"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir mektup tahlili

Osman KOYUNCU
05 Nisan 2016, Salı
Eskiden Külliyatı okurken iki olay beni düşündür-müştü.

Bunlardan birisi; Bu lahika mektuplarına niçin bu kadar ehemmiyet veriliyor ve okunması teşvik ediliyor? Diğeri; Cemaat içinde niçin bu kadar fazla ihtilaf çıkıyor, bu büyük hakikatler etrafında kenetlenmek lâzım değil mi? Şu kişi veya kişiler ayrıldı, bu dâvâ dağılacak veya sönecek, keşke ayrılmasa, ağzı güzel laflar yapıyor, büyük kitlelere hitap edip, çok sayıda insanı arkasından sürükleyebilir. Nasıl bir formül geliştirsek veya şemsiyeyi genişletsek, hiç kimse dışarıda kalmasa şeklinde çocukça düşünüyordum. Dâvâmın müntesipleri çok olmasını arzu ediyordum. 

Zamanla külliyatı okuyunca, düşüncelerimin yanlış olduğunu anladım. Güneşi göstermek için mumlara ihtiyaç yoktur, insanların güneşe ihtiyacı vardır. Barla Lahikası’ndaki 54. mektup bana bu noktadan büyük bir rehber oldu. Lahikalara herkesin ihtiyacı olmakla beraber, külliyatı okuyanlar muhakkak bu mektupların birkaç tanesi ile kendi düşüncelerinin paralellik arz ettiğini anlayabilir ve kendi problemlerinin çözümünü bunlarda bulabilirler.

Zalim zulmeder, kader ise adalet eder. Emrullah oğlu Adilcevazlı Bekir Ağabey de bunlardan biri. Sürgün ediliyor, fakat Bediüzzaman’la Isparta’da tanışıp bahtiyar Isparta kahramanları zümresine dâhil oluyor. Kendisinin Bediüzzaman’a yazdırdığı mektup kadar, yayınlanması için Bediüzzaman’ın ağabeylere yazdığı o mektubun başlığı da çok önemli. Bediüzzaman’ın arkadaşları, talebeleri ve manevî kardeşleri vardır, kimi talebesi her üçüne birden sahip, Hulusi Ağabey gibi, Bekir Ağabeye de kardeşim diye hitap ediyor. 

“Ümmî, fakat allâmelerin işini gören ve esrar-ı Kur’ân’iyeye karşı Isparta’nın intibahına sebep olan  ahiret kardeşim….” (Barla Lahikası, 99. mektub s. 45)  Âlim bilen demektir, allâme âlim kelimesinin mübalağalı ismi failidir, yani çok fazla bilen mânâsındadır.  Her insan allâme olamaz, genç ve çok zeki bir insan, günde 15 saat gibi bir çalışma ile yaklaşık 20 senede ancak allâme olabilir. Fakat Bekir Ağabey ümmî, okuryazar değil, çevresinde Kürt Bekir diye biliniyor ve muhtemelen de Türkçe’yi sonra öğrendi.  Acaba hangi sır, onu allâmeler seviyesine yükseltti.  Bediüzzaman’ı tanımadan evvel hor bakılan, belki de alaylı şekilde bahsedilen bu mübarek zât,  teşbihte hata olmasın, sahabe gibi ümmîliği ile beraber terakkî ederek allâmeler seviyesine yükseldi. O kadar mükemmel laflar etti ki; çevresindeki âlimleri bile şaşırttı.  Bu sözleri ancak allâmeler derler diye âlimlere söyletti.

Demek ki hiç kimse “benim bir meziyetim var, bensiz bu iş olmaz, ben varsam bu iş olur, ben buranın temeliyim” gibi düşünmemeli.  Bir hadis okumuştum, sanıyorum sizler de o hadisi duymuşsunuz. Mealen “Allah, bu dini günahkâr birinin eli ile de kuvvetlendirir.”  Bediüzzaman “Ben bir kuru çubuk hükmündeyim” diyor, Demek ki bir meziyeti olanlar veya kendilerine bir meziyet verilenler, “Ben olmazsam bu iş olmaz” dememeli, bu dâvâ çok büyüktür. Allah, o işi, o yerde günahkâr bir kişiye de yaptırılabilir, bu şahsî bir dâvâ değildir.  Bekir Ağabey başkasına okutarak dinliyor ve yazdırıyordu.  “O Nurların irae ettiği miftahları gördüm ve gösterildi. Anladım ki, bu anahtarlarla icap eden kapıları açıp, o Nurlara ehil olan kardeşlerimi-min gayri haddin-arayıp bulmak vaziyeti adeta bana emrolunup, o Nurlardan güneş gibi nur saçılması hususunda ben de bu hali kendime vazife addettim.” ( Barla Lahikası 100. mektub, s. 54) Demek ki bu dâvâda ümmîler bile allâme olabiliyorlar. İnsanın aklına geliyor, acaba insanların hiç mi ehemmiyeti yoktur?  Kâinat onun için yaratılan Hz. Muhammed, mealen “bu dini iki Ömer’den biri ile kuvvetlendir” diyor. Demek ki insanın da bir ehemmiyeti vardır. Evet, her davada olduğu gibi, bu dâvâda da kişilerin önemi, sıdk ve sadakatin yanında, sebat göstermelerine bağlıdır. Bu şekildeki insanlara çok ihtiyaç var ve çok da ehemmiyetlidirler. Fakat bu iş bensiz olmaz, ben buranın temeliyim, bana muhtaçlar gibi sözler, hele de belli bir makama çıkmış kişiler için minareden düşmek gibi insanı sukut ettirir.  Bediüzzaman “Cadde-i Kübra-yı Kur’ân’iye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var” (Lem’alar, s.167) diyor. Şan ve şöhret için ayrılmak veya yeni bir ekol peşinde koşmak veya siyasetle hizmet yapmak istemek, sukutlarına sebep olurlar. “ Ey şan ve şerefi, nam ve şöhreti isteyen adam! Gel, o dersi benden al. Şöhret ayn-ı riyâdır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır. Ve insanı insanlara abd ve köle yapar. O belâ ve musibete düşersen (Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine ona döneceğiz. Bakara, 158) de, o beladan kurtul.” (Mesnevi-i Nuriye, s.71)

Dünya siyaseti dinsizlerin elindedir, siyasetle dine hizmet edilmez. Siyaset adına hayırda bile yarışsa başaramaz, iyi niyetle uçmak için yüksek yerden atlayanlar kendilerini parçalarlar. Bazı melekler, bu insan Allah dostudur diye bilebilirler, bazı mübarek insanları Allah bilir ve sever, meleklerine bunları sevin der. Allah’ın çok sevdiği bazı kulları vardır ki, bunları kendinden başka kimse bilemez.  Ne mutlu bu zümreye dâhil olanlara, belki Bekir Ağabey de onlardan biridir, mekânı cennet olsun.

Okunma Sayısı: 1673
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı

    En Çok Okunanlar