"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cezalar caydırmıyor

Ekrem KILIÇ
29 Eylül 2012, Cumartesi
Suç işleyen bir insanda vicdan çürümüşse, ona ne ceza verirseniz verin, pişmanlık duymayacaktır.

Aynı suçu bir daha işlememesi ve masumların, o gözü dönmüş şahsın muhtemel tecavüzünden korunması için cezanın caydırıcı olması gerekir. İnsanoğlu, hürriyet tahdidi şeklindeki cezalardan hiç etkilenmemektedir. Ömür boyu hapis bile olsa buna alışıp bir şekilde kendisini teselli edebilmektedir.
Bu özelliklerindendir ki Cenab-ı Hak, yarattığı insan cinsi için en uygun cezayı Kendisi takdir etmiştir. Ne çeşit suça ne türlü bir ceza uygulanacağını, gönderdiği peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla bildirilmiştir. Bunun dışındaki, beşeriyetin uzun tecrübeler sonucu kazandığı kurallara uygun cezalar, eğer İlâhî cezaya mutabakat göstermiyorsa ıslah edici olmamaktadır.
Avrupa Birliği’ne girmek hevesiyle, bizde idam cezası kaldırılmış durumdadır. Bu cezanın hâlen uygulandığı birçok medenî ve gelişmiş ülke var… Cinayet gibi geri dönülmesi ve telafisi mümkün olmayan zararlara karşılık olarak, hukuka gerçekten kıymet veren hakperest hâkimlerce, her türlü delilin hakkıyla değerlendirilmesi neticesinde hükme bağlanan idam kararlarının neresi gayr-i insânîdir?
Cani tarafından hayatına son verilen mazlumun hakkını hiç düşünmeden, maktulün ailesinin rızasını almadan, olayın kendi başına gelmesi halinde nasıl bir kararın daha âdil olacağını tefekkür etmeden böyle bir ceza değişikliği hayra mı, şerre mi hizmet etmektedir?
Hadiseler göstermiştir ki, insan, bedeninde hissetmediği cezadan korkmamaktadır. Bazen hazır bir tokat, bir hafta hapis yatmaktan daha etkili olmaktadır. Tabii, bu cezalandırma sistemi öyle keyfî bir şekilde, isteyenin istediğini uyguladığı bir hal değildir. Peşin olarak tarifi muhkem şekilde yapılmış şu suça, şu şartlar altında işlenmesi ve şu şekilde ispat edilmesi halinde şu cezalar verilir denilmiş olması lazımdır. Yani, suçun ve cezasının açıkça ve herkese şamil olacak şekilde kanunla belirlenmesi gerekir.
İlâhî dinler, bilhassa indirildiği zamandan beri hiç değişikliğe uğramamış bulunan Kur’ân-ı Kerîm ve son dinin tebliğcisi Hz. Muhammed’in (asm) hadisleri ışığında yüzyıllar boyu tedvin edilen bir hukuk sisteminde suçların cezası, işleyeni müteessir ve mağduru teskin edecek ağırlıkta idi. Öyle propaganda edildiği gibi, cezalar keyfî değildi. Özellikle hayat söz konusu ise, devletin en üst hüküm makamınca hukuka uygunluğu tasdik edilmedikçe infaz edilmezdi.
Din ve devlet işlerinin ayrılığından dem vurularak, Avrupa ülkelerinden ithal edilen ceza hukuku, kaç kere değiştirildi. Geçmiş yılların istatistik bilgilerine bakılırsa, büyüyen toplumla birlikte, artan nüfustan daha hızlı bir şekilde suçlar arttı. Cezalar caydırmaz oldu. Hele, bu son değişiklikle idam cezasının kaldırılması, cinayetleri teşvik eder bir mahiyet kazandı.
En ufak bir hiddet neticesinde eşini, çocuklarını, akrabalarını katledenler, idam cezasına çarptırılacağını bilseydi ve kendisinin darağacında asılacağını hayalinde canlandırsa idi; bu kadar rahatça cinayet işleyebilir miydi?
Bir bomba ile yüzlerce masumu öldürmeye azmeden kişi, yakalanıp idam edileceğini nazara alsa, o âleti kolay kolay kurabilir miydi? Uyuşturucu ve sair vasıtalarla beyni, şuuru, fikri ve hayali felç edilmiş şahısların canlı bomba olarak kendini de imha etmesi, cezanın caydırıcılığı ile alâkalı değildir. Bir insanın nasıl bir cinayet âletine çevrilebileceğinin mücessem şahididir. Bu da düşünülmesi, çare aranması gereken ayrı bir konudur.
Neden herhangi bir kanun dinî esasa dayanırsa laikliğe aykırı olsun? Bir toplumun çoğunluğu böyle bir uygulamayı kabulleniyorsa kime ne? Putperestlik ve erken Hıristiyanlık dönemlerinde temelleri atılan; sonraları laiklik ilkesi ile Avrupa’da uygulanmaya başlanan ve sözde herhangi bir dine dayanmayan hukuku tedvin edenlerin dayandıkları esasların haklılık derecesi nedir?
Böyle bir hukuk dayatmasında, olsa olsa güçlü milletlerin ve onların meydana getirdikleri devletlerin kendi inançlarına uymayan başka topluluklara cebren ve hile ile kabul ettirmeye çalıştıkları bir sistem söz konusudur. Demokrasinin gerçekten uygulandığı yerlerde, tek hukuk sistemi olmayabilir. Arzu eden, tâbi olmak istediği hukuk sistemini de seçebilmelidir. Her vesile ile karalanan Osmanlı Devletinde böyle bir uygulamanın varlığı bilinmektedir. Müslüman çoğunluk, kendileri için kabullendikleri kanunî mükellefiyetleri gayr-i Müslim azınlıklar için mecbur kılmamışlardır. Ancak kendilerinin istemesi halinde İslâmî hukuka göre yargılandıkları bir gerçektir.
Amerika gibi dünya devletlerinin en ilerisine yerleşmiş bir devlet bile idam cezasını kaldırmamışken, Avrupa Birliği’ne alınma ihtimalinin çok zayıf olduğu görülen memleketimizde, son günlerde birçok yazar tarafından dile getirildiği üzere, özellikle terör suçları başta olmak üzere cinayet suçlarında idamın uygulanması suça lâyık bir ceza olsa gerektir.

Okunma Sayısı: 538
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı

    En Çok Okunanlar