İşte Seyfeddin Ağabeyim de böyle derin izler bırakmıştı hayat yolumda.
İnsan ölürken bütün hayat serencamı gözlerinin önünden geçermiş. Birbirini Allah için seven insanlarda da böyle olurmuş.
Güzel ağabeyimin vefat ettiği haberini aldığımda onunla geçirdiğim günlerim, saatlerim, dakikalarım, anlarım geçti gözümün önünden. Onun, birebir zaman ayırdığı nadir insanlardan biri olarak ben, geçmişin güzelliğini, ânın hüznünü, müstakbelin özlemini yaşıyorum, ‘Kişi ancak sevdiğiyle beraberdir’ sırrına mazhar olmak ümidiyle.
Uzun seneler önce soğuk bir Şubat akşamında hiç tanımadığım bir arkadaş, hiç tanımadığım bir semtte, hiç tanımadığım bir apartmanda, hiç tanımadığım insanlarla tanıştırmıştı. Ben tedirgin, biraz gergin biraz da merak ve utangaçlık arasında bir yerlerde, odanın bir köşesinde oturmaya başlamıştım. 5 kişiydik. Hepimiz gençtik. Gece saat onbir civarlarıydı. Odaya birisi girdi. Hani derler; ilk intiba ilk 20 saniye çok önemlidir diye. O ‘biri’ geldi, gözlerimin içine baktı. Çağrı filminde geçer ya; bir putperest, Peygamberimizin (asm) önünden geçerken göz göze gelirler. Putperest der ki; “bu adam da kim böyle! Sanki ruhumun derinliklerine baktı.” İşte ben de tam buna benzer bir ruh hâline girmiştim. Sanki ruhuma baktı O ‘biri’. Adı Seyfeddin’di.
Ben, saçları uzun, üzerinde ucube bir kıyafetle karşısındaydım. O, bütün bu ‘önyargıları’ geride bırakarak, ‘hoş geldin kardeşim, kalk da bir musafaha yapalım’ dedi. Musafaha yaptık, kucaklaştık. Bana sarılırken 1-2 saniye gözleri kapalıydı. Yıllar sonra anladım ki her musafahada beni ruhunda hissederdi. Güzel ağabeyimin o hâlet-i ruhiyesi benim ruhumda derin tesir uyandırmıştı.
Belki, şunu diyebilirdi birileri ‘Canım altı üstü bir tanışma, neden bu kadar edebiyat yapıyorsun?’. Evet ilk intiba beni çok etkilemişti. Çünkü ilk defa bir dershaneye gitmiş, risâlelerle tanışmış, ilk defa kendimi ‘ait’ hissetmiştim. ‘Tamam’ demiştim, ‘doğru yerdeyim.’
İşin en önemli tarafı; yıllar boyu her musafaha yapışımızda ‘aynı ilk intiba’yı hissedişimdi. İnsan ilişkileri değişik hadiselerle ve zamanla yıpranırmış. Güzel ağabeyimin, ilk tanıştığımızdaki samimiyeti, ne gözü kapandığında ve vücudunda diğer hastalıklar tavattun ettiğinde; ne de benim hayatım ve ben hâlden hâle girdiğinde hiç değişmemişti. İlk tanıştığı Evren’e karşı samimiyeti, yıllar boyunca Evren’de gördüğü eksiklikler, kusurlar ve yanlışlara rağmen hiç değişmemişti. Yıllar sonra görmese de, yine sorar ve selâm gönderirdi.
O benim için bir ‘model’di, tıpkı bir çok değerli arkadaş için olduğu gibi…
Ben 20’li yaşlarda, bir nevi, hayatı ondan öğrenmiştim. Ailevî, sosyal ve insanî ilişkilerimin nasıl olması gerektiğini risâlelerden delilleriyle izah ederdi. Aşırı giden her davranış ve duygumu beni incitmeden, eleştirmeden, fark ettirmeden yönlendirirdi. Üzüntülü bir gün yaşamışsam, 2 saat sonra bir bakardım, kendimi şevkle Risâle mütalâa ederken bulurdum.
Derdimi kendi şahsına değil, Risâlelere anlatmayı öğretti bana. Ve her sohbetimizde onu değil Risâleleri dinlerdim. Yıllar sonra bugün bile bir derdim olduğunda Risâlelerle hemhâl ederim.
Çok iyi bir dinleyiciydi Seyfeddin Ağabey. Bu sebeple çok iyi anlar ve çok iyi analiz ederdi. Ona her yanlışımı, her davranışımı açtığım halde, bir gün bile incitmedi, kendine küstürmedi. Doğru yerde doğruyu söylemekten de geri durmadı.
Dilinde hep ‘şevk’ kelimesi olurdu. Kızdığında en fazla gülerek ‘keçeliii’ diye bağırırdı.
Bazen sabahlara kadar müzakereli dersler yapardık. Ben uykusuzluktan bayılırken kendisi sanki yeni başlıyor gibi dinç olurdu. Yazdığım yazılarda, arkadaki teşvikçi hep o oldu.
Dedim ya hatıralarımız geçer gözümüzün önünden;
Yeri geldi gençken evden kovulduğumda bana dairesini açtı, yeri geldi çocuğumun muayene ücretini verdi, yeri geldi herkes yargılarken o anlamaya çalıştı. Yeri geldi ben onu hiç aramazken, arar, halimi sorar, selâm gönderirdi. Beni olduğum gibi sever, gerçekten takdir eder, yol gösterir, şahsî kusurlarımı görmezden gelirdi.
O, benim için en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaştı.
“Ve yu’sirûne alâ enfüsihim” (Onları kendi nefislerine tercih ederler...) âyetinin çokça yakıştığı ender kişilerdendi...