Acaba tembellik, fakirlik ve bunlardan doğan ümitsizlik, mutsuzluk, huzursuzluk kader, kısmet, talih, nasip midir? Bediüzzaman olmadığını şöyle izah ve ispat eder:
Suâl: “İnşaallah, tâliimiz varsa biz de göreceğiz. Bize tevekkül kâfi değil midir?”
“Cevap: Bîçare tâliinize siz de yardım etmelisiniz. Bağdat tarrarları gibi olmayınız. Sizin atâlet bahanesi olan şu teşebbüssüz tevekkülünüz, nizâm-ı esbâbı reddettiğinden, kâinatı tanzîm eden meşîete karşı temerrüd demektir. Şu tevekkül döner, nefsini nakzeder.” (Münazarat, Enstitü/internet, s. 30.)
Yankesici, dilenci demek olan tarrarların en büyük emeli çalışmadan ve bir an önce mala kavuşmak, zengin olmaktır. Tarrar beleşten ve kolaydan geçinmek isteyen, tembel ve asalaktır. Bu gayeye giden dilencilik ve yankesicilik hem haram hem de kainatta cari olan “sünnetullah, adetullah, sebeplere”, yani, fıtri kanunlarına aykırıdır. Zenginliğe ve refaha ulaşmanın yolu kainattaki fıtrata uygun hareket etmek, çalışmak ve şeriatın men ettiği gayrı meşru yollardan uzak durmaktır.
Tevekkül, farzdır ve güzel bir haslettir. Allah’a imanın derecesini gösterir. Ancak tevekkül başkasından, Allah’tan sadece beklemek değildir.
“Şu tevekkül (çalışmadan yalnızca beklemek, anlamındaki tevekkül) döner, nefsini nakzeder”, bozar, geri çevirir. Yani, sonuç vermez. Allah’ın koyduğu kanunlara uymayan O’na tevekkül etmiyor, isyan ediyor. Bediüzzaman, “Siz de üzerinize düşeni yapın ki, gelecek nesil neticeye kolay ulaşsın. Tembelliği tevekkül olarak görmeyiniz. Tevekkül, üzerine düşeni yaptıktan sonra, Allah’ın tekvini şeriatına, kanunlarına itimat etmek ve çalışmayı yaptıktan sonra kısmetine, verdiğine kanaat etmektir” dersini verir. Kanaat, yeterli bulmak değil, çalışmayı yaptıktan sonra kısmetine, nasibine, verilene razı ve memnun olmak ve çalışmaya devam etmektir.
Tarrarlık; yani yankesicilik, bir tercihtir. Keza, cehalet, tembellik de tayin edilmiş değil, tercihtir.
Aslolan çalışmaktır. Çalışmak, “İnsan için yalnız çalışmasının karşılığı vardır.” (Necm Suresi, 39.) mealindeki ayete göre Allah’ın koyduğu bir kanundur ve herkes için geçerlidir. Hangi din, inanç, düşüncede olursa olsun, çalışan karşılığını alır. Çünkü, O’nun koyduğu fıtri, tekvini şeriat olan tabiat kanunlarına uymak, Şeriata uymuş demektir ve kazanır!