Cihad, çalışmak, cehd ile gayret etmek anlamındadır. Müctehid ve mücahid de bu kökten gelir. Temelde cihad, maddî ve mânevî olmak üzere ikiye ayrılır. Maddî cihad, beden ile, mal ile yapılan cihaddır.
- Vasıtaları yönünden cihad: İlim, dil, mal, beden ile cihad.
- Hedef ve alanları açısından cihad: Nefs ile cihad, şeytana karşı cihad, münâfıklarla cihad, kötülüklere karşı cihad, fitne ve fesada karşı cihad, bağîlerle cihad, dış düşmanlarla cihad.
Her Müslümanın cihad-ı mânevî ile görevli olduğunu gösteren âyetlerden birisinin meali, “Allah yolunda nasıl cihad etmek gerekiyorsa öyle cihad edin. Dinine yardım etmek için sizi O seçti ve dinde üzerinize büyük bir güçlük yüklemedi...” (Hac Sûresi, 78) şeklindedir.
“Nasıl cihad edilmesi gerekiyorsa” cihadın çeşitlerini dikkatlere sunar. Bu zaman, maddî değil, cihad-ı mânevî zamanıdır. Onun da silâhı ve malzemeleri, “kelâm, ilim, kalem, hilim, selâmdır (barış, emniyet, güven)
Bugün, onların elinde, “fen, felsefe, ilim, teknoloji ve sanayi silâhları” vardır. Müslümanlar silâh, teknoloji, muhabere vasıtaları, araç-gereç bakımından da çok çok zayıf. Kurmay bir komutan, böyle bir orduyu cepheye sürmez, süremez! Dışarıdan alınan silâhlarla da onlara mukabele edilemez! Dolayısıyla, “beden ve silâh” ile harici cihad vakti de bitmiştir. “Zîra, medenilere galebe çalmak ikna iledir; söz anlamayan vahşîler gibi, icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.” (Tarihçe-i Hayâtı, internet, s. 52)
Bediüzzaman, “Asıl mesele bu zamanın cihad-ı manevîsidir.” diyerek cihad stratejisini çizer. (Beyanat ve Tenvirler, s. 254)
Bunu fiilen de göstererek, dahilde maddî değil, mânevî cihadın yapılacağını şu hâdise ile vurgular:
“O sıralarda çıkan Şeyh Said hadisesiyle hiçbir ilgisi olmadığı, hattâ hådise öncesinde kendisinden destek isteyen Şeyh Said’i bu niyetinden vazgeçirmeye çalıştığı halde, Bediüzzaman hadise sonrasında, Van’da ikamet ettiği uzlethânesinden alınarak Burdur’a, oradan da Isparta’nın Barla nâhiyesine götürülmüştür. Burada ‘manevî cihad’ hizmetini başlatmış.” (A.g.e. s. 19)
Evet, bu zamandaki, cihad, “inkâr-ı Uluhiyyet, felsefenin tasallutu, fen, sanayi/teknoloji silâhına” ilim ile, kalem ile, kelâm ile cihad etmek gerekir.
Dolayısıyla “Cihad-ı haricîyi (de) Şeriat-ı Garranın berahin-i katıasının (kesin ispat delillerinin) elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zîra, medenilere galebe çalmak ikna iledir; söz anlamayan vahşîler gibi, icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.” (Tarihçe-i Hayâtı, internet, s. 52)