Ecdadımız bilhassa Yavuz Sultan Selim, Dünya haritasını önüne koyuyor ve “Bir padişaha çok, iki padişaha az” diyor. Mısır seferine çıktığı zaman Mukaddes Emanetleri getirirken 39 tane hafız Kur’ân okuyor. Bir hafız eksiktir. Yavuz Sultan Selim, hafız olduğu için o da Kur’ân okumaya başlıyor ve 40 hafız tamamlanmış oluyor.
Kervan yürürken Yavuz Sultan Selim atından iniyor ve kervana katılıyor.
“Hünkârım, siz mevki sahibisiniz. Attan niye indiniz?” diyenlere de şöyle cevap veriyor:
“Mukaddes Emanetler at üstünde giderken benim onları at üstünde takip etmem edebime uygun gelmiyor.”
Yavuz, Mısır’da iken bazı insanların kulaklarında küpe vardır. Soruyor:
“Bu nedir?”
Cevap veriyorlar:
“Bunlar köle. Tanınsınlar diye bu yolu tercih ettik.”
Hemen emir veriyor:
“Ben de Allah’ın kölesiyim, benim de kulaklarıma küpe takın!”
Yavuz Sultan Selim bir ara Mekke’ye uğrar. Cuma günüdür. Hutbeyi dinlerken hoca şöyle der:
“Mekke ve Medine hâkimi aramıza katılmıştır.”
O günkü tâbirle “Hâkimü’l-Haremeyn”, yani “Mekke ve Medine’nin hâkimi”. Yavuz buna itiraz eder:
“Ben Mekke ve Medine’nin hâkimi değil, hàdimiyim [hizmetçisiyim]. Lütfen o ifadeyi düzeltin; ‘Hàdimü’l-Haremeyn’ deyin.”
Hâlen Suud’un çevrelerinde krallara “Hàdimü’l-Haremeyn” derler.
Yavuz Sultan Selim o günlerde rüyasında Peygamber Efendimizi (asm) görür. Peygamberimiz (asm) Yavuz’a der ki:
“Benim kabrimi iki tane Yahudi çalmak istiyor. Şekilleri şu” diye tarif ediyor. “Bunları hallet Yavuz” diyor.
Sabah oluyor. Yavuz Sultan Selim emir veriyor:
“Herkes istisnasız benim çadırımın önünden geçecek.”
Medine halkı sırayla önünden geçiyor. Yavuz Sultan Selim bunları tanıyor ve cezalarını veriyor.
Ayrıca mezarı, tunçtan yapılmış bir koruma içine alınıyor. Hâlen o tunç orada duruyor.
Fatih Sultan Mehmed de bu kahraman insanlar gibiydi.
İstanbul’u feth ettiği zaman:
“Namazı hiç kazaya kalmayan var mı?” diye sordu.
“Az çok namazlarımız kazaya kalmıştır.” dediler.
O zaman Fatih cübbeyi giyerek cemaatin önüne geçiyor. Üç defa tekbir alıyor, fakat el bağlayamıyor. Üçüncüde el bağlıyor. Namazdan sonra soruyorlar:
“Hünkârım üç defa tekbir getirmenin sebebi nedir?”
“İki kere tekbir aldım, Kâbe’yi karşımda göremedim. Üçüncü defa el kaldırınca ve tekbir alınca Kâbe karşıma geldi. O zaman el bağladım.”
Eski Osmanlı idarecileri şöhreti sevmez idi. “Millet fazla rağbet etmesin” diye Mukaddes Emanetleri gizlice İstanbul’a soktular. Kimseye haber vermediler.
Allah bizleri onlara lâyık bir nesil, Kendisine lâyık bir kul eylesin. Âmin.
NECATİ YILMAZ