Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

S. Bahattin YAŞAR

Herkes sürüsünün çobanı olursa...



San’at ve san’atçı deyince

San’atçı için san’at, bir hakikati sair insanlara taşımaya vesile oluyorsa, san’attır.

Tabiî yine de san’atın, san’atçının ne olduğu kişiden kişiye değişen yorumlar içerir. Mutlaka san’atını amacı doğrultusunda çok iyi kullanan san’atçılar da yok değildir. Ama insanın inandığı değerleri, hak ve hakikatleri, icra ettiği san’atıyla diğer insanların öğrenmelerine vesile olmak anlamında kullanması, apayrı bir haz olsa gerek.

San’atçının bir filmde sadece rol gereği bulunması ve rolünü icra etmesi ile oynadığı rolün içine sinmesi ve inancına hizmet etmesi birbirinden farklı şeylerdir.

“İslâmiyetin Doğuşu”, “Ashab-ı Kehf” ve “Hz. Meryem” gibi film yapımlarını izleyince, san’atın ne olduğunu, san’atçının ne olduğunu insan daha iyi anlıyor. Bahsi geçen filmlerdeki san’atçılar rollerini çok iyi hazmetmişler ve karelere çok güzel yansıtmışlar.

Ayrıca filmlerdeki müzik unsuru, neredeyse filmin yükünün çoğunu omuzlamış.

Filmde konu değiştikçe kültür, inanç, sosyal doku ayrıntılarının değişmesi, çalışmanın derinliğini göstermesi anlamında önemli bir gösterge.

Filmin bütünlüğü içerisinde zihni rahatsız eden, düşünceyi, hayalleri kirleten bir olumsuz kareyle karşılaşmamak, dönemin kültürel dokusuna hakimiyeti yansıtıyor.

Filmler çok güzel birer eğitim vasıtasıdır

Filmler birer eğitim seti gibi. Ashab-ı Kehf’de gerçekten iman etmenin ne demek olduğunun izlerini bir bir algılıyorsunuz. İmanla, insanın nasıl bir yükselişe ulaştığını, dünya metaının nasıl anlamsızlaştığını, makamın, mevkinin zirvesinde nasıl inancın korunabileceğinin, yaşanabileceğinin çok ince ayrıntılarını bir bir alıyorsunuz.

Ayna olmak ya da perde olmak

Bir film, bir şahsiyetin hayatını yansıtacak ise, öncelikle o şahsiyetin hayatının incelikleri çok iyi ve dikkatle tetkik edilmeli, öylece çalışılmalıdır. Hatta sadece kişinin hayatı değil, onunla birlikte dönemin özellikleri, insan davranışlarını etkileyen sosyal olaylar, fikirler, düşünceler de çok dikkatle filmin kareleri içerisine işlenmelidir ki, o kişinin davranışlarının sebepleri, sonuçları doğru anlaşılabilsin. Yapılan filmler konu edilen şahsiyetlerin hayatına ayna olmak maksadını içermelidir.

Bizim san’atçıların(!) çevirdikleri dini ihtivalı filmlerdeki, adına film yapılan şahsiyetin hayatıyla hiç de bağdaşmayan kareleri görünce, keşke böyle bir adım atılmasaydı diyorsunuz. Böyle karelerin filme sokulması, çevirenleri sorumluluk altına alan bir ölçü bozukluğunu göstermektedir.

Hayatını okuduğunuz şahsiyetlerin, filmleştirilmiş halini izleyince, filmin şahsiyetin lehinde olmayıp, neredeyse aleyhinde yapıldığına hükmediyorsunuz.

Bu filmleri çocuklarınızla izleyin

Acizâne, filmleri, evinizde, çocuklarınızla üzerinde tek tek konuşarak seyretmenizi tavsiye ediyorum. Yapılan yorumların ne kadar yerinde olduğuna o zaman daha rahat hükmedebilirsiniz.

Evde, çocuklarla birlikte filmleri izledikten sonra çok güzel şeyler oldu. Yine çocuklarla birlikte, Kur’ân-ı Kerim’deki ‘Meryem Sûresi’ni ve ‘Kehf sûresi’ni okuduk ve filmin ne kadar gerçeklere ışık tuttuğunu anlamaya çalıştık. Hatta Meryem Sûresi ile Kehf Sûrelerinin mealine bakıldığında, filmlerin Kur’ân’ın anlattığı şekilde yapılmış olduğu ve birebir ifadelerin yerine oturtulmaya çalışıldığı gözlerden kaçmamaktadır.

Meşrû dairenin lezzeti

Aile boyu, evimizde Hz. Meryem’i, Ashab-ı Kehf’i izlerken büyükten küçüğe gözyaşlarımıza hakim olamadık. Dikkat çeken şey de, çocukların ağladıkları kareler ile büyüklerin ağladıkları karelerin çoğu kez farklı olmasıydı. Büyüklerin dikkatlerini çeken ve duygularına dokunan olaylar ile küçüklerin duygularını hareketlendiren olaylar aynı değildi. Ama güzel olan filmin her yaştan insana dokunan bir yönünün olmasıydı.

Tabiî CD’lerle, evinizde, değişik yaşlarda çocuklarınızla bu filmleri izlemek ile, tv’lerde (özellikle Ramazan ayında) yine aile üyelerinizle bu filmleri izlemek arasında çok büyük farklar bulunmaktadır. TV’lerde reklâmlar veya film izlenirken alt bantlardaki tanıtım kareleri, zihinleri tacizden başka bir anlam taşımamaktadır.

En iyisi, aile sinemalarımızı seçtiğimiz güzel filmlerle kendimiz oluşturmak ve film esnasındaki ikramları, film arası veya film üzerine konuşmaları bizzat kendimiz yapmaktır.

Doğrusu ben, ‘Herkes sürüsünün çobanı olursa, hırsızlar kendilerine başka işler arar.’ diye düşünüyorum.

Bilmem bana katılır mısınız?

24.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (17.03.2007) - Gençler! Babayla bir yemeğe var mısınız?

  (10.03.2007) - Namazsız gün, güneşsiz gün gibidir

  (03.03.2007) - Sıkıntılar arttıkça, sığınmalar artar

  (24.02.2007) - “Namaz” gündemli konuşmalar

  (17.02.2007) - Gündemi yaşamak

  (10.02.2007) - Evet, kızım okumalıydı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004