"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Telefon acı acı çalarken... MERVE YALÇIN

24 Aralık 2011, Cumartesi
Aynen her gün yaptığım gibi. İşten geldim, üzerimi değiştirip akşam yemeğimi yedim ve masamın başına oturdum.
Evet, her zaman yaptığım gibi. Benim için birer rutindi bunlar. Ama kalem elimde kalakaldım. Hâlbuki masamın başına oturup, önüme sevdiğim cins saman kağıtlarını çektiğimde ve babamın bana hediye ettiği kalemimi elime aldığım zaman kelimeler kağıda dökülüverirdi. Bu sefer öyle olmadı. İşten eve geldiğimde hiçbir zaman dinlenmeye ihtiyaç duymazdım. Çünkü yazmak beni dinlendirirdi zaten. Fakat bu kez ve ilk kez bir duraksama yaşıyorum. Yaklaşık 15 yıldır yazıyorum; bu evde, bu masada, bu kâğıtlara, bu kalemle. Ama o an hissettiğim duygular bambaşkaydı. Uzun zamandır yazı yazan, duygularını yazıya döküp kendini ifade edebilen biri olarak böyle bir hal yaşamam normal değil benim için. Bu neye işaret? Neyin habercisi?
Ellerim gayri ihtiyari başıma gidiyor. Bozulmuş bir televizyona vuruyormuşçasına şakaklarıma vuruyorum. Kendine gel, dercesine, n’oluyoruz?! Kalemi kâğıdın üzerine bırakıp, kafamı kaldırıp düşünüyorum. Bugün neler yaptığımı gözümün önüne getirmeye çalışıyorum. Beni üzen bir olay olmadı, diye hatırlıyorum, ya da çok mutlu eden. Ama daha gün bitmedi ki! Bakışlarım tekrar kalemime ve kâğıtlarıma düşüyor. Babamın bana kalemimi verdiği gün gözümün önüne geliyor. Tahta kaplamalı dolma bir kalem. Hayranlık dolu bakışlarla kalemi incelediğimi görünce babam kitapevinden alıvermişti bana kalemi. O zamana kadar hiç dolma kalem kullanmamıştım. Babam bana; bir alışınca diğer kalemlerle bir daha yazamazsın, demişti. Haklıymış. O da gömleğinin cebinden dolma kalemini hiç eksik etmezdi. Hatta her seferinde de kalemin mürekkebi cebine akardı da temizlemesi anneme kalırdı. Annemle babam önce ufak bir atışırlardı mürekkep lekesi yüzünden. Leke geçince onların da pek de ciddi olmayan münakaşaları da biterdi. Tatlı tatlı şakalaşırlardı işte. Onların bu hallerini izlemek hep hoşuma gitmiştir.
Kendimi gülümserken buluyorum. Eee?.. Neden hâlâ yazamıyorum ben peki? Bu durgunluğun sebebi ne? 15 senede yazabileceklerimin hepsini tükettim mi yoksa? Buraya kadar mıymış, diye isyan edesim geliyor bir an. Ama çok klişe olduğunun farkına varıp vazgeçiyorum. Klişelerden hoşlanmam. Her yazarın belli zamanlarda tıkanma anlarının olduğunu çok duymuştum. En iyisi biraz uzanmak diye düşünürken telefon çalıyor. Nedense irkiliyorum. Ev telefonumu sadece annem arar. Masamdan kalkıp telefonun durduğu köşeye yöneliyorum. Hayırdır inşallah....
***
Hayır! Hayır! Hikâyeyi kötü bitirmek istemiyorum, diye düşünerek kafasını sallayıp yazmayı bıraktı. Bu sefer olmasın bari. Yazdığı hikâyelerdeki karakterlerin sonu hep hüzünlü olurdu. Bu sefer de hikâye, ünlü ve başarılı bir yazar olan anlatıcının babasının ölüm haberini almasıyla sonlanacaktı. Telefon acı acı çalmaya devam ediyordu bir yandan. Yazdığı hikâyeye bakınca kafasının içinde çalan telefonun sesini duyuyordu. Kendine engel olamadı yine. Hikâyeyi düşündüğü gibi bitirdi. Çünkü hikâyenin kurgusu bu yönde seyrediyordu. Başka bir son düşünmesi en az bir saat daha kafa patlatmak demekti. Ama hikâyeyi yarım saate teslim etmesi gerekiyordu. Amaaan!.. dedi, adımız çıkmış zaten. Hikâyenin altında adımı gören kötü sonu da bekler artık. İşin ilginç yanı ise insanların hikâyelerini beğenmesiydi. Kötü son olacağını bile bile okuyup, ağlıyorlardı ve bir de üstüne beğeniyorlardı. Okuyucularından gelen övgü ve duygu dolu e-postalarla doluyordu posta kutusu. Hikâyesini her zaman yaptığı gibi e-postayla derginin editörüne gönderdi; editör yazıyı gözden geçirdikten sonra kullanılması için gerekli yere yollayacaktı. Bilgisayarını kapattıktan sonra işini bitirmiş olmanın rahatlığıyla çantasını sırtlayıp evin yolunu tuttu. Bugün de işi tamamdı.
Okunma Sayısı: 1239
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı