Kâinatın Efendisi, Fahr-i Âlem Hz. Muhammed (asm) Efendimizin 23 yıllık İlâhî tebligat döneminin, bütün deveran ve hadisatla beraber 14 asır geçmesine rağmen hâlen tazeliği ve rehberliği devam etmektedir.
Bu nasıl 23 yıl? Bir noktaya kâinatın sığdığı gibi. Her zaman tefekkür eder, düşünür, hayretler içinde kalırım. Fikren susuz kaldığımızda ve önümüzde cereyan eden çirkin ve bedbaht hadiseler hengâmında, o deryadan bir yudum fikrî su bile, bizlere inşirah veriyor ve pahası biçilmiyor. Bir çok cezaevinde, kadın ve erkek kısımlarında verdiğim konferansların bazılarında, hepimize ışık tutan Vahşî Hazretlerinin maverâ-ı hayatı, Hz. Hamza’yı (ra) şehit etmesi, nedameti ve Hz. Peygamberimize (asm) yazdığı mektuplar ve Efendimizin (asm) cevabî mektupları ve nazil olan âyetler...
Milâdî 23 Mart 625 yılında yapılan Uhud Savaşı sonunda Hz. Peygamber (asm), şehitleri ve yaralıları dolaşır. Kendisi de yaralıdır, hatta amcası Hz. Hamza’nın şehadetini görünce o gün çok ağlar, orada aht eder, “Ben de yetmiş kişiye misliyle karşılık vermeye müsaade edeceğim” diye. Ama hemen akabinde inen âyetler bu karşılığı yasaklar, Hz. Peygamber (asm) bundan dolayı sabretmiş, daha sonra kefaret ödemiştir. (İbni Sa’d, et-Tabakat: 3, 5, 13, 14).
Bu hadisenin ışığı altında herkese ve her kesime ders-i ibret olacak bir hadise: Mekke fethinin akabinde kızgın ve uçsuz bucaksız çölün bir mezraında kaçak ve gizli kalan Hz. Vahşî İslâmı ve gelişmeleri tetkik eder ve sonunda eşsiz şefkat sahibi Efendimize (asm) bir bedevî kanalı ile o zemin ve şartlarda mektup gönderir ve der ki: “Müslüman olmak istiyorum.” Fakat Nisa 48. âyetindeki yasakların kendisini korkuttuğunu söyler, “Bu günahların hepsini yaptım. Benim için bir tövbe imkânı var mı?” diye sorar.
Bunun üzerine Furkan Sûresi’nin, “Ve her kim tövbe edip de salih amel işlerse, o muhakkak Allah’a makbul olarak döner” 1 meâlindeki âyet-i kerimesi nazil olur. Peygamber Efendimiz (asm) bu âyet-i kerimeyi yazdırıp Vahşi’ye gönderir. Vahşi ikinci bir mektup gönderir: “Bu âyette iyi amel yapma şartı var. Ben iyi işleri, amelleri belki yapamayabilirim. Başarılı olabilir miyim bilmiyorum” der ve tekrar vasıta ile gönderir.
Yine bunun üzerine, “Doğrusu, Allah kendisine şirk koşulmasını mağfiret etmez, ondan berisini dilediğine mağfiret buyurur” 2 meâlindeki âyet-i kerime nazil olur. Peygamber Efendimiz (asm), bu âyet-i kerimeyi de Vahşi’ye gönderir. Vahşi tekrar ücüncü bir mektupla mukabele eder: “Bu âyet-i kerimede de Allahu Teâlâ dilediğine mağfiret eder şartı vardır. Allah (cc) beni bağışlamayı diler mi, dilemez mi bilmiyorum” diye yazınca, “Ey nefisleri üzerinde israfta bulunmuş kullarım! Allah’ın rahmetinden ye’se (ümitsizliğe) düşmeyiniz. Şüphe yok ki, Allah günahların hepsini mağfiret eder. Muhakkak ki o çok Gafur ve Rahim’dir.” (Zümer Sûresi, âyet: 53) meâlindeki âyet-i kerime nazil olur.
Resulullah Efendimiz (asm) bu âyet-i kerimeyi de Vahşi’ye bildirir. Vahşi bu âyet-i kerimede hiçbir şart bulamaz ve Medine-i Münevvere’ye, bir grupla gelip Efendimize (asm) gider, başı eğik ve kafası sarıklı Efendimizin (asm) elini öperken, Efendimiz (asm); “Kaldır kafanı, sen Vahşi değil misin?” der. “Evet Ya Rasûlullah, mücrim ve günahkârım, Müslüman olmaya geldim” der. Sonrasında şehadet ve göz yaşları... Akabinde Peygamber Efendimiz (asm) “Gel, yanıma otur ey Vahşi! Amcam Hamza’yı nasıl şehit ettin?” O da anlatır. Efendimiz (asm) dahil bütün sahabeler ağlarlar. Efendimiz (asm) “Ey Vahşî, Allah’ın bağışladığını ben nasıl bağışlamayım? vs“ buyurur.
Hz. Bediüzzaman “İnsan kâinatın bir nakş-ı azamıdır” diyor. Yukarıdaki âyetlerin nüzûlüne bakınız. İnsanlık ve hâsseten 57 İslâm ülkesi bunun neresinde? İlâhî ikazlar ardı ardına geliyor. İşte Asr-ı Saadet ve çıkış yolu...
Dipnotlar: 1- Furkan Sûresi: 71., 2- Nisa Sûresi: 4.