"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kundurama kum doldu

12 Mayıs 2013, Pazar

Kundurama kum doldu atmaya kürek gerek.
Nazlı yârin yanında yatmaya yürek gerek.
Yağlı lokma yiyene baklava börek gerek.
Tesirli müshil yoksa çiğ köfte çörek gerek.
Kalp çadırı devrilmiş, dikmeye direk gerek.
Kulağıma kir doldu atmaya kepçe gerek.
Kulak varaslı kepçe, bu kepçeye ne gerek.
Çarığıma çöp doldu, atmaya kova gerek.
Gönül kuşu ayazda, sıcak bir yuva gerek.
Çizmeme çakıl doldu atmaya kepçe gerek.
Uslanmayan arsıza; zincir, kelepçe gerek.
Huzur yolu çamurlu, kum ile çakıl gerek.
Temizlenen yollardan, sağlıklı nakil gerek.
Tevile muhtaç sözü, tevile akıl gerek.

Kıymetli dostlar, oldum olası bazı halk müziği parçalarına ait sözleri hep manasız ve mantıksız bulmuşumdur. Bu anonim halk türküleri arasında, “tamam, halkımızın malıdır, halkın bütün tabiiliğiyle söylemiş olduğu saf, katkısız bir biçimde dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelmiş ezgiler, deyişler” diyebileceklerimiz olduğu gibi, mantığa ters, gelenek ve göreneklerimizle, inancımızla kan uyuşmazlığı içinde hayat bulmaya çalışan, ama kaynağında yok edilmesi gereken; ahlâka mugayir ifadeler ihtiva eden türleri de bir hayli fazla… Bunlar da sanırım dine değişik yollarla o “hırsızlanan bal” misali sokulan İsrailiyat ve hurafe türünden; zamanla kültürümüzle entegre olmuş, başka kavimlerin kendilerine ait bazı söz ve san’at biçimlerinin nesilden nesle aktarılan yansımalarına ait, biçim değiştiren ifadelerdir diye düşünüyorum.
Bakınız; kunduraya kum dolunca atmaya kürek gerekir mi? Burada bir mantık aramak mantıksızlık değil mi? O zaman çizmeye çakıl dolunca da atmaya kepçe mi gerek? Nasıl bir kürek gerek kunduraya dolan kumu boşaltmak için? Kunduranın içindeki kum kürekle nasıl boşaltılacak? Böyle bir küreğin ebatları kaça kaç acaba? Daracık kunduranın içine girecek kürek, metal mi yoksa plastik mi? Yoksa kundura ince bir lastik mi? Küreğin gireceği bu garip kunduranın numarası kaç? Bu kunduranın içindeki nereden geldiği belli olmayan kumu boşaltmak için çağın en son teknolojik ürünü bir kürek çeşidi üretilmiş de bizim mi haberimiz yok? Kunduranın içine giren kumu temizlemek için bildiğimiz kürek kullanılacaksa, bu küçücük kunduranın içine sığar mı? Bu sözleri söyleyen bir Amazon mu? Mitolojik bir şahsiyet mi? Herkül mü? Yeşil Dev mi? Dişi bir gulyabani mi? Bu ayaklar nasıl ayaklar? Bu kundura nasıl bir kundura?
Hem sonra, kunduranı dışarı bırakırsan kum da dolar, çakıl da dolar, toprak ta… Böylesine korumasız kunduraların içine başta akrep olmak üzere bir yığın zehirli böcek de girer. Camilerden bile ayakkabı çalanların cirit attığı bir devirde kunduranı dışarıda bırakmanın sebebi ne? Ayrıca, ayağa giyilmiş masum bir kunduranın içine kum niye girsin ki? Yanlış ayakkabı mı giyilmiş oluyor? Geniş mi geliyor kunduraki, kenarından falan kum giriyor içeriye? Zamanında gerekli tedbirler mi alınmamış, ne?… Belki de maksat başka bunlar bahane…
Adamın derdine bak!...
Kulağını tersten göstermenin âlemi var mı bilader?
Yapacağın bütün iş kundurayı ters çevir… Pat pat iki fiske… İşlem tamam… İçinde kum da kalmaz çakıl da…
 Aslında kunduraya kum dolduğunda atmaya kürek değil, akıl ve mantık gerek. Kafayı kullanmasan kundurayı kürekle, çizmeyi kepçe ile boşaltmaya çabalamak gibi bir ahmaklığın içine girer, el âleme rezil olursun. Kundurayı kürekle temizlemeye kalkan zihniyetin bu memleketin kaç yılını heba ettikleri ortada… Onlara kalırsa, bir bataklıktaki sinekleri temizlemek için de nötron bombası gerek... Nitekim kundurayı ters çevirip kumu boşaltmak benzeri, bataklığı, basit, mantıkî yöntemlerle kurutmayı denemezler… İşlerine gelmiyor çünkü… Bunlar, fezanın derinliklerindeki gök cisimlerini keşfetmesini biliyorlar da “pilavın altındaki pişmiş piliç”i mi bilmiyorlar? Bunlar ille de deveye hendek atlatmaya çalışan çamurcular… Ah bunlar yok mu, bunlar!...
Ayağında kundura yar gelir dura dura…
Nasırlar ayağımı çürüttü, tabanı vura vura…
Pardon!… Genç ömrümü çürüttüm, göğsüme vura vura…
Yar, geliyor mu duruyor mu belli değilken göğsüne vura vura ömrünü çürüten memleketteki bu ahmakların haline bak bi!… Sussan korkak, konuşsan ahmak, çok konuşsan lak lak diyorlar… Ben ne deyim a dostlar?
Ayağında kundura bağırıp çağırıyorlar lâf do‘kundura’do‘kundura’. Bu kundura başka kundura…
Bu kunduraya da ne hikmetse yalnızca hep böyle arızî türküler eşlik edebiliyor. Bu kundura “onlar”ın kundurası… Bizim toprak burası…
Ayağa ayakkabı, terlik, bot, çizme, çarık, leken giyince bir şey olmuyor da kundura giyince kıyamet kopuyor işte… Bir taraftan yar geliyor dura dura… Hem geliyor hem duruyor… Bu da böyle bir kundura…
Kunduraya kum dolduğunda temizlenmesi ne kadar basitse, yüreğe imansızlık, kin ve nefret kumu girdiğinde, arkasından o pisliklerle dolu olarak bir de “mühürlenmiş katı kalp” hadisesi var ki, temizlenmesi de o kadar zordur. Kunduraya kum dolmuş, ayakkabıya toprak girmiş, ayakkabı çamura batmış, tabanı atmış, bunlar için endişeye gerek yok… Esas endişe duyulacak olan; kalbe, beyne, damarlara, vücudun zerrelerine kadar sirayet eden müzahrefatın temizlenmesi meselesidir ki, nice akîl insanlar var; ömürlerini bu yolda tüketiyorlar, ama yine de temizledim diyemiyorlar. Ellerinde tövbe, istiğfar kürekleriyle ve bütün yürekleriyle af dileyerek bu illetlerden kurtulmaya çalışıyorlar.
“Kundura”nın devamı şöyle:
Nazlı yarin yanında yatmaya yürek gerek.
Yar… Kürek… Yürek… Ne alâka?...
“Bir fırın yaptırdım doldurdum ekmekleri,
Gel beraber yiyelim yaptığım çörekleri.
Evreşe yolları dar, bana bakma benim yârim var.
Arkandaki yeleği ben örmedim mi yârim,
Kızlarla konuşurken ben görmedim mi yârim.
Yeleğinin içinde mavi boncuk nazarlık,
Benim yâre hediyem bir ufacık gerdanlık.”
Gibi bir şey oluyor yani…
 Şurada, yarin yanında yatmak için yürek gerektiğinden bahsediliyor. Yüreğin yoksa yârin yanında da uzağında da evinde kapını kilitlesen de rahat uyuyamazsın ödlek herif!... Bu sendeki korku Allah korkusu değil. Meşrû dairede harekâtını icra ediyorsan korkacak bir şey yok ki... Meşrû dairede, Allah’ın emir ve yasaklarına uymak şartıyla yarin yanında yatmak için de dağda bağda yatmak için de neden yürek gereksin ki? Demek ki o yar dediğin hatunla olan münasebetinden doğan korku, bu münasebetin hayvanî sarmalında beynin uğradığı hasarın cehennem azabıyla oluşturduğu bileşke korkudur… Olması gereken de budur… Ama burada senin korktuğun kullar... Yani o yarin anası, babası, akrabaları falan…
Allahtan korkmuyorsan, melekler başta olmak üzere şahitlik eden mahlûkattan utanmıyorsan, yürekmiş, kürekmiş, börekmiş, çörekmiş bir kıymet ifade etmez. Hadi oradan…
Devamı var:
Nanay gülüm nanay, nanay yavrum nanay.
Aman başım nanay
Ağrıdı dişim nanay,
Çok içmişim nanay.
Nanay gülüm nanay
Nanay yavrum nanay.
Nanay da “yok” demektir biliyorsunuz…
Böylesine çok içip, zir zurna sarhoş olursan bu şekilde de saçmalar durur, o güzelim türküleri rezil edersin işte... Neticede dişin de ağrır, dizin de ağrır, başında ağrır, kalbin de… Böyle devam edersen, uzun süre içmeye devam eden, defalarca tövbe edip bir türlü terk edemeyen diğerleri gibi siroza bile yakalanırsın.
Ey insan olmak için elzem olan bütün güzelliklerini ucuza satmak için olmadık insan kaynaklarından müşteri arayan, aklı gözünde, iblisin izinde, hayvan tarzında insan müsveddeleri!...
Biz bu türküyü şöyle söylüyoruz:
Kalbime maraz doldu, atmaya iman gerek,
Nura gark olmak için, sabır ve zaman gerek.
İmanlı başım hay hay,
Misvaklı dişim hay hay,
Zemzem içmişim hay hay,
Hizmettir işim hay hay.
Hay hay gardaş hay hay
Hay hay candaş hay hay,
Hay hay sırdaş hay hay.
 


ÂŞIK HİZANî

[email protected]
Okunma Sayısı: 6481
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • hasan yeşilkaya

    12.5.2013 00:00:00

    İbrahim kardeşim dua ve selamlar, Kundurama kum doldu, konulu yazınızı okudum, çok güzel ifade buyurmuşsunuz, ne diyelim, dediğin zaman Anadolu kültürü der çıkarlar, neden dersen ,Ahmed in Hasan ın Ayşe nin Fatma nın içinden geldiği gibi yansıtmış, o şahısın kültür düzeyi nedir, hangi ortamda söylemiş, ama aşık Veysel in Benim sadık yarim kara toprak mısraları hepside güzel,kalbi söylediği beli, öteki gibi değil, , Acizane   Ali Oktay kardeşe   2 yıl önce benim, Açılmış bahçenin gonca gülleri,Temaşa için geldim seyrana ,Hal lisanı ile söyler dilleri, Şakıyan bülbüle geldim,bunu bir beste yapın dedim,cevap bile vermedi,sonunda kendim aldım sazı elime ses yok ama Neşet in DİLİ KIRŞEHİR adlı türküsünden   esinlenerek yapmaya çalıştık olmuyor,
    makamında söylemeye   çalıştım, nerede, Bir sanatkarın bestelemesi daha iyi olur düşüncesindeyim, sizin   hiciv de ols a yazdığın tüm şiirler bestelenir, bir tema var , Bunun gibi daha niceleri , saygı   ve selamlar Alla emanet olun,yazmaya devam

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı