Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Tebbet Sûresi üzerine (1)



İstanbul’dan okuyucumuz: “Tebbet Sûresinin iniş sebebini, açıklamasını ve tefsirini yapar mısınız?”

Peygamber Efendimiz (asm) Allah’ın dini kendisine gönderilmeye başladıktan sonra bunu Mekkelilerden üç sene gizledi. Mekke toplumunu küstürmemek, toplum barışını bozmadan tebliği gerçekleştirebilmek, yanlış anlamalara meydan vermemek, Allah’ın kâinata koyduğu kanunlardan olan tedricîlik kanununa uyarak halkı derece derece İslâmiyet’e ısındırmak, bunun için zemin hazırlamak… gibi nice hikmetler böyle gerektiriyordu.

Fakat bütün dünyaya hitap eden ve bütün insanlığı kucaklayan bir din sürekli gizli kalamazdı. Elbette ortaya çıkacaktı ve elbette içinde bulunduğu toplumu aydınlatmak için açıktan davet dönemine geçecekti. Nitekim geçti de. “Ey Resûlüm! En yakın akrabalarını uyar”1 âyeti indi ve açıktan davet dönemi başladı.

Allah’ın açık daveti en yakın akrabalardan başlatmak istemesinde hiç şüphesiz yüksek rahmet ve şefkat tecellisi vardır. Akrabaların diğer insanlara nispetle öncelik hakları vardır çünkü; bundan dolayı elimizde bulunan Cennet gibi ebedî bir nimete ulaşma yolunu önce akrabalarla paylaşmak, Cehennem gibi bir azap ülkesinden önce akrabaları uyarmak, puta tapan bir toplumda Allah’a iman gibi bir aydınlık yoluna önce akrabaları çağırmak akrabaların “yakınlık” hakkıdır. İşe en yakından başlamak eşyanın tabiatı gereğidir. Akrabaları yanlış yollardan kurtarmak “yakınlık” hakkının yükümlülüklerindendir. Diğer yandan akrabalarla sırt sırta verilirse tebliğ daha güçlü başlayacak; bu güç birliği içinde diğer insanlara ulaşma konusundaki engeller daha rahat aşılabilecektir.

Fakat öte yandan, toplumun gelenek ve inançlarıyla bütünleşmiş akrabaları birden içinde bulundukları batıl inançlardan sıyırıp arındırmanın zorluğu da ortadaydı. Bu âyetin verdiği yükümlülüğün ağırlığını Sevgili Peygamberimiz (asm), mübarek omuzlarında hissetmeye başlayınca, bir süre bunun nasıl yapılması gerektiği konusunda düşüncelere daldı. Bu süre içinde evinden çıkmadı. Bu sırada bir gün Hazret-i Ali’yi yanına çağırarak:

“Ya Ali! Allah’ın yakın akrabalarımı uyarmamı emretmesi bana çok güçlük verdi. Ben iyi biliyorum ki, ben onlara bu dini anlatmaya kalkarsam onlar beni hoşlanmadığım şeylerle ithama kalkacaklardır” buyurdu.

Açıktan dâveti nasıl bir yol ve usûl ile başlatacağı konusunda derinden derine düşündüğü günlerin birinde ziyaretine gelen başta Hazret-i Safiye olmak üzere halalarına da, Peygamber Efendimiz (asm) durumu açtı:

“Allah bana yakın akrabalarımı uyarmamı emretti. Abdulmuttalip oğullarını toplayıp onları Allah’a imana dâvet etmek istiyorum” dedi. Halaları da:

“Davet et. Fakat Ebu Leheb’den sakın. Ebû Leheb senin davetine uymaz” dediler.

Fakat Allah yakın akrabalardan hiçbir kişiyi istisna etmiyordu şüphesiz. Emir bütün yakın akrabaların hiç birisini dışarıda bırakmayacak şekilde davet edilmesi yönündeydi.

Peygamber Efendimiz (asm) de Hazret-i Ali’ye (ra):

“Bir kişilik et yemeği yap. Bir kap da süt doldur. Sonra bana Abdulmuttalip oğullarını topla. Onlara emrolunduğum şeyi açıklayacağım” buyurdu.

Hazret-i Ali (ra) bir kişilik et yemeği hazırladı, bir kadehe süt doldurdu ve Abdulmuttalip oğullarını dâvet etti.

O günün sabahında Peygamber Efendimiz’in (asm) öz amcası Ebu Leheb de dâhil Abdulmuttalip oğullarının tamamı Ebu Talib’in evinde toplandılar.

Peygamber Efendimiz (asm) kaptaki bir kişilik eti parçaladı ve ziyafette bulunanlara “Bismillah” diyerek ikram etti.

Dâvette bulunanların hepsi o bir parça etten doyasıya yediler. Sonra baktılar ki, et yine hiç azalmadan duruyordu. Hayrette kaldılar. Kaptaki sütü sırasıyla kana kana içmeye başladılar. Fakat süt de hiç azalmıyordu. Şaşkınlıkları iyice arttı.

Yemek yendikten sonra Peygamber Efendimiz (asm) tam söze başlamak üzereydi ki, öz amca Ebu Leheb:

“Şimdiye kadar böyle bir sihir görmedik. Arkadaşınız sizi büyük bir büyü ile büyüledi” dedi.

Sonra da patavatsızca konuşmalarını sürdürdü. Yeğeni olan Peygamber Efendimiz’i (asm) küçümsemeye, ileri geri konuşarak ona hakaretler yağdırmaya başladı. Derken Peygamber Efendimiz (asm) o gün konuşmaya fırsat bulamadan Abdulmuttalip oğulları dağıldılar.

Yarın inşallah devam edelim.

Dipnot: 1- Şuara Sûresi: 214

12.09.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (11.09.2006) - Kaderi anlayalım

  (10.09.2006) - Sorumluluklarımız her yerde birdir

  (09.09.2006) - Duâda ellerimizin yönü

  (08.09.2006) - Muhtelif meseleler

  (07.09.2006) - Berat Gecesinde beratımız

  (06.09.2006) - Şu an Cennet mevcut mudur?

  (05.09.2006) - Cennetler ve cennet kapıları

  (04.09.2006) - Mü'min için ölüm

  (03.09.2006) - Kalplerin mühürlenmesi

  (02.09.2006) - İmam-ı Azam Ebû Hanife (ra)

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004