Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Dünya imanla korunur



Son zamanlarda insanlar arasında “Küresel Isınma”dan dolayı müthiş bir korku yayılmaktadır. Elli, altmış yıl sonra gelecek olan zaman içinde yaşanması muhtemel susuzluk hadisesi, neredeyse bütün insanları tedirgin etmeye başlamıştır bile. Oysa bugün yaşayan bir çok insan, dünyanın yakın gelecekte geçirecek olan değişimi görme imkânına kavuşmadan bu dünyadan ölümle ayrılacaktır. Bu durum “iki kere iki dört eder” kesinliğinde yaşanacaktır. Hiç kimsenin, ölümün önüne geçmek gibi bir iddiası da bulunmamaktadır zaten.

Acaba insanlar birkaç yıl sonra öleceklerini bildikleri halde, çocuklarını ve torunlarını düşündükleri için mi bu kadar tedirgin olmaktadırlar? Yoksa hiç ölümü akıllarına getirmeyip, ebedî olarak bu dünyada yaşayacaklarını düşündükleri için mi bu kadar korkmaya başlamaktadırlar?

Hangi gerekçeyle olursa olsun, dünyanın insan hayatını etkileyecek zararlı gazlardan kurtarılması için çalışılması, atmosfer hareketlerini değiştirecek suiistimallere son verilmesi için tedbir alınması olumlu gelişmelerdir. İnsanlar ancak tehlikeyi görünce akılları başlarına gelmektedir. Oysa dünyayı bu hale getirenler, dünyanın imkânlarını kendi menfaatleri için kullanmak adına fıtrata aykırı hareket edip başka insanları düşünmeyenlerdir.

Asırlardır, bilhassa da son bir asırda kimyevî maddelerle silâh yapımı için büyük gayret gösterenler ve bu sûretle dünya hâkimiyetini eline geçirmek isteyenler, yine şimdi dünyanın gittikçe insanlar aleyhine iklim değiştirmesinden en çok ürken insanlardır şüphesiz.

Dünya hayatını hep mücadeleden ibaret sanan zihniyet, dünyayı yaşanmaz hale getirdi. Eğer dünyanın olumsuz bir gidişâtı gerçekten varsa bunun ilk sorumluları, “Ben tok olduktan sonra başkaları ölse bana ne”, “İnsan kitlelerini bir anda yok edebilen silâhlar üreteyim ki dünyanın süper gücü olayım” gibi düşüncelere sahip olan ve yaratılışın mânâ ve ehemmiyetini anlamayan insanlardır.

Süper güç oldular da ne oldu? Bu dünyada ölüm öldürülmedikten sonra hiç kimsenin hâkimiyeti ebedî olamaz. Dünyayı parmaklarında salladıklarını sananların da bir gün gidecekleri yer, kara toprağın bağrı değil midir?

Dünya ve içindekiler aslında birer emanettirler biz insanlar için. Zira insanoğlu bu dünya hayatının en mükemmel varlığı olarak yaratılmış ve dünyanın bütün güzellikleri onun emrine verilmiştir. Eğer insan dünya hayatının kendisine bir emanet olarak verildiğine iman etmiş olsaydı ve emanet sahibinin emirleri doğrultusunda dünya hayatını yaşamış olsaydı, şüphesiz dünyanın hiçbir varlığı ondan rahatsız olmayacaktı. Çünkü dünyadaki güzelliklere zarar vermenin emanete ihanet olduğunu düşünecekti.

Bize hayatı ve dünyayı emanet olarak veren Yüce Yaratıcımız, emanetin nasıl kullanılması gerektiğini de bildirmiştir. Bunun için insanlara peygamberler ve peygamberlere de insanların ikaz edilmesi ve doğru bir hayat yaşaması için hikmet ihtiva eden kitaplar göndermiştir.

Bütün İlâhî mesajların temelinde insanlara ve diğer varlıklara faydalı olmak, zararlı olmaktan kaçınmak bulunmaktadır. En son ve en mükemmel din olan İslâmiyet, insanlığa yaşanabilir bir dünyanın muhafaza edilmesi gereğini vaaz etmiştir. Dinimize göre insanın insana zarar vermesi, hakkına tecavüz etmesi büyük günahlardan olduğu gibi, bizimle münasebettar olan bütün canlı-cansız varlıkların da iyi kullanılmaması, onlarla iyi muamele edilmemesi de sorumluluk gerektiriyor.

Dünyayı ve içindeki varlıkları, Rabbinin eserleri ve nimetleri olduğunu düşünen bir insan hiçbir şeye zarar verir mi? Allah tarafından bütün yaptıklarının kayıt altına alındığını ve hepsinin hesabını vereceğini bilen bir insan yanlış yapmamak için çaba sarf etmez mi? Çevreyi kirletmekle kul hakkını gasp ettiğini ve mahşer gününde yaptıklarının hesabını vereceğine inanan bir insan hiç çevreyi kirletebilir mi?

Demek dünyayı bugün yaşanmaz hale getirenler, Allah’a imanda samîmî olmayan günahkâr insanlardır. Demek ki, gelecekte açlık ve susuzluk tehlikesi ile karşı karşıya kalacaklarını düşünerek titreyenler, Rabb-i Rahîmin nimetlerinin değerini bilmeyip hor kullanan, israf hastalığına yakalanan nankör insanlardır.

20.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (19.03.2007) - Müflis tüccar olmamak için...

  (13.03.2007) - Yanlış hesaplar

  (12.03.2007) - Karalamaları malzeme yapmak

  (06.03.2007) - Bir düşünce yumağı

  (05.03.2007) - Soy sop meselesi

  (27.02.2007) - Mazeretlerimiz geçerli olur mu?

  (26.02.2007) - İnsanın bozulması

  (20.02.2007) - Dürüstlük imtihanı

  (19.02.2007) - Namazsız bir hayat yoktur

  (13.02.2007) - Dinden geçinmek

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004