaber.com

15.03.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Geri


Önceki Yazıları

  (23.11.2009) - Allah’ın Resûlü’ne (asm) muhabbet

  (09.11.2009) - Genleri değiştirilmiş fikirler

  (03.11.2009) - Ekmek ve sirk

  (13.10.2009) - Münâzarât ve Ashab-ı Kehf

  (05.10.2009) - Nurlu fetih nesli

  (14.09.2009) - Yaz üçgeni

  (31.08.2009) - Ramazan ve rahmet sofrası

  (17.08.2009) - Şark açılımı ve Medresetü’z-Zehra

  (10.08.2009) - Ruhun tatili

  (08.07.2009) - Beyazlaşma ve Batılılaşma

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nurullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl