"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman laikliğin birinci Avrupa’daki gibi uygulanmasını istedi

11 Aralık 2021, Cumartesi
Bediüzzaman Said Nursi’nin laiklik ile ilgili fikirlerini paylaşan Yeni Asya Gazetesi Yazarı İslam Yaşar, “Said Nursi laiklikte birinci Avrupayı esas alır. Yani laikliği, din ve devletin işlerinin ayrılması ve dinin devlete karışmaması olarak kabul etmişlerdir” dedi.

Demokrat Eğitimciler Derneği tarafından düzenlenen Yeni Asya Gazetesi yazarı İslâm Yaşar’ın konuk olduğu “Bediüzzaman Said Nursî’ye göre hürriyet, demokrasi ve laiklik” konulu seminer, Risale TV - EuroNur TV - Yeni Asya TV ortak yayını ile YouTube üzerinden düzenlendi.

İslâm Yaşar konuşmasına, “Bediüzzaman Hazretleri zamana vuran bir ışıktır, fakat bu ışık vurduğu cismi olduğu gibi değil olması gerektiği gibi gösterir. Bediüzzaman’ın hayata bir bakış açısı var, bu bakış açısını Kur’ân’dan aldığı ışık ile hareketlendirir. Dolayısıyla şu anda da konuşmaktan ziyade Bediüzzaman’ı konuşturmak gerekir” ifadeleri ile başladı.

Yaşar, “Said Nursî 1907’de İstanbul’a geldiğinde İstanbul’daki hükümetin şartlarına bakar ve meşrûtiyet değil mutlakıyet olduğunu görür. Said Nursî mutlakiyete karşıdır. Mutlakiyet kiminle olursa olsun, ona karşıdır. Meselâ başta 2. Abdülhamid var, dindar bir padişah, Said Nursî’nin tabirine göre “veli bir padişah” ancak mutlakıyet zulme müsait olduğu için ona da karşı. Dolayısıyla Abdülhamid’e karşı olduğu gibi M. Kemal’in mutlakıyetine de karşıdır” dedi. Bediüzzaman’ın mutlakıyet, meşrûtiyet, hürriyet, demokrasi, cumhuriyet ile ilgili bakış açısını ve yorumlarını Risale-i Nur’dan metinlerle ifade eden İslâm Yaşar, daha sonra Said Nursî’nin laiklik ile ilgili fikirlerini dinleyiciler ile paylaştı.

Manevî cihad Risale-i Nur’la yapılacak

Laiklik konusunda da Said Nursî’nin Onbirinci Şuâ’daki ifadelerine yer veren Yaşar konuşmasına şu sözlerle devam etti: Demek ki Cumhuriyeti kendi keyfi yönleriyle yönlendirmek isteyenler bu manada laikliği kullandılar. Laikliği kullanırken adeta dinin dışında kullanmaya kalktılar. TBMM İslâmî bir hükümet manasında kurulmuştu, âlimler duâlarla açmışlardı, bu manayı kaybettiğine göre bundan sonra cihad, manevî cihad olacaktır. Kur’ân’ın icazı ile yapılan cihad olacaktır. Bu da Risale-i Nurlar’la yapılacaktır, manasını ifade ediyor. Dolayısıyla Said Nursî’nin cumhuriyeti teşvik manasında Ankara’ya gidip, daha sonra Ankara’da cumhuriyetçilerin yanlış bir yola gittiklerini görüp ayrılmasının sebebi budur. Çünkü cumhuriyetçiler yol olarak laikliği seçmiş, laikliği seçerken de cumhuriyeti ladini bir cumhuriyet, ladini bir laiklik olarak görmüşlerdir. Eğer laikliği dinin dünyadan ayrılması şeklinde tarif edersek, ki doğru olan budur, din ve devlet işleri birbirine karışmamalı. ‘Din de kendi işinde devam etmeli, devlet de kendi işiyle devam etmelidir’ manasını düşündüğümüzde olması gereken laiklik bir bakıma budur. Ama Batıdan gelen laiklik bu. Said Nursî laikliği İslâm menşeli olarak görmüyor. Meşrûtiyeti, cumhuriyeti İslâm menşeli olarak gördü, ama laikliği İslâm menşeli olarak görmüyor. Said Nursî Avrupayı ikiye ayırır. Birinci Avrupa Hıristiyanların hakikî dindarlarının ve ruhanilerinin meydana getirmiş olduğu bir medeniyet Avrupa’sıdır. İkinci Avrupa’yı ise nefsin ve diğer azgın duyguların meydana getirdiği istibdat Avrupası olarak görür. 

Bediüzzaman Birinci Avrupa’yı esas alır

Demek Said Nursî bu noktada birinci Avrupayı esas alır. Yani laikliği, tahrif edilmiş Hıristiyanlığın ve kilisenin baskısından devleti ve toplumu kurtarmak amacı ile din ve devletin işlerinin ayrılması ve dinin devlete karışmaması olarak kabul etmişlerdir. Dolayısıyla Said Nursî Birinci Avrupa’nın laikliği bu şekilde uyguladığını kabul eder. Madem hükümet laik cumhuriyete dönmüştür, o halde Avrupa’da uygulandığı şekilde uygulanmasını ister.

“Peki o günün şartlarında ülkede nasıl uygulanmıştır?” diye sorduğumuzda, karşımıza şöyle bir laiklik anlayışı çıkar. İstanbul’da Gençlik Rehberi mahkemesinde ifade ediliyor bu. Laikliğe aykırıdır diye bir suçlamada bulunulur ve verilen cevap şudur: “Lâiklik İslâmiyet düşmanlığı mıdır? Lâiklik dinsizlik midir? Lâiklik, dinsizliği kendilerine bir din ittihaz edenlerin dine taarruz hürriyeti midir? Lâiklik, din hakikatlerini beyan edenlerin, imanî dersleri neşredenlerin ağızlarına kilit, ellerine kelepçe vuran bir istibdad-ı mutlak düsturu mudur?”

FETHİYE AKAY - MARDİN

Okunma Sayısı: 1579
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı